26 Nisan 2014 Cumartesi

NEREYE AŞTİ?



25.04.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Şehrin ortasındayken ulaşamıyorduk, Mamak’a gidecekmiş. Oraya gidecekse Kırıkkale’ye de taşınabilir. Nasıl olsa şehir dışına  otostopla çıkacağımız için içeride kalabalık yapmasına gerek yok. Zor bela sahip olduğumuz metro hatlarını da söker, Mamak’a bağlarız, oh kafamız rahat!



5’inci kez seçilen Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek, her zamanki hızıyla önden gidip, bizi arkada bırakan açıklamalarıyla icraatlarına başladı diyebiliriz. “İnşallah yolumuza devam ediyoruz. Bir 5 yıl daha Ankaramız’a ayrım yapmaksızın, bana en çok oy veren yerden başlayıp aşağıya inmek suretiyle hizmetimize devam edeceğiz” diye yaptı açılışı. Bizim Batıkent, sondan kaçıncı acaba?



Otogar Çamlıdere’nin hakkı!

Ankara Ticaret Odası Meclisi’nin Nisan ayı toplantısındaki konuşmasını bu cümlelerle açan Gökçek, Ankara’daki projelerle ilgili de bilgi verdi. İçinden en göze batanı, AŞTİ’nin Mamak’a taşınmasıydı. Ulus’a açılacak meydan daha önemli bir açıklamaydı ama şehirlerarası otobüs terminalinin, şehrin merkezinden kenarına taşınması daha çok göze batıyor. “Ortasındayken zor gidiyorduk, şimdi nasıl olacak?” dedirtiyor duyar duymaz.



Ölçü ‘en çok oy veren’ ise o zaman Çamlıdere’ye gitmesi gerekirdi AŞTİ’nin. Yakın olsun derseniz Pursaklar’a. Biri yüzde 73 diğeri yüzde 68 oy vermiş. Aklımızın yetmediği bir noktası olmalı, bu hesaplardan anlamıyoruz biz.



Kurtlarla dans

AŞTİ, Mamak’ta bir alışveriş merkezinin yanına taşınacak, Ulus’taki 100.Yıl Çarşısı’nın esnafı da AŞTİ’ye taşınacakmış. Kurtlar kovalar vallahi, küçücük 100.Yıl’ın esnafına, büyük gelmez mi AŞTİ binası? Ayrıca Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerindeki AŞTİ binası, böyle özel işler için kullanılabiliyor mu? AŞTİ bile bağış koşullarına aykırı bir yapıyken?



Üstelik AŞTİ, Ankara’nın ortasındayken bile birçok çevre ilçe ve semtlerden ulaşılması zor bir otobüs terminali.  Yolculuğa niyetlenenler, Belediye’nin AŞTİ servisleri yetersiz olunca önce otogara nasıl gideceğini düşünüyor Ankara’da. Metroya yakın oturanlar şanslı ama gerisi, taksiye para yetiştiremiyor, dolmuşlarda, otobüslerde perişan oluyor. Bir de Mamak’a giderse otogar, memleketle dünya ile pamuk ipliğine bağlı ilişkimiz, büsbütün kopar diye korkuyoruz maazallah!



Kaçan otogar

Daha önce biri Mamak’a diğeri Sincan’a olmak üzere 2 otogarımızın olacağı söyleniyordu. Bunların raylı ulaşımla bağlantısı olacak mıydı, onu öğrenememiştik. Kaldı ki biz, yeni gar ile otogarın, birbirine yakın, kolay ulaşılabilir bir yerde planlanmasını beklerken AŞTİ karar değiştirmiş; Mamak’ta karar kılmış.


Nereye gidiyorsun AŞTİ, nereye? Sen bizi sevdiklerimize kavuşturacağına, dünyaya açacağına, biz mi senin arkandan kovalayacağız? Daha yerine alışamadık kaçan otogar, nereye!

23 Nisan 2014 Çarşamba

KALE’YE TECAVÜZ



22.04.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Üzerine titriyorduk. Toz kondurulmayı, kara çalınmayı hiç mi hiç hak etmiyordu. İçinde oturuyormuş da mahallemizmiş gibi hakkında çıkarılan dedikodulara karşı çıktık. “İlgilenin” diye çırpındık. Ancak en çok korktuğumuz, sonunda başımıza geldi; Ankara Kalesi, bir tecavüze tanıklık etti.



Üzerinden neredeyse bir ay geçmiş, yeni haberimiz oldu. Tinerci olduğu söylenen 2 kişi, adres soran bir Japon turiste tecavüz etmiş, parasını çalmış. Kale içinde bir dükkana girip, “Ben de iz var mı sende iz var mı?” diye aralarında konuşurken dükkan sahibi kuşkulanmış. Polis 3 saat içinde saldırganları yakalamış ama işte bu işler böyle; leke kolay yapışır da  çıkarması çok zor olur.



Göz göre göre

Japon turiste değil, Ankara Kalesi’ne, komşuluk olan bir mahalleye tecavüz edilmiştir. Bu leke, bile bile, göz göre göre gelip yapışmıştır Kale’nin alnına.



Biz, 4 yıldır ilgilenilmesi için çırpınırken Ankara Valisi Alaaddin Yüksel de bize katılmıştı. Valiliği sırasında Antalya Kalesi’nin turizme kazandırılması tecrübesi vardı, hemen kolları sıvadı.



Ankara’nın ileri gelen odalarını, derneklerini, bürokratlarını topladı, 2’si geniş kapsamlı, 4 Kale toplantısı yaptı. Bu toplantılar sonrası kağıda dökülmüş, kitapçığı yayınlanmış bir ‘Kale Eylem Planı’ oluşturuldu. Altyapısından, aydınlatmasından, güvenlik kameralarına kadar bütün ayrıntılar konuşuldu o toplantılarda. 4’üncü yılına girdi, bu planın çoğu gerçekleşmedi.



Eylem planı delik deşik

3 mü oldu 4 mü, kazıldı kapatıldı, kazıldı kapatıldı. Esnaf iş yapamıyor, yıldı artık. “Böyle yapılacaksa yapmayın” dedirttiler sonunda, dükkan kapatıyorlar.

Hala, bazen 10 gün içinde iki kez, su boruları patlıyor. Elektrik kablolarının bir kısmı yer altına alınamadı, aydınlatma hala çok yetersiz.

Kale kapısının girişine 1 tane kamera kondu, sonradan anladık ki içinde kamerası yok, kılıfıymış.

Akkale tarafında tuvalet yoktu, turistik Kale leş gibi kokuyordu. Uzay üssünden bozma turizm danışma bürosuyla beraber birkaç hafta oldu açılalı. Meydandaki tuvaletin kapısındaki kilidiyse hala görüyorum zaman zaman.

Yol yapıldı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından Bentderesi’ne doğru, hoplaya zıplaya gidilen bu yol tarzını, bizim gibi herkes ilk kez görmüş.

Çok ayrıntısı var, Eylem Planı’nda hepsi yer aldı. Turizm yapılacaksa ayrıntılar önemli, turizm, ayrıntı işi çünkü.



Kızılay’dan daha güvenliydi

Yani “İlgilenilsin” dedikçe daha kötüye gitti her şey. Kale içinde aileler oturuyor, çolukları çocukları var. O kadar izbe yer dururken tinerciler, niye Kale’ye gelmiş acaba? Manzarayı mı beğenmişler? Kendilerini, birine tecavüz edip, elini kolunu sallayarak dolaşacak kadar rahat hissettikleri için mi gelmişler yoksa? Kim ailesinin dibinde böyle bir tehditle yaşamak ister? İlgilenilmeyince olmayan şey oldu işte.



Dedikoduların aksine Kale’nin asayiş durumunu, Emniyet Müdürlüğü’nün suç oranları da doğruluyordu. Örneğin önceki Emniyet Müdürümüz Zeki Çatalkaya’nın ağzından duyduğumuzda; 2010 yılında 34 olay kaydedilmişti. Cana ya da mala yönelik ciddi olaylar ya da suçlar değildi bunlar. “Kale, Kızılay’dan daha güvenli” demişti.



3 yaz geçti 4 olacak

Peki nasıl ve niye bu hale geldi kentin rahmi Ankara Kalesi? 3 yazdır tozdan topraktan turizm yapılamıyor, 4’üncüsüne girdik. Kimlerin ihmali, ilgisizliği ve beceriksizliği bu hale getirdi Kale’yi? Her yanında katrilyonluk yatırımlar yapılan Ankara’nın, günahı ne ki Kalesi bu hale getirildi?

Sorumluları, çok gizli değil, onlarla bir konuşup, nedenini öğrenmek lazım.



Çocuklar Anıtkabir’e
23 Nisan yazısı olacaktı, tatsız bir konu önüne geçti maalesef. Bu yıl Anıtkabir, akşam saat 8’e kadar ziyaret edilebilecek. Bir de çocukları hediyeler, sürprizler bekliyor. Bütün çocukların ve benim gibi 23 Nisan heyecanını kaybetmeyenlerin, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı içtenlikle kutluyorum.

19 Nisan 2014 Cumartesi

EKSİK LİSTESİ



18.04.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Yerel seçimler bitti ama tartışması bitmiyor, bitecek gibi de görünmüyor. Ankara’nın o kadar bol zamanı yok. Eksikleri var, tamamlanması lazım. İşte eksiklerin bir kısmı:



- Amblemi...

- Milletvekilleri...

- Lobisi...

- Ankara kitapları...

- Ankara’ya ve Ankara’dan başka şehirlere, başka ülkelere havadan ve karadan kolay ve hızlı ulaşım

- Çevre ilçelerin ve semtlerin merkeze hızlı ve kolay ulaşımı; taksiyle dolmuşla değil, toplu taşıma aracı denen metro, tramvay gibi araçlarla.

- 24 saat toplu ulaşım...

- Esenboğa’nın, uluslararası havayolu aktarma alanı olarak değerlendirilmesi

- Otobüs durakları...

- Yön tabelaları...

- Meydanlar...

- Zafer Meydanı...

- Aydınlatılmış, sokaklar, caddeler, meydanlar...

- Ön ödemesiz, belediye hizmetleri...

- Kamuyu üzmeyen elektrik ve doğalgaz hizmeti...

- Çevre semtlerden Gar’a, Otogar’a yeterli servis

- Kale’ye ring seferi (yarım yüzyıldır acil ihtiyaç)

- Yürüyen merdivenler (olanlar hala yürüyemiyor)

- Atatürk Orman Çiftliği (eksikliği yetmezmiş gibi eksiltiliyor)

- Kale’ye altyapı (bitemedi bir türlü)

- Turisti (Ankaralı bile gezmiyor Ankara’yı)

- Turizm (hiç yok, çok acil); kültür, doğa turizmi yanında eğitim ve sağlık turizmi. Kale, can çekişiyor.

- Yabancı dil konuşabilen rehberleri olan turizm danışma noktaları.

- Akyurt Fuar ve Kongre Merkezi...

- 23 Nisan Çocuk Şenliği...

- Çok yakışıklı Medeniyetler Müzesi...

- Ankara yemeği yenecek lokantaları...

- Ankara taşı...

- Doğru ağaçlandırma ve bitkilendirme (dışarıdan ithal edilmeden)

- Her spor için uluslararası kalitede tesisler ve en az iki stadyum

- Uluslararası etkinlikler, turnuvalar...

- Şampiyon başkent takımları...

- Ankara’nın üzümü, vişnesi, tavşanı, keçisi, sof kumaşı gibi tarımsal ve hayvansal markalarının canlandırılması.

- Bilişim Vadisi (çok önemli!)

- Ağır sanayi ve organize sanayi bölgelerinin, yol, su, elektrik altyapısı.

- Sanayinin, meslek okulları, üniversiteler ve teknokentlerle uyumu ve yoğun işbirliği.

- Güncel meslek okulları...

- Mahalle kültürünü bozmayan kentsel dönüşüm...

- Sıhhiye’ye temiz hava...

- Malıköy’e şebeke suyu...

- Kirli akıntıları engellenmiş, dibi temizlenmiş Mogan Gölü...

- Yabancı firmalarla iş yaparken yerli üretimi destekleyecek yüzde 51 koşulu.

- Yerli tren, uçak, araba imalatı için öncülük...

- İstanbul-İzmir- Sivas Hızlı Tren hatları...

- Hamamönü’nde Müzikçiler Çarşısı (dağılıyorlar yavaş yavaş)

- Ahi ahlakı...

- Ozanlara, aşıklara sahip çıkma...

- Küçük esnafa destek şölenleri

- Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Ankaralı’ya, geleneklere, Seymene saygı

- Haymana’ya, Duatepe’ye, Polatlı’ya minnet

- Gençlerin enerjisi...

- Sopalı adamların dehşet salmadığı, yasaların çiğnenmediği bir başkent ve kentliye, insana saygı.



Acil eksiklerin bir kısmı... Belediyelerin ve devletin yapacağı işler... Büyükşehir Belediyesi, bütün Ankara sınırlarını kapsıyor artık. İlçelerin listesi ayrı.


Seçim bitti, Ankara, hepimizin. Hep beraber tutalım ucundan, çözmeye başlayalım eksiklikleri.

16 Nisan 2014 Çarşamba

EN PAHALI KÜTÜK



15.04.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Her bölgesinin kendine has iklimi var. Aynı anda bazen 4 mevsimin yaşandığı, iklim içinde iklimler olan bir ülke Türkiye. Toprağının, tarım ve orman için çok az bir kısmı kullanılıyor. Toprak var, su var, güneş var ama kullanmaya niyetimiz yok. Orman tarımını yaygınlaştıramadığımız gibi fidancılığımız da süs ağaçları, çalılar, çiçekler yetiştirmekten öteye geçemiyor.



Fidancılık niye gelişemiyor?

Geçemiyor çünkü talep az. Orman Genel Müdürlüğü bedava fidan dağıtırsa dikiyoruz. Talep olmayınca fidanlıklar da her türden fidana ve yetişmiş ağaca yatırım yapmıyor. Oysa yüzlerce çeşit ağacın yetişebildiği bir ülkenin, bırakın kendi ülkesini, yurt dışına satarak gelir elde etmeyi düşünmesi gerekir.



Yerli fidancılığa en büyük darbe de önce belediyelerimizden geliyor. Arap çölünde yaşıyoruz sanki, tohum kalmamış, ağaç bitmiş gibi yurt dışından yüksek fiyattan fidan, boylu ağaç satın alıyorlar. Hatta Mayıs ayında tam 1 yıl olacak, Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek, bürokratlarıyla inceleme ve araştırma yapmak üzere İtalya'ya gitmişti. Twitter’dan fotoğraflı mesaj atmış “Bu ağacın adı Katalpa. Ankara'ya gelmek istiyor. Bu bitkiler, artık Ankara'nın olmalı dedikten sonra eklemişti “Birileri hırsından çatlasa da, bu ve benzerleri bu yıl gelecek inşallah” demişti.



Bakan’ın isyanı!

Geçtiğimiz Pazar günü Milliyet Gazetesi’nde Önder Yılmaz’ın haberinin başlığıydı: “İhtal fidana savaş açtı!” Haberde Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, başta Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyükşehir belediyelerinin, yurtdışından yüzbinlerce avro vererek fidan ithal etmeleri konusunda şikayet ediyor, yasal düzenleme hazırladıklarını söylüyordu. Eroğlu, belediyelere bir yazı göndererek yurtdışından ithal fidan yerine, Bakanlığı’ndan ücretsiz fidan sağlamaları konusunda uyaracaklarını belirtiyor ve ekliyordu; “Arkadaşlar, kusura bakmasınlar, onlar fidan değil kütük getiriyorlar. Hastalıklı bir takım böcekler geliyor. Onlarla mücadele etmemiz gerekiyor. Çam kese böceği gelmişti, çok uğraştık, mücadele ettik. Denetime almak istiyoruz. İthal ağaçlar karantinaya alınıyor. Belediyelere de ayrıca tekrar duyuru yapacağız 'bila bedel (ücretsiz) veriyoruz, almak istiyorsanız bizden alın' diye. İthal doğru değil, o kadar boylu fidan almaya gerek yok. Belediyeleri, ikaz etmek lazım. Bunu önlemeyi düşünüyoruz"



Ankara ‘kütük’ cenneti

Kütük’ alıyoruz çünkü ağaçlar, hastalıktan, böceklerden olduğu kadar iklime de uyum sağlayamıyor ve kuruyor. Ankara’nın neresinde, hangi ithal ağaçların kurduğunu merak ediyorsanız Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği’ne sorun. İşte birkaç rakam: Turan Güneş Bulvarı’ndaki meşelerin yüzde 60’ı, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’ndaki servilerin yüzde 35’i, Atatürk Bulvarı’ndaki ıhlamurların yüzde 50’si, Ahlatlıbel’deki çınarların yüzde 80’i kurumuş. “Boylu ağaçların Ankara’da tutması çok zordur, tutmaz” demişlerdi, özellikle dışarıdan getirilen saplı meşelerin, Ankara’yı hiç sevmediğini, Anıtkabir’in Anıttepe’ye bakan kapısına ekilen 53 saplı meşeden 2-3 tane kaldığını öğrenmiştik.



Her türlü pahalıya maloluyor

Bakan Eroğlu, ithal ağaçlar için az bile söylemiş. Çevreye verdiği zarar, fiyatlarından ettiğimiz zararın çok üstünde. Yani her türlü çok pahalıya mal oluyor bize. Kendi doğal ortamı ve iklimi dururken niye yurt dışından ‘kütük’ alıyoruz, biz de soruyorduk 2 yıldır. Kendi özgün ağaçlarımızı yetiştirmeyi, yerli fidancılığı geliştirmeyi niye düşünemiyorduk?


Düşünebilsek paramız cebimizde kalacak, o kurumuş kütüklerin yerinde, büyümüş ağaçlarıyla yemyeşillik olacaktı şimdi.