28 Şubat 2016 Pazar

BAŞKENT OLARAK ELEKTRİK ALAMIYORUZ



26.02.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi

Evlilik programı ağzı gibi oldu; orada da talibini beğenmeyince “Elektrik alamadım” diyor eş adayları. Yavan, yapay, hayvan pazarında kurban pazarlığı yapar gibi bir ilişkiye başlarsan ya voltaj düşer ya kesilir tabii elektrik.

Eşin olacak kişiyle hiçbir aşk, sevgi, heyecan, sorumluluk beslemeden ilişki kurmaya çalışırsan elektrik nasıl üreyecek? Elektrik altyapısı şart!

Evlilik programları tenkit bölümümüze burada ara veriyor, yayın akışımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

7 yıldır alamıyoruz
Nitekim bizim Ankara da yaklaşık 7 yıldır elektrik alamadığı bir ilişki yaşıyor efendim. Elektrik idaremiz, 2009 Ocak ayı sonunda özel şirkete devredilmişti, o günden beri kafamız pek uyuşamıyor, ilişkimizi, şimdilik yarı küskün yarı barışık devam ettiriyoruz. Küs olan biziz bu arada.

Birkaç hafta önceymiş gibi kafamızda taze ama 3 buçuk yıl geçmiş üzerinden; ilk 3 Temmuz 2012’de, ‘Çarpıyor Ama ElektriğiDeğil’ başlığıyla kaleme almıştık Ankara’nın elektriksel konularını. Bugüne kadar tazeliğinden bir şey yitirmeden gündemimizden düşüremediğimiz gibi, sayısını hatırlayamadığımız yazının içinde de elektrik ve aydınlatma konusunun yan etkilerine yer verdik.

Çağrı merkezinden alandaki sorunlara kadar pek çok kez tekrarladığımız sorunlarda, bir ülkenin başkentine yakışır biçimde gelişme katedemedik. Başkentin elektrik idaresinin temel ihtiyaç kaleminden sayılan elektrik hizmetlerine bakış açısı, özelleştirmeden önceki bakış açısıyla hiç tutmuyordu.

Vali bile şikayet etmişti
Başkentin, başta turistik bölgeleri olmak üzere, her semtinden pekçok sokağı, karanlık geçirdi bu aradaki yılları. Kızılay, hatta Meclis Parkı bile. 5 yıldır başta Ankara Kalesi, turistik mekanların karanlığına dikkati çekemedik. Ve arızaların aboneye yük edildiği, otoyollar dahil birçok ana yolların karanlıkta kaldığı, işlevsiz çağrı merkezinde pinpon topuna döndürüldüğümüz bu dönem, devam ediyor.

Ekim 2012’de Milliyet Ankara Gazetesi’ni ziyaret eden önceki Valimiz Alaaddin Yüksel, Ankara için “Türkiye’nin en karanlık şehirlerinden biri” diyor ve ekliyordu “Oysa başkent, güneş battıktan sonra da batmamış gibi yaşamalıdır.” Nerdee, özelleşen elektrik şirketimiz, üstüne Emniyet Müdürlüğü’nü arıyor ve “Şu bölge fazla tüketiyor, belirli saatlerde söndürsek asayiş açısından sorun olur mu?” diye soruyordu. Sorduğu, aksine, her yerin aydınlatılmasından medet uman kurum.

Başkanlar da patladı sonunda
Geçtiğimiz 23 Şubat Salı günü Hürriyet Ankara Gazetesi’nde, muhabir arkadaşımız Murat Yılmaz’ın ‘Ortak Sorun Aydınlatma’ başlıklı haberi yer aldı. Haberden anlaşıldığı kadarıyla belediye başkanlarımız da her ne kadar nezaketleriyle hafifletmeye çalışsalar da karanlığın içindeki başkentlerini arıyordu. İşte o haberden birkaç cümleyle:

Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen: Bırakın sokakları, meydanı karanlık başkent olur mu? Başkenti aydınlatmayacaksanız nereyi aydınlatacaksınız?.. ‘Başkent Güvenlik Eylem Planı’na, aydınlatma da eklenmeli..

Etimesgut Belediye Başkanı Enver Demirel: ..Şöyle de bir gerçek var; Elektrik işi özelleştirildi. Özelleşmesinden kaynaklanan yatırımda da bir geri duruş var. Yatırım konusunda cimri davranılıyor.. İnsanların yaşam kalitesini yükselten bir konuma getirilmeli..

Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar: Elektrik idaresinin özelleştirilmesinden sonra kentin doğru dürüst aydınlanmadığını görüyoruz. Vatandaşlardan da bu konuda bize şikayetler geliyor..  Bunlar bildiğim kadarıyla kârlarının yüzde yirmisi ölçeğinde yatırım yapıyor. Devlette iken yüzde yüzüne yatırım yapılıyordu..

Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak: Şehrin aydınlık olması önemli. Bu konuda yetki EnerjiSA’da. Onların da gerekli hassasiyeti göstermesi lazım.. Doğrudan vatandaşın şikayetini esas alarak çözüm üretmeleri lazım..

Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki: Açıkçası elektrik şirketi biraz daha yatırımını artırmalı. Şirketin her ilçe ile ilgili düzenli bir organizasyonu olmalı.. Vatandaş da sıkıntısında bize geliyor..

Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna: Karanlık işler genellikle karanlıktan geçer.. Aydınlık olursa insanların yaşamı için daha sağlıklı olur.. Burada esas olan bu enerji dağıtım firmasının, EPDK ile olan görüşmelerinde bu aydınlanma mevzusuna biraz daha ağırlık vermeleri lazım.

Gölbaşı Belediye Başkanı Fatih Duruay: .. Bu konuda muzdaribiz. Elektrik şirketi yöneticilerinin biraz daha hassas ve duyarlı olmaları gerekiyor. Vatandaş bize sıkıntısını iletiyor, biz kendimiz müdahale etmek zorunda kalıyoruz.. Bir sokağın düzenlenmesini yapıyoruz ama elektrik konusunda da aydınlatma konusunda da sıkıntılar yaşayabiliyoruz..

Kalkıp gideceğiz yani
7 yıldır vatandaşı, 3 buçuk yıldır bizi, sonunda icraatın başı Ankara Valisi ve belediye başkanlarını bile duymayan, ‘Elektrik Karartma İdaresi’ne dönüşmüş bir elektrik kurumu var başkentin. Elektriği olmadığı için elektrik alamıyor, bir türlü ısınamadığımız için de kendisine karşı soğukluğu atamıyoruz üzerimizden. Evlilik programı olsa kalkıp gideceğiz yani, o kadar. Elektrik altyapısı yok, şart yani!

25 Şubat 2016 Perşembe

HAYMANA UYANIYOR


23.02.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi


Malumun yeniden ilanıydı; 4 bin yıllık kaplıca tarihi olan Haymana, 2006 yılında, yeniden ‘termal turizm bölgesi’ olarak tanımlandı. Girişimciler, yeni yatırımlar için teşvik edildi ve yeni oteller, pansiyonlar, devremülkler yapılmaya başlandı. 2006 yılında ilan edildi ama 2012’lerde anca hareketi görülmeye başlandı. Unutulmuş gibi ilçeyi, sakinleri bile unutmuştu sanki; 1990’larda 12 binlere düşmüş nüfusu, unutuldukça 7-8 binleri gösteriyordu 2010’lu yıllarda.

Yolla başladı gerileyiş
1957’ye kadar Eskişehir yolu, Haymana’dan geçiyordu. Ne zaman ki Polatlı’ya kaydı yol, capcanlı çarşısı, ticareti, sosyal yaşamı gerilmeye başladı. 4 sineması, akşamın keyfi lokantaları, cıvıl cıvıl sokakları solmaya başladı. 1960’da etçiliği ilerlemeye başladı ama yetmedi ticareti canlandırmaya.

Kaplıcaları müşteri çekiyor ancak gelen, otelinden, pansiyonundan çıkmadan şifa bulup gidiyor, Haymana sokaklarına yaramıyordu geldiği. Sosyal ortam olmayınca sokağa çıkmanın cazibesi kalmamıştı çünkü. Kaplıcalar sanki şehrin ortasında değil 10 kilometre ötesindeydi. Kaplıcada şifasını bulan, bakkala uğramadan, haydi eyvallah kaçıyordu Haymana’dan.
Haymana içindeki Papazın Evi için müze planı var

Çuvaldız Haymanalılar’a
Bu konuda Haymanalılar’ın, çuvaldızı kendilerine batırması lazım; 60 yıl bir ilçenin çöküşü, üstelik doğal, tarihi ve kültürel kaynakları da varken seyredilmez. Kaplıcadaki adamı sokağa indirememek, umursamazlığın olduğu kadar işbirliğini beceremeyişin de göstergesidir. İşbirliği, beraber olmayı, beraber akıl yürütmeyi gerektir. Beraber çözüm yolu arama alışkanlığı yoksa beraber çöküşü izleme çaresizliği vardır.

Milli Park madalya olacak
Yeni oteller, pansiyonlar ve devremülklerle beraber bir gelişme daha oldu ilçede. 1921’de Haymana'nın Çal ve Mangal Dağları'ndaki direnişiyle Sakarya Meydan Savaşı'nda bir destan yazılmış, aşılamayan cephe, savaşın seyrini kökünden değiştirmişti. İşte 1 yıl önce 8 Şubat 2015’de, Haymana ve Polatlı’da Sakarya Savaşı’nın verildiği topraklar, Bakanlar Kurulu kararıyla ‘Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkı’ ilan edildi. Bölgede savaşın siperlerini, kaybolmuş şehitliklerimizi buluyoruz o günden beri. Milli Park, bu 2 ilçemizin madalyası olacak adeta.
Haymana Çalış beldesi-Atatürk Evi

Atatürk Evi ve bilmediğimiz yerleri
Bunlardan ayrı Haymana Belediyesi, doğa, tarih ve kültür birikimlerini tek tek saptıyor ve bu yöreleri, eserleri, turizme katmak için çalışmalarını sürdürüyor. Geçtiğimiz Cumartesi ANKAMER heyetiyle bilinenleri saymazsak Kutluhan beldesinde 1557 tarihli kaderine terk edilmiş Kutluhan Camisi ve Hüsameddin Ankaravi Türbesi'ni, Bostanhöyük köyünde, 1921 tarihli ilginç Mehmet Ağa Konağı’nı, Durupınar’da Meçhul Asker’in mezarını, Çalış beldesinde, Sakarya Savaşı esnasında Atatürk’ün iki gün konakladığı müze haline getirilmiş Hacı Mevlud Konağı’nı gezdik. Birçok Haymanalı’nın da bilmediği yerleri öğrendik. Yenice’nin geniş ve uzun mağaralarına zamanımız kalmadı. Heyecan veren bu keşiflerin ve çalışmaların sonunu görmek de nasip olur inşallah.
Haymana Bostanhöyük Mehmetağa Konağı
 

Turizm okulu acil
Tutturmuş dünya kaplıca camiası, “Fransa’nın Vichy kasabasındaki su 1 numaradır” diye. Şu Haymanamız vitrine bir çıksın, o zaman anlayacağız elimizdekinin kıymetini, göreceğiz bakalım sıralamada nasıl bir yer değişikliği olacak. Ve ilk olarak çok acil mutlaka, ciddi bir turizm meslek okulunu ilçeye kazandırmakla yola devam etmeliyiz.
 
Haymana Kutluhan (Hüsameddin Ankaravi) Camisi

 


Camiye bitişik Hüsameddin Ankaravi Türbesi


19 Şubat 2016 Cuma

KALLEŞLİK YİNE ANKARA’DAYDI



  19.02.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi

Doyumsuz gücün, dünyadaki en kalleş icadı terör. ‘Masumları kendine kalkan yapan kalleş savaşı’ da diyebiliriz. Bu icadı devletler üzerinden, onlar da örgütler eliyle uyguluyor. Terör uygulayan hiçbir örgüt, ulvi amaçlar ya da toplumsal çıkarlar için kurulmuyor. Terörle varoluyorsa o örgüt, mutlaka birilerinin eldiveni olarak kullanılıyordur. İnsanlığın en kalleş icadını kullanan ellerin işi görülüyor, eldivenler, kendi işini gördüğünü sanarak canı pahasına çaresizce kıyıyor içindeki parmakların gösterdiği hedeflere. Öte yandan iletişimin yaygınlaşması ve hızlanması, günden güne bu eldiveni daha da şeffaflaştırıyor.

Yazdık mı unutmayız
10 Ekim 2015’de Ankara Garı önünü kana boğan ve 103 kişinin canına kıyan eldiven, 17 Şubat 2016’da iş çıkışı saati akşam 6 buçukta, yine başkentteydi. Genelkurmay Başkanlığı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin yakınında, Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün ortasında, karşıdaki askeri lojmanların içinden geçen Merasim Sokak'ın girişindeydi. Cephede beceremediğini, habersizlerden çıkarmaya gelmişti.


Kalleş’, fazla derin anlamı olan bir sözcük değil, kestirmeden düz, yeterince açık bir sözcük. Ancak bizdeki olumsuz anlamı, çok ağır bir sözcük olan ‘ihanet’le eşdeğerdir neredeyse. Kalleşe ve haine, sabrımızın son zerresine kadar dayanabilir, hiçbir aşamasını, hiçbir zaman unutmayız kafaya yazdık mı bir kere.

Rahat sömürmek için
Masum halkı zorla önüne katar, zorla istediğini almaya çalışır terör örgütleri. Adaletsiz dünyaya kızgın gençlerin kızgınlığını kullanırlar. Rızası olan adamı zorlamaya gerek kalmaz çünkü ki terör yapmaya gerek olsun. Zorlandığına göre demek ki aklı yatmamış. Karşı tarafın masumlarına da hem kavga gerekçesi hem kalkan olarak kıyarlar. Tek amaç vardır; çatışma ve kargaşa ortamı inşa etmek.

İçindeki ellerin istediklerini alabilmesi için tozlu dumanlı ortama ihtiyaçları vardır çünkü; görüntü puslu olunca ne yaptıklarını görmek zorlaşsın isterler. Maddi manevi bütün birikiminizi ve değerlerinizi rahatça emip, sömürebilirler böylece.

Sahnedeki rolleri
Eldiven, bir kez daha Ankara’daydı. Kavgadan uzakların, cephede olmayanların arasına girdi, 28 cana kıydı, eşleri eşsiz, çocukları annesiz babasız, anne babaları, evlatsız bıraktı. 61 kişiyi yaraladı, sakatladı, canıyla derde düşürdü. Kavgada olmayan habersizleri, kalleşçe kavgaya kalkan yaptı.

40-50 yıl öncesine göre daha şeffaf eldivenler, içindeki elleri daha iyi görebiliyor, tanıyoruz artık. Genelde sizin en çok iyiliğinizi isteyenlerin ön saflarında yer alırlar. Sahnedeki rolleri de budur. Yalnız o kadar isterler ki devletin ve milletin, en dip köşelerine kadar içinizde olmaya çalışır, üzerine vazife olmayan işlere burnunu sokarlar. Ancak maalesef kendilerinden başka kimseye yaramamıştır iyilikseverlikleri, tarihte de aksi yoktur.

Kaç nesil daha?
Biz, bu eldivenlerin içini görecek tecrübe ve birikime sahibiz artık. Eldivenin içindeki elleri halkımızla daha açık tanıştırmalı, onların anladığı dilden tokalaşmalıyız gerektiği zaman. Daha kaç nesli bunların oynattığı parmağın kurbanı edeceğiz yoksa, kalleşin savaşı terörle daha kaç nesil büyüteceğiz?