16 Nisan 2015 Perşembe

DAHA NE KADAR BOŞALACAK KÖYLER?



14.04.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi


Sözlükte kalacak, günlük yaşamımızdan çıkıyor ‘köy’ sözcüğü. ‘Mahalle’ oldu hepsi. Adı köy kalsa da yine mahalle muamelesi görse olmaz mıydı? Olmadı maalesef. Dünyada her ülkenin ‘köyü’ olacak, bir sürü semtin, ilçenin, beldenin adında köy varken tarihin ve toplumun en köklü sözcüklerinden birini, hafızalarımızdan sileceğiz. Sonra da oturur, adında köy var diye, oraların adını değiştirmeye uğraşırız.



Kentte vasıfsız

Böyle devam ederse adı gibi kendilerini de coğrafyadan silmek üzereyiz. Boşalıyor köyler. Nüfus sayımlarına aldanmayın; kapanmasın diye ikametgahını köyünde gösteriyor ama en yakın ilçe de ya da şehirde yaşıyor birçoğu.



Kısmetini orada arıyor, babadan, atadan çiftçilikle hayvancılıkla uğraşmış aileler, vasıfsız işgücü olarak şehir sokaklarında geçinme savaşı veriyor. Daha önce de değindiğimiz gibi; “Tarım nüfusumuz çok, azaltmalıyız” diyenlerin kurbanı oluyor, hiçbir eğitim ve yönlendirmeden geçmeden ortada bırakılıyorlar. Tarım arazilerimiz de ‘nadas’ta görünüyor!



Olan da bahçede çürüyor

2014 verilerine göre Ankara’nın 2 milyon 543 bin 700 hektar arazisinin yüzde 48’i tarım alanı. Bu yüzde 48’in yüzde 68’i tarla, yüzde 26’sı nadasa bırakılmış, yüzde 3’ü sebze, yüzde 1’i meyvelik, yüzde 2’si de tarıma elverişli olmayan alan.



38 çeşit Ankara armudu, her biri 300’er gramlık elması, ceviz büyüklüğünde vişnesi, 17’ye kadar çeşidi olduğu söylenen üzümü, her bahçede en az bir ağaç dutu, ayvası, dağ tepe zerdalisi yokmuş da bu şehrin, yüzde 1’miş meyvelik alanı. Ankara merkezi dahil, hangi ilçesine gittikse mutlaka kendini doyurduğu gibi konu komşuya dağıtılan sebzelerin yetiştiği bostanlıklar da kaybolmuş, sebzelik arazi yüzde 3’e düşmüş.

Kalanı arpa, buğday, pancar, soğan başta olmak üzere yüzde 68’lik alanı kaplıyor.



Bir ayıbımız da bu tarım arazisinin yani 1 milyon 235 bin hektarlık alanın, yüzde 8 buçuğu sulanabiliyor. Gerisi Allah’a emanet. Yağarsa bağ, yağmazsa dağ oluyor. 1 ve 2 numaralı sorunları sona sakladık; mazot ve gübre fiyatları yüzünden, bazen hasada gitmiyor çiftçi, tarlada, bahçede çürüyor ürün.



Besiciyi de küstürdük

Hayvancılıkta ise nüfusun artış oranına uygun bir gelişme yok. Yem pahalı, çoban masraflı, canlı et maliyetinden ucuz, çok besici bıraktı hayvancılığı. Rakamlar, son 4-5 yıldır büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıkta küçük artışlar olduğunu gösteriyor ama nüfus onların kat be kat üstünde artıyor. Bu haldeyken hayvancılığa da küstürdük köylüyü.



Birkaç yıldır seracılığı keşfetme aşamasında Ankara, iyi sonuçlar alınıyor şu ana kadar. Öncü olmak, yol göstermek gerekiyor. Tatlı su balıkçılığını da Hirfanlı Barajı’ndaki balıklar gibi bitirmekle bitirmemek arasındayız. Çok parçalı tarlaların birleştirilmesi projesi de derhal hızlandırılmalı, nadasta diye kendimizi kandırmayalım artık.



Hak mıdır?

Bütün ilçelerini dolaştık, Ankara’nın köyleri boşalıyor, gözümüzle şahidiz. Köyünü terk edemeyen güngörmüşlerin, yavaş yavaş çöken köy evlerinin arasında, başının çaresine baktığı bir yer olmuş oralar. Yukarıda saydıklarımızdan başka nedenleri de herkes biliyor. Köylü işlevini yitiriyor ve kente göçüyor. Kentte de yaranamıyor, başka iş bilmediği için vasıfsız eleman muamelesi görüyor.


Topraklarımız boş, başkaları doyuruyor karnımızı. Kendi köylümüz bile topraklarında yetişen ürünün, dışarıdan gelenini alıyor. Pazarda onlar satılıyor çünkü. Hem tarım hem hayvancılık için bu kadar geniş ve uygun hektarlarca arazi, ekilmeden, hayvan yayılmadan, kimseye faydası olmadan yatıyor, köylüyü de köyünden edip, şehirde rezil ediyoruz. Hak mıdır? Değildir.

Hiç yorum yok: