29 Mart 2014 Cumartesi

AMAN DİYİM!



28.03.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Amanı bilir misin vatandaş, aman diyoruz! Önümüzde 3 seçim var, amanı bilen kendine hâkim olsun. Dilini ısırsın, 10’a kadar saysın, nefes alsın, başka yere baksın ama kışkırtıcıların kışkırtmasına kışkırmasın. Geçmişin acı tecrübelerini hatırlasın, öfkeyle kalkıp, zararla oturmasın. Birkaç adamın saadeti için herkesin hayatı zehir olmasın.



Keçiören’den başlamıştı

Keçiören’de, partilerin seçim bürolarına saldırılarla başlamıştı. Kaleşnikof mermileri falan bırakıldı tahrip edilen bürolara. “Aman” dedik. Daha sonra sabıkalı olduğu tespit edilen bir tayfanın, gençlerin aklını çeldiği ortaya çıktı.



Arkasından Konya yolunda bayrak asan bir partililer, başka partililerle karşı karşıya gelmiş, arabalar taşlanmış, yaralanmalar olmuştu. “Aman” dedik. Partili görüntüsündeki saldırganların, bulaşacak başka partili aradıklarının ipuçları vardı.



İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde, iki partinin üyeleri, ortada hiçbir neden yokken birbirine girmişti. “Aman” dedik. Ortada bir neden olamaz çünkü seçim konuşması ya da propagandası yapmak haktır, niye kavga çıksınki?



Hayalet saldırganlar

Sincan’dan geldi bu sefer tatsız haber. Yine parti bayraklarını asan partililer, bıçaklı, sopalı birileriyle muhatap oldu, hastanede bitti sonu. “Aman” dedik. Hayalet midir nedir bu saldırganlar, nereden çıktığı belli olmadığı gibi nereye gittikleri de belli olmuyor, hayal oluyorlar.



Bütün Gezi protestoları sırasında neredeyse polis ve TOMAların görünmediği Batıkent’te, evvelki gün 6 TOMA ve kalabalık bir Çevik Kuvvet ekibi, Metro Durağı meydanını doldurmuştu. Çünkü bıçakların, sopaların mesai yaptığı saldırıda kan akmıştı. Tarafları dağıtmak için havaya ateş açıldı. “Aman” dedik. Aynı gece bir partiden, Batıkent’te kendilerine saldırıldığı mesajı geldi elektronik postamıza. 12 Eylül 1980 öncesini hatırladık. Ortada fail yok, kafalar karıştırılıyor.



Tahrikin dozu artıyor

Başka partinin adına seçim afişleri bastırılıyor, o partidenmiş gibi yapılıp, rakip parti bürolarına saldırılıyor, kimin çıkardığı belli olmayan ağır tahrikli manşetler ve yazılar taşıyan gazeteler, ilçelerde ve köylerde bedava dağıtılıyor, namaz saatinde cami kapısında, bağırta bağırta diğer partinin seçim marşları çalınıyor. “Aman..” diyoruz “..aman!” Doz giderek artıyor.



Bu arada parti liderlerine ve belediye başkan adaylarına  süikast iddiaları dolaşmaya başlıyor ortada. Birileri, günden güne dozu arttırarak suyu bulandırmaya, havayı puslandırmaya, bizi birbirimize düşürmeye uğraşıyor. “Aman” diyoruz. Bulanık su içilmez, puslu havayı kurtlar sever. 64 yıllık demokrasi hayatımızda, puslu havadan hep milletin zararlı çıktığını hatırlıyor, ahmaklar gibi, aynı hataya defalarca düşmek istemiyoruz.



Kartopu çığa dönüşür

2 gün kaldı seçime “Aman” diyoruz. Türkiye, Gezi olaylarından bu yana yine kendi içine kapanmaya başladı. Yine bizi, birbirimize düşürecek işler karıştırıyor birileri. Bu iş böyle devam ederse yerel seçimlerle kalmaz, Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçim’e doğru kartopu çığa dönüşür, bütün bir millet, cümleten altında kalırız.


Birkaç adamın saadeti için bütün bir millet olarak yeterince bedel ödedi Türkiye. Yeter artık, 60 yıldır kör kavgalarla huzur yüzü görmedik, başa dönmeyelim, yeter. O yüzden “Amman” diyoruz efendim, “amanı bilir misiniz?

25 Mart 2014 Salı

ÇİFTLİK’TE GECİKEN ADALET



25.03.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Adalet tecelli etti” diyebilir miyiz? Geciken adaletiyle ünlü ülkede, hukukçuların ağzından düşmeyen bir cümledir; ”Geciken adalet adalet değildir.



Davacılar: TMMOB Peyzaj Mimarları Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, Ziraat Mühendisleri Odası ve Ankara Barosu.


Davalılar: Ankara Büyükşehir Belediyesi, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı.



Geciken karar

Dava sonunda Ankara 5’inci İdare Mahkemesi’nin kararı: Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazilerinde yeni Başbakanlık binası, Ankapark projesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kongre ve Kültür Merkezi Sosyal Tesisleri, yeni Çiftlik Bulvarı, otoyollar, kavşaklar, sanayi ve depolama tesislerinin dönüştürülmesi ile yeşil ve rekreasyon alanları yapılmasını öngören imar planı değişikliklerinin yürütmesinin oybirliğiyle durdurulmasına...



Kararda, Atatürk'ün 11 Haziran 1937'de Hazine'ye bağışladığı 52 bin dönüm arazinin, 68 yılda yapılan kanun değişiklikleriyle toplam 23 bin 971 dönüme denk gelen yüzde 42'sinin amaç dışı kullanımına imkân tanındığına da değiniliyor.
Böyleydi..

böyle oldu...


Bağışa aykırı planlar

Ayrıca şu saptama yer alıyor kararda: 2006'da AOÇ Kanunu’nda yapılan değişiklikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın uygun görüşü ile Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne AOÇ alanlarıyla ilgili her türlü imar değişikliği yapma yetkisi tanındığı, 2007 tarihli imar planı değişikliklerinin yargı tarafından iptal edilmesinden sonra yeni bir imar planının yapıldığı ve yeni imar planında yüzde 28.64'e düşürülen tarım oranının, Atatürk'ün şartlı bağışına aykırı bir durum oluşturduğu...


Atatürk Orman Çiftliği’ne müdahale, bağıştan 2 yıl sonra, ilk 1939 yılında Bira Fabrikası’nın 3697 sayılı Kanunla Tekel Genel Müdürlüğü’ne devredilmesiyle başlar. 1950 yılında çıkarılan 5659 sayılı Kanunla Atatürk Orman Çiftliği arazilerinin korunması amaçlanmasına karşın, özellikle 1950-1960 yılları arasında çıkartılan özel kanunlarla 14.541 dönüm arazi kamu ve özel kuruluşlara satılır.



Mülkiyet hep Çiftliğindir

Bunlar koşullu ve bağış amacına uygunluk gösteren satışlardır. “Satış” deniyor ama kimse, kamu kurumu bile olsa, arazinin sahibi olamaz. Mülkiyet, sonsuza kadar Çiftliğindir. Amaca, bağış koşullarına uygun işler yapacak kişi ya da kurumlara kiraya verilir.


1950-60 arasında yoğunlaşan kiralamalarla tırtık tırtık küçülen arazi, bugünkü haline, 33 bin dönüme küçülür. Son yapılan ve yapılması düşünülen inşaatlar dahil değil bu rakama.



Yasa çıkarılmış olabilir ama zaten koşullu vasiyetlerde, amaç dışı kullanıma yönelik yasa çıkarılamaz. Arazi tahsisleri yapılabilir ve o arazi üzerinde, sadece bağış koşullarına uygun işler yapılabilir. Mahkemenin, dikkat çektiği 2007’den sonra yapılan imar değişiklikleriyse akıldan bile geçmemesi gereken değişiklikler. Ancak akıldan geçmekle kalmadı Meclis, Büyükşehir Belediye Meclisi derken her yerden geçti. Trilyonluk (katrilyon), inşaatlar yükseliyor üzerinde.

Yeni Başbakanlık binası ve geride Ankapark inşaatı


Başkan’ın tepkisi

Ankara 5’inci İdare Mahkemesi’nin kararı üzerine Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, “Bana köprüleri, alt-üst geçitleri yaptırmıyorlardı, ben, bugüne kadar hepsini yaptım. Onları nasıl yaptıysam bunu da öyle yaparım. İlla ki yaparım. Yasalara uygun hale getirir, yaparım “ demişti. Dün, eklemeler yaparak devam etti; ”500 milyon (trilyon) harcandı Ankapark’a, bu paradan vazgeçemeyiz. Bir kanun çıkarılır, iş otomatik çözülmüş olur. 3 tane bilirkişinin keyfi için iş yarım mı kalacak?



Vasiyet insan hakkıdır

Çiftlik bağışlanmıştır, her şeyden önce bağış koşullarına aykırı yasa çıkarılamaz. Ve bağış insan hakkıdır, insan hakları, anayasaların da üzerindedir. ‘3 tane bilirkişi’ ve davacı meslek odalarının keyfinden önce savcıların keyfiyetiyle ilgilidir. Dahası vasiyetini çiğnediğimiz kişi, Mustafa Kemal Atatürk’tür; devletin kurucusu.


50-60 yıl gecikmiş adalet, adalet olamadığı gibi, bir de hala hukukun etrafından dolanmayı düşünüyoruz. Belli ki Çiftliği, emanet olarak değil, rantı çok yüksek bir arazi olarak görüyoruz. Öyle olmasa şimdiye kadar Ankara’nın hangi işi bu kadar hızlı yürüdü, soruyoruz.

24 Mart 2014 Pazartesi

GENÇLİĞE FREN



21.03.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Beşevler’de bir lise var; Gazi Anadolu Teknik Endüstri Meslek Lisesi. Afili ismiyle 2008-2009 öğretim yılında açılan bir de bölümü var; Raylı Sistemler Teknolojisi Bölümü. Lise ile Devlet Demiryolları arasında bir ön sözleşme yapılmış, “İlk iki yıl sizin mezunlarınızı alacağız” demiş Demiryolları.   2010 yılında ön sözleşme değiştirilmiş, neyin değiştirildiğini öğrenmek isteyen öğrencilere, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapısı duvar olmuş. 600 mezun gencimiz, neyin değiştiğini bile öğrenemeden dımdızlak kalmış ortada. İş garantisiyle başladıkları okul, işsizlik garantisi olmuş, emekler boşa gitmiş yani!



Ne oldu planlar?

Oysa dünyanın en demiryolu fakiri ülkelerinden biriyken Türkiye, yüksek hızlı trenler, 150 yıl gecikse de metrolar ve tramvaylarla tanışıyor. 3 yıldır, başta Ankara olmak üzere, Türkiye’nin raylı sistemlerdeki gelişmesini, kendi trenimizi yapmayı konuşuyorduk. 2023 hedeflerimiz yanında gelecek 50 yılın planlarını yapıyorduk.



İşte bu meslek okullarından yetişen gençler, bu hedefleri gerçekleştirecek gençlerdi. Ne değişti bu kadar çabuk, gençlere iş öğretip, işsiz ortada bıraktık onları? Ne tür bir eğitim anlayışımız ve sistemimiz var, bu sistemle nasıl dünya arenasına çıkacağız, akıl yetmiyor açıklamaya.



Devamlılık yok

Ekonomik uygulamalarımız, sert savrulmalar halinde gerçekleşiyor. Birden ayağa kalkıyor, birden oturuyoruz. Ekonominin ilacı ‘devamlılık’ yok işlerimizde. Bir bakan, bir müsteşar, bir genel müdürle her şey altüst olabiliyor. Oturmakta gecikenler ayakta, ayağa kalkmakta gecikenler oturduğu yerde kalıyor. Demem o ki aynı anda kalkıp, aynı anda oturmayı beceremiyoruz. İşte Gazi Anadolu Teknik Endüstri Meslek Lisesi Raylı Sistemler Teknolojisi Bölümü mezunları da ayakta bırakılanlardan.



“Baştan aşağı yanlış!”

Seçim sürecimizin sertliği de tuz biber oldu bu tür gelişmelerin üzerine. Bütün iş dünyası, siyasi görüşleri fark etmeksizin gelişmelerden fazlasıyla rahatsız. Geçen hafta yapılan Ostim Sanayici ve İşadamları Derneği’nin 23. Olağan Genel Kurulu, hangi sektörde hangi yeni teknolojileri geliştirmek, neyi üretmek gerektiğini konuşup, geleceği planlayacaklarına birlik, beraberlik temennileriyle geçirdiler toplantıyı. Kalan kısmında, fabrikaların kapısını açık, tezgâhları çalışır durumda tutmanın önündeki engellerin yıllardır değişmediğine, Türkiye’nin yüksek katma değerli ürünler üretemediğine değindi “Her 4 gençten birinin işsiz kalması, yoksulluk, teknolojiyi üretmek yerine ithalat yolunu tercih etmek gibi sorunlar değişmiyor. Çünkü eğitim sistemimiz, baştan aşağı yanlış” dediler.



Bunlar da aynı gençler

Yine aynı geçen hafta Ankara Sanayi Odası Teknik Koleji, daha kurulalı 2 yıl olmadan Yıldız Teknik Üniversitesi’nin düzenlediği robot yarışması "Yıldız Savaşları"nda, iki dalda birincilik ödülü ve çeşitli dereceler aldı. “Türkiye Örnek okul” demiştik, yüzümüzü kara çıkarmadılar. Daha mezun seviyesine gelmeden başarılarını kutluyoruz. Ne demek istiyoruz yani?



Bu gençlerde değil sorun, sistemde. Gençlerin aklı, enerjisi var da doğru yönlendiremiyoruz. Ya da Gazi Anadolu Teknik Endüstri Meslek Lisesi’nde olduğu gibi, yönlendirdiklerimizi de sahipsiz bırakıyoruz. Güncel müfredatı ve atölyeleri olmayan meslek okullarından mezun ettiğimiz binlerce öğrenci, iyot gibi ortada kalıyor. Sonra “Niye teknoloji, niye yüksek değerli ürünler üretemiyoruz?” diye yalancıktan birbirimize soruyoruz.


Sistem olmadığı gibi fikrin devamlılığı yok. Gençlerimizi bu durumlara düşürmeye büyüklerin ne hakkı var?

19 Mart 2014 Çarşamba

ANKARA’DAN ÇANAKKALE’YE SELAM



18.03.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Çocuklarımıza öğretemediğimiz savaş. Dünyanın süper devletlerini yendiğimiz, yenerken de bütün haksızlıklara karşın savaş ahlakını sonuna kadar koruduğumuz Çanakkale Savaşı. Ders kitaplarında ‘bir savaş’ olarak geçip, gidiyor.



Paralı şehitlik!

Gezmeye götürülen çocuklara, evliya hikâyeleri anlatılıyor, galibiyet, bilinmeyene atfediliyormuş. Parayla giriliyor artık şehitlerimizin yattığı Gelibolu Yarımadası’na. Kemiklerin üzeri asfalt ve betonla örtülüyor. Saygısızlıkta, şehitlerin yattığı toprakları ranta açmakla çığır açıyoruz.



Bayrağına, dedesine, evliyasına olduğu gibi çocukların kendisine olan saygısını da sarsacak işler. Süper devletlere karşı verilen mücadeleyi, birliğin, beraberliğin kazandığını unutturacak işler. Sızım sızım kemiklerin acısını hissediyoruz onlarla beraber. Kökeni, mezhebi fark etmeksizin kucak kucağa yatıyorlar Ege Denizi’ne, Çanakkale Boğazı’na doğru; Kanlısırt’da, Conk Bayırı’nda, Küçük Anafarta’da, Büyük Anafarta’da, Arıburnu’nda, Alçıtepe’de, Seddülbahir’de, Kumköy’de.



275 kiloluk top mermisini üstelik 3 kez sırtlayarak topa süren Seyit onbaşı, mücadelenin simgesi oldu 
Çanakkale’den Kurtuluş’a

Millet, Çanakkale’den, bu savaşla selamladı ülkeyi. Kurtuluş Savaşı’nda Ankara aldı, tüm ülkeye yaydı selamı. İki savaşın geride bıraktığı mezar taşlarında ki çoğunun mezar taşı bile olmadı, dili, kökeni, mezhebi değil, memleketi ve adı yazıyordu sadece. Dünya tarihinin seyrini değiştiren bu iki savaş, küçümsenerek ve basitleştirilerek unutturulmaya çalışıldı.



Çanakkale’de, evliyaları alet ederek dedelerinin kemiklerini ranta açmaktan rahatsızlık duymayan bir uhrevi anlayış boy verdi. Gelibolu Yarımadası, macera ve eğlencenin merkezi olma yolunda koşar adım hızla ilerliyor. Öte yandan Kurtuluş Savaşı’nın yapılmadığını söyleyebilen bir vekilimiz bile oldu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde. Allahtan savaştığımız ülkelerin de tarih kitapları var, burada inkâr edileni, oradan okuyabiliyoruz!

Tarihi seçim dönemine doğru

Türkiye tarihinin en önemli seçim dönemlerinden birine doğru gidiyoruz. 1950-1960 arası, 1970-1980 arası kardeşin kardeşe düşman edildiği günleri çabuk unutmuş gibiyiz. O acı yıllardan hiç ders almışa benzemiyoruz. Sert kutuplaşmaların kaşındığı zamanlar oluyor yine. Dedelerimiz kucak kucağa yatarken torunları, birbirini yemekle geçiriyor zamanı. Tabii unutunca başa dönüyor insan.



Dedelerimizden bazıları
Tarihini öğretmezseniz kökü havada ağaç misali, toprağa değmeden gelişemez bilinç. Kemiklerin üzerine asfalt ve beton döküp, parayla dedesini ziyaret etmesi normal olur torun için. Acı tecrübeleri unutursanız mezarı bile belli olmayan dedelerimiz, ninelerimiz, bir hiç için canlarını feda etmiş olur. Yarın dede, nine olmayı düşünüyorsanız o zaman fedakârlıklarınıza karşılık beklemeyeceksiniz. Kıymet bilmeyene, kıymet verilmez.



Kendi toprağımız..

Zor günlerin içinden Çanakkale’yi, Kurtuluş’u hatırlayarak geçmek lazım. Birliğin, sırrı var orada. Bir millet, o bedenlerin üzerinde yükseldi. Çanakkaleler, asıl gelecek için unutulmamalı. Dedeler, nineler, dini, dili, kökeni demeden, aynı toprağın altında yatıyor, üstlerini aynı toprak örtecek her zaman. Kendi toprakları…


Nur içinde yatsınlar, ruhları şad olsun. 18 Mart’ta Ankara’dan Çanakkale’ye, minnet ve saygıyla selam olsun.