29 Kasım 2017 Çarşamba

AKM ARAZİSİNE YAKIŞIR PROJE



28.11.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Başkente yakışmayacak bir yığını şehrin göbeğine oturttu, bu yapıya da adını hiç hak etmeyen Atatürk’ün adını verdiler. Yarım bırakılmış bir yapı, toz çamur içinde, başkente yakışmayacak etkinliklerin merkezi yapıldı. Bir ucube olarak kentin en güzel yerlerinden birini, 36 yıldır işgal ediyor.

2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı döneminde Ertuğrul Günay, buranın yıkılıp bir Uygarlıklar Müzesi yapılması fikrini gündeme getirmiş, yaklaşık 3 yıl gündeme gelmiş gitmişti konu. Biz de konuya sahip çıkıp, desteklemiştik fikri. Şu koşullarla desteklemiştik:

Yeşil kuşağı tamamlar
Atatürk Kültür Merkezi arazisine büyük bir müze gerekiyor çünkü Anadolu Medeniyetleri Müzesi, eserlerinin 10’da 1’ini anca sergileyebiliyor varolan binasında.

Büyük mimari değeri olan bir bina ama araziye çok şık oturtulmuş, Ankara taşından, yeşiller içinde, havuz ya da göletlerin serpiştirildiği, kır kahveleri ile dokuya aykırı tesisleri olmayan bir yerleşkeydi beklentimiz. Şehrin göbeğine, ziyaretçilerin bir gününü sıkılmadan geçirebileceği, kente nefes veren bir cennet köşesi. Başkenti batıdan doğuya kesen yeşil kuşağın bozulan halkasını da tamamlamış olurduk.

Bakan Ertuğrul Günay, Büyükşehir Belediyesi’ni ikna etmek için çok çabaladı, hatta söz aldığını, çalışmaların başlayacağını açıklamıştı. Geçti üzerinden bir 6 yıl daha, tık yok!

Geçen hafta AK Parti Genel Sekreteri ve Ankara Milletvekili Fatih Şahin ile Ankara vekilleri Nevzat Ceylan ve Murat Alparslan, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş'la bir araya gelerek başkente yapılacak işlerle ilgili bir toplantı yaptı. Toplantıda, Atatürk Kültür Merkezi de gündeme gelmiş.
Şehre çok katkısı olacak
Kütüphane, kültür merkezi ve müzeden oluşan ve Ulus’un tarihi dokusuna uygun bir proje hazırlanması konusunda hemfikir olmuşlar. Toplantı ardından Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan, “Sayın Cumhurbaşkanımız, buraya inşa edilecek kültür merkezinde yeşil dokunun korunmasını söyledi” biçiminde açıklama yaptı.

Aklın yolu bir. Bu proje başkent için çok özel, çok yakışacak ve başkent turizmine büyük katkılar sağlayacak bir proje olacaktır. Kentin hem yeşil kuşağından hem kullanımından 36 yıldır koparılmış bu arazi, ancak böyle şık bir projeyle değerlenip canlanabilir. Eski sözler gibi verilip unutulmayacağını umarak, bir kez daha ümitleniyoruz kültür şehri Ankaramız adına.

25 Kasım 2017 Cumartesi

KUCAKLAŞMANIN ÜLKESİNDE KUCAKLAŞAMAMAK



25.11.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Ayrışmanın sınırlarını zorlamaya devam ediyoruz. Üstelik yaklaşık çeyrek yüzyıl bunun acısını kanırta kanırta yaşamış başkentte, hiç ders alınmıyor hatta sürmesi isteniyormuşçasına tarifsiz bir itiraz; yeni Büyükşehir Belediye Başkanımız Mustafa Tuna ile Çankaya Belediye Başkanımız Alper Taşdelen, hayırlı olsun ziyaretinde niye samimi kucaklaşmışlar?
Tepki gösterilen Mustafa Tuna ve Alper Taşdelen'nin kucaklaşması

Her siyasi görüş kendi bağnazlarını yaratıyor. Arkasındaki kitleyi koruma, bir arada tutabilme amacıyla bu bağnazlığa fazla göz yumuyor bazen o görüşün ileri gelenleri. Ancak bunun bir alışkanlık ya da kişilik haline gelmesi, toplumu birleştirilemez parçalara ayırıyor zamanla.

Hep başa mı döneceğiz?
Nasıl oluyorsa böyle ortak noktası kalmayan, hiçbir şeyde birleşemeyen bir toplumdan, sağlıklı politikalar, sağlıklı eğitim, sağlıklı ekonomi, sağlıklı ülke gibi safiyane beklentiler talep ediliyor. Gençler ediyor, sandığa gitmeyen 13 milyon ediyor, 70 yıldır bıkmış vatandaş ediyor... Gel gör ki memleketin siyaseti, ısrarla bu keskin çatışmalar üzerine inşa edilmekten vazgeçilmiyor.

7 yıldır bayramdan bayrama, birlik beraberlik meziyetlerimizi hatırlatmaya, uzun zamandır ona olan ihtiyacımızı vurgulamaya çalışıyoruz bu köşede. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ümitlenmiştik, olmadı. Neredeyse 4 yıldır seçim havasındayız, 16 Nisan’da yapılan halkoylaması öncesi ve sonrası ürkütücü bir ayrışmanın eşiğinde hissettik kendimizi. 1950-60 arasına, 1980 öncesine mi dönecektik yeniden?

Sonunda ne oldu?
Taraflar elinden geldiğince bu ayrışmayı kaşıyor, bir yandan elin oğlu bölgemizde ülkeleri bölecek savaş senaryoları uygulamaya sokuyor ama olağan zamanlar gibi kaşımalara devam ediyoruz bir yandan. İşte en çok o elin oğlu seviniyor bu keskin ayrışmalara, çatışmalara. Tek kurşun atmadan ülkede çok mevzi ele geçirdiler biz birbirimizi yerken. Biz ümitle güzel bir ülke umarken onlar da kötü, mümkünse en küçük parçalarına ayrılmış bir Türkiye ümidiyle yanıp tutuşuyor.

İktidar partisiyle ana muhalefet partisi başkanları törenlerde birbirinin yüzüne bakmaz hale geldiğinde sokakları şiddet teslim almış, 12 Eylül 1980 ithal darbesiyle iktidara asker oturtulmuştu. Yaklaşık 25 yıldır belediye başkanlarının çekişmesi, hizmetsizlik ve çarpık kentleşme olarak döndü Ankara’ya. Devletin başkenti, birçok ilden geri kaldı kayıkçı kavgaları içinde.

Bu kucaklaşma lazımdı
Tuna ve Taşdelen’in kucaklaşması, bu ülkede olur olmaz her şeyde ayrışmaktan bıkanların özlediği bir andı. Tokalaşıp öpüşerek, yakınlığı pekiştirmek için kucaklaşarak selamlaşanların ülkesi burası. Dokunarak insani, gerçek iletişim kuranların. O an lazımdı bize.

Doğruya doğru, eğriye eğri demeyi siyasette de uygulamalı, bir ülkenin ya da kentin ortak çıkarları ile siyasi görüşlerini ayırmayı öğrenmeliyiz artık. İktidar bildiğini okuma, muhalefet de her şeye karşı çıkmak demek değil siyasette. Ortak çıkarlar için ortaya gelmesini becerebilmeliyiz.

Yaklaşacağız
28 Ekim 2016’da, dünyanın içinde bulunduğu durumdan ülke olarak çıkabilmek için “..Herkes, durduğu yerden, kaç adım gerekiyorsa diğerine yaklaşacak. Ortak çıkarlarımızdır söz konusu olan..” demiş, sonrasında da yinelemek zorunda kalmıştık aynı ortam tekrar tekrar oluşunca. Yok herkes olduğu yerde durup, diğerinin gelmesini bekleyecekse şikayet etmeyeceğiz; her gün aynı Türkiye ve şehre uyanmaya devam edeceğiz. O yüzden önemliydi; bizi, o kucaklaşmalardı kurtaracak.

22 Kasım 2017 Çarşamba

EN ACİL İKİ TEDAVİ



21.11.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Başkentin iki kurumuna, tedavi edebilme kabiliyeti yeniden kazandırılmalı. İvedilikle tedaviye geçilmesi gereken aciller içinde en acil iki sorunu var Ankara’nın. Birinin yağışlarla beraber şiddetle nüksettiğini göreceğiz, diğerini zaten her gün yaşadığımız için kanıksamış vaziyetteyiz. Su baskınları ve toplu taşıma, şehrin en aciller sıralamasında ilk sırayı paylaşıyorlar her ne kadar şehrin gündemi değilmiş gibi yapılıyorduysa da.

EGO ve ASKİ, başkentin bu iki rahatsızlığını tedavi edecek kabiliyette olsaydı en aciller sıralamasının başını, tabii ki bu konular işgal ediyor olmazdı. Biz de dağların taşların duyduğunu, iki türkülü çatlak ses aşık gibi 7 yıl tekrar ediyor olmazdık. Tekrarladıkça melodisi inlemeye dönüşen ses, zamanla kendini bile rahatsız ediyor insanın.
Her yağışta görüntü değişmiyor
Su faturasından hariç
En son 27 Mayıs’ta yaşadığımız şiddetli yağış ve onun yarattığı caddelerden akan seller ile yüzen arabalar görüntüsü ibretlikti. Ondan önce bu kadar şiddetli olmasa da iki yağış daha olmuş, şimdiye kadar olduğu gibi yine hiç ders alınmamıştı. Daha da önce balık adamların daldığı alt geçit fotoğrafımız, ülkenin hafızasına kazındı.
Ülkeye mal olan fotoğrafımız!..
ASKİ’nin varlığını, şişmiş su faturaları dışında da hissetmek istiyor, kabiliyetini göstermesini bekliyoruz yıllaaar yıllardır!

Şehri özeller taşıyor
Bu arada başkentin nüfusu 5 milyon 350 bini aşarken belediyenin toplu taşıma kabiliyeti geriye gidiyordu. EGO verilerine göre:

- 2012 yılında günlük yolcu taşıma ortalaması:
Belediye otobüsleri 615 kişi
Minibüsler 510 kişi
Özel Toplu Taşıma Araçları 620 kişi
Özel Halk Otobüsleri yaklaşık 900 kişi iken..

- 2016 Ağustos rakamlarına göre ise günlük ortalama,
Belediye otobüsleri 405 kişi
Özel Toplu Taşıma Araçları 410 kişi
Minibüsler 440 kişi
Özel Halk Otobüsleri ise bin 100 (1100) kişi olmuştu.

Özel toplu taşıma araçları daha çok yolcu taşıyor, kişisel araçlarına yönlenen Ankaralılar, trafiği kilitliyordu.
Özel Halk Otobüsleri, yolcu taşımada birinci
Raylı taşımadaki kayıplar
Yine EGO verilerine göre 2008 ile 2016 yılları arasında
Ankaray’da yolcu kaybı yüzde 17,
Batıkent Metrosu’nda yüzde 22’ydi.

Nüfus yaklaşık 800 bin kişi artmış ama belediyenin toplu taşıma araçlarına rağbet düşmüştü. Nüfus artışına göre hesaplanan kayıp ise 41 milyon yolcu, yani yüzde 38’di. 3 kişiden biri, raylı toplu taşımayı terk etmiş, özel toplu taşıma araçları ve kişisel araçlarına yönelmişti.

Çok ciddi bir hizmet açığı dışında nasıl yorumlanır bu rakamlar? Hele ki o açık bir başkentteyse... Belediyeler hizmet vermekle yükümlüdür kar etmekle değil. Kaldı ki o hizmet verilse özel toplu taşıma araçları kadar kazançlı çıkılabilirmiş belki de.

Varmış gibi
Bu hesaplara göre EGO’nun tespit etme, planlama, uygulama ve sorun çözme kabiliyetini güncellemesi gerektiği anlaşılıyor. O yapmayınca hesap kitap işleri bize kalıyor, lakin duyan yok, hesap da elimizde kalıyor!

Önce temeli atılır, taşıyıcı kolonları yapılır, sonra arası doldurulup tamamlanır bir bina. Şehir de planlaması, altyapısı, asli hizmetleri eksik olunca araziye oturtulmuş zayıf temelli, 3 kolonlu bina gibi varmış gibi görünür ama mutlaka çökmesi kaçınılmazdır.