27 Mart 2015 Cuma

BEKLE Kİ FUAR KURULSUN



27.03.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi


Tam bir Ankara klasiği, lafı var kendi yok işlerden oldu. Sanayicisinden turizmcisine, tüccarından üniversitesine kadar herkes, hafif eğilmiş eli kulağında, Akyurt’tan gelecek çekiç seslerini bekliyor. Lafı edileli 5’inci yılını, şirketi kurulalı 3’üncü yılını geçti, fuar ve kongre merkezinin temeli bile atılamadı hala. Ankara’nın her işi gibi bu işinde de kimsenin acelesi yok.



Yapamamaktan yoruluyoruz

Temmuz-Ağustos gibi bekliyorduk ama 2014’ün Kasım ayında da olsa ilk kazma vuruldu diye sevinmiştik. Hatta Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek, Akyurt’taki AK Parti 5. Olağan İlçe Kongresi’nde, “İnşallah en geç Ocak ayı itibariyle ihale yapılmış ve inşaata başlamış olacağız. Bunun da müjdesini size vermiş olayım” demişti. Mart ayının sonundayız.



Öğrendik ki temelin atılmasına 2 ay daha varmış. Bu yılı da ortalamış sayılacağız yani. O da temel atılırsa eğer. Altyapısı bitmeden üstyapıya ilişkin bir adım atmak mümkün olmadığı için cümle alem kulağımız Akyurt’ta. Hayal kurmaya devam ediyoruz. Fikrin ve Ankara’ya can suyu olacak kapının ışıltısı soluyor, planlar ertelendikçe erteleniyor, bittiğinde sevinecek ve sahip çıkacak takatimiz kalmayacak. Yaparken değil yapamamaktan yoruluyoruz.



Stratejik bir yatırım

Akyurt Kongre ve Fuar Merkezi, Ankara’nın en stratejik yatırımlarından biri olacak. Dediğimiz gibi sanayiyi, ticareti, üniversiteleri, en önemlisi de hiç olmayan turizmimizi ciddi biçimde etkileyecek. Şehrin kalkınması, canlanması için taze kan olacak damarlarında.



Yatırımlar ve özellikle sosyal hareketlilik açısından kuzeyi, en zayıf bölgesi Ankara’nın. Şehir merkezine bu kadar yakın ama zihinlerimizde uzak kalan Akyurt, Çubuk ve Pursaklar gibi ilçeler, bu tür yatırımlarla başkentin yaşamına, kültürüne de dahil olacaklar. Kazan’ın bu ilçelerle bağı güçlenecek, 20 dakika uzaklıktaki Kalecik’in turizmini, acilen gözden geçirmek zorunda kalacağız. Bu yatırım, bütün il sınırları içini ve çevre illeri de etkileyeceği gibi böylece kuzeyi cılız Ankara, eksik bir gelişmesini de tamamlamış olacak.



Bir ülkenin en iyi üniversitelerinin olduğu, büyüklükte ikinci ama nitelikte birinci sanayi yapısı olan, hele ki hiç turizmi olmayan başkentinde, uluslararası bir fuar ve kongre merkezi olmaması yeterince ayıptı zaten. Bir sürü etkinliğini kaptırdığımız gibi çadırda fuar yapar duruma düşmüştük epeydir. Ve o merkezi kurmak için hala nazlanıyoruz. Çok değişik bir düşünce yapısı var bu Ankara’nın, akıl ve mantıkla açıklanamıyor bazen.



Bu tavırla zor

Önü kestirilemeyen işlerde yavaş gitmek bazen daha iyidir. Ancak hesabı kitabı bu kadar belli işlerde gecikmek, kısa sürede fikri bile çürütebilir. Fuar ve kongre organizasyonları, yıllar önce planlanır. Bu yıl kurdum, hemen ertesi yıl kongreye gelsinler, fuar açsınlar demekle olacak iş değildir yani. Her geciktiğimiz gün, cebimizden gidiyor.


Ayrıca biliyorsunuz Türkiye’ye bir 2023 hedefi kondu. O tarihe, büyük yatırımlar ve gelişmelerle girmek istiyoruz. Bu planların içinde başkente biçilmiş görevler de var, çoktan yapmış olması gereken yatırımlar da. Gelin görün ki hiç acelesi olan bir kente benzemiyoruz. Yavaşlığı ve tavrı böyle devam ederse atılan hedefe epey geç ulaşacak Ankara’nın okları.

26 Mart 2015 Perşembe

DERİN METROLARDA MERDİVENSİZ KALDIK



24.03.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi


Ağır şarkıdır. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın sözlerini, Münir Nurettin Selçuk bestelemiş. Derin hayal kırıklığı, 4 satıra bu kadar sığdırılabilir:
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı
Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın.

10 gündür tamamen durdu
Bizim belediyeyle ilişkimizin de tarifi adeta! Kabalık edip, şiirin üzerinde küçük bir oynama yapsak şehircilik tarihine en içli serzeniş olarak geçerdi alimallah.

9’uncu ayına birkaç gün kaldı, belediye bizi derin metrolarda merdivensiz bırakalı. Metronun kafasına göre çalışan yürüyen merdivenleri, son 10 gündür Kızılay’da tamamen durdu neredeyse. Diğer duraklarda da kimin keyfine göre çalıştırılıyorsa bir dargın bir barışık ilişkimiz. ‘Ankara Tırmanıyor’ diye doğa belgeseli çekesiniz geliyor. Bu kadar tırmanınca şehir diyemeyiz, doğa belgeseli demek lazım. Koşullar çetin!..

Metal laf anlamıyor
9 aydır yürüyen merdivenlerin yürümediğini anlatamadık ya. Bildiğiniz yüz binlerce insanın kullandığı metronun yürüyen merdivenleri çalışmıyor, haber veriyoruz, demek okuyan da yok, hiçbir şey değişmiyor. Bizim uyarımız üzerine mi, kendiliğinden mi bilmiyoruz, arada bir 2 gün çalıştırılıyor, 3’üncü güne Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın merdivenlerimiz. 4 yıldır davalı olduk yürümeyen yürüyen merdivenlerle ancak 9 aydır muhatabımız bir metal yığını, herhangi bir yetkiliyi ilgilendiren bir durum yok anlaşılan.

Metal de laftan anlayan bir madde değil ki karşılıklı konuşup meseleyi çözelim, gayet soğuk, kıpırtısız bir şey. Bin yıl bırak, öyle cevap vermeden durur. Yetkilileri de kendine benzeten sinir bozucu bir sükuneti var. Dünyanın hiçbir yerinde hatta Ankara’da yürüyen merdiven olan hiçbir yerde, metronunkiler kadar tembelini görmedik. Yıllık iznini kullansan çatlasa 45 gün, 9 ay dinlenmek nedir arkadaş!

Delinin Merdiven Günlüğü
Gördüğünüz gibi 9 ay muhatap yetkili bulamadığımız için metal merdivenle dalaşıyoruz. El alem Mars’a gidiyor, biz daha yeryüzüne çıkmaya çalışıyoruz.

Karı koca güngörmüş bir çiftin, önce birine, çalışmadığını görünce diğerine hamle edişini, onun da çalışmadığını görünce manevi çöküşünü, daha dün gibi hatırlıyoruz. Dün oldu çünkü olay! Çöküşün ardından hanımefendinin merdivenleri tırmanırken yaptığı konuşma, Meclis kürsüsünde konuşsa salonda rakip bırakmazdı. Biz, antrenmanlı olduğumuz için, tank gibi tırmandık diğer dağcı yolcular olarak.

Kendi kendine konuşana “deli” derler. Kendin söyle kendin dinle. Bizim yürümeyen yürüyen merdiven yazıları da ‘Bir Delinin Merdiven Günlüğü’ne döndü, kendin yaz, kendin oku!

Derin metrolarda merdivensiz kaldık
Öyle yıkıldı ki umudumuz
Mars’tan önce yeryüzüne hasret
Umursamazlığın ilk basamağında takatsiz kaldık!

21 Mart 2015 Cumartesi

ÇİFTLİK GİDERKEN NEREDEYDİK?



20.03.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi

Bu projenin bitişiyle Atatürk Orman Çiftliği de biter” diye başlamıştık ‘ÇiftlikleVedalaşın’ yazımıza. Yaklaşık 3 buçuk yıl önce 10 Ağustos 2011’de. Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek’in bir konuşması içinde bir cümle olarak ‘Çiftlik Bulvarı’ ifadesi geçmiş, o zaman anlam veremediğiz için Atatürk Orman Çiftliği’ne bu büyüklükte bir bulvar yapılmasını eleştirmiştik.

Bilmeden “vedalaşın” demişiz
Bir hafta sonra 17 Ağustos 2011’de ‘Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'si çıktı. Türkiye'nin çevre, doğa ve kültür mirasının yönetimine ilişkin köklü değişiklikler içeren bir kararnameydi. 17 Ağustos’un ertesi, ardı ardına Gazi Yerleşkesi, ODTÜ içinden geçirilmek istenen yol, Eymir Gölü ve Botanik’le Seğmenler Parkı’ndaki yapılaşma talepleri gündeme geldi. Tehlikenin boyutu, ilk kez Milliyet Ankara Gazetesi’nde dile getirildi.

Meğer haberimiz yok, ondan da 1 hafta önce 11 Ağustos 2011’de Çiftlik içindeki Gazi Yerleşkesi, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından, 1’inci dereceden ‘3’üncü Derece Doğal ve Tarihi Sit Alanı’na düşürülmüş. Karardan bir gün önce, gelişmelerden habersiz, ‘Çiftlik’le Vedalaşın’ demişiz.

“Gık” çıkmadı
10 Ağustos 2011’den sonra ısrarla konuyu takip ettik.

23 Aralık 2011- AOÇ Üzerindeki Rant Pençesi
8 Haziran 2012- Sanayiye Ödül Çiftliğe Beton
15 Haziran 2012- Tırtık Tırtık Yenilen Miras: AOÇ
2 Ekim 2012- Zavallı AOÇ
16 Ekim 2012- İstabullaşan Ankara’da Rant Çiftliği
11 Ocak 2013- Çiftliğe Hücum
4 Haziran 2013- Gezi Şanslı Çiftlik Yalnız Kaldı
5 Temmuz 2013- Dönüşüm Çiftlik’te
9 Temmuz 2013- Gündem Çiftlik
20 Ağustos 2013- Bir Ankara Yozlaşması Atatürk Orman Ç.
24 Eylül 2013- Arkasından Gelinen Şehir
7 Ocak 2014- Tokat Gibi Rapor
21 Ocak 2014- Çiftlik’ten Açıklama Var
7 Mart 2014 Bitirilmiş Çiftliğin Davası
25 Mart 2014 Çiftlik’te Geciken Adalet
8 Nisan 2014 Çiftliğe Vicdan Lazım

Bunlar Atatürk Orman Çiftliği’yle ilgili yazılarımızın bir kısmı. Bir bu kadar da aralarda ve başka yazılar içinde değindiklerimiz var.

Ve efendim, köyün delisi gibi, kendi kendimizi paraladık  durduk 3 buçuk yıl boyunca. Ne muhalefet partileri ne çevreci dernekler ne odalar ne de şimdi mangalda kül bırakmayan gazete ve televizyonlar ilişti konuya, ‘Gık’ çıkmadı. Sadece 7 Aralık 2011’de Orman Mühendisleri Odası, SİT alanının düşürülmesi kararına karşı dava açtı.

Elden ele dolaşıyor araziler
Gazi Yerleşkesi’ne Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılmaya başladı, inşaat epey ilerledi, birden kafaya saksı düşmüş gibi uyandı, uyandığı gibi de coştu herkes. Yer gök çevreci ve hukuk alimi kesildi, Atatürk Orman Çiftliği, ülke gündeminin baş köşesine oturdu. Öyle olunca biz de uzaktan izlemeye başladık, başkaları da sahip çıkıyor diye.

Bu arada adı‘Ankara Bulvarı’na çevrilen otobanvari Yeni Çiftlik Bulvarı açıldı. Ne olduğunu anlayamadan Ankapark’ın inşaatı başladı bu sefer de. Bunlar bildiklerimiz. Kurumlara koşullu devredilen araziler, elden ele dolaşıyor şimdi. Atatürk’ün vasiyetle koşul karşılığı bağışladığı araziler satılıyor. Çiftlik etrafında müthiş bir yapılaşma başladı ve ucu kaçmış durumda. Her vasiyeti delme girişimi, rantı yüksek bir yapı olarak yükseliyor Çiftlik’te.

Meclis sahnesinde gerilim!
İşte bütün bu girişimleri sessiz sedasız izleyen muhalefet partileriyse dün gözlerimizi yaşarttı; Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılan alanın, birinci dereceden üçüncü derece SİT alanına dönüştürülmesiyle ilgili araştırma önergesinin görüşülmesini Meclis Genel Kurulu’na önerdiler. Aman pek yaman eleştiriler yapıldı! Ancak yine Çiftlik’teki genel sorunla değil, Saray’la ilgiliydi muhalefet.

AK Parti Karabük Milletvekili Osman Kahveci de "Şimdi 'Atatürk Orman Çiftliği' diye bağıranlar, neredeyse Atatürk'ün çiftliğinin yüzde 40'ı giderken neredeydi?" dedi. Doğru soru; neredeydik, devlet dahil? Yarıya inerken Çiftlik arazisi, cümleten neredeydik? 60 yılı geçtik, son 3 buçuk yılda neredeydiniz efendiler? Kıt akılımızla bizim gördüğümüzü, koskoca muhalefet partileri göremedi mi? Bor’un pazarı geçmiş,  eleştirinin de pek kıymeti kalmadı tabiî ki. Yalnız Çiftlik, yine yalnız yani.

Karabük Milletvekili Kahveci’nin sözlerine gelince; ‘kalanla da biz ilgileneceğiz’ anlamına gelmiyordur inşallah.

18 Mart 2015 Çarşamba

ÇANAKKALE’Yİ ANLATAMAMAK



17.03.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi

Yarını, Çanakkale’de yapılacak ‘tarihin en görkemli anma töreni’ni bekliyoruz. Bize sunuluş ifadesi böyle, tüm içtenliğimizle öyle olmasını umuyoruz. Her yıl binlerce Anzak torunu Yeni Zelanda ve Avustralya’dan dedelerinin ziyaretine gelmese Çanakkale’yi 20 yıl önce çoktan unutmuştuk.



100 yılda bir

Her yıl bir öncekinden daha iyisini yapmak gerekirken biz, 100 yıl da bir heyecanlanıyoruz tarihi başarılarımızın dönüm noktalarını anarken. O da geçip gidiyor işte. Diyorum ya bizim vefa mekanizmamız, 100’er yılık dilimlere bölünmüş; her 100 yılda bir çalışıyor, arası angarya. O arada tarihinden kopuk birkaç nesil yetişiyor, sonra kalkıp onlardan vefa, tarihine sahip çıkmasını bekliyoruz.



İşte Çanakkale Zaferi’nin 100’üncü yılı geldi, aklımız da başımıza. Çanakkale Savaşı’nı anlatamadığımız nesillere, anma törenlerinin ‘en görkemlisi’ni yaşatacağız. Dünyanın en tarihi savaşlarından, kendi tarihimizin en büyük zaferlerinden birini, bilmediği gibi duygusal bağı da kopmuş nesillere, dedelerinin ninelerinin canına, malına, evladına mal olan fedakarlıklarını anlatacağız. Tören bitecek, kaldığımız yerden devam, bilmediğine sahip çıkar mı insan?



Televizyondan izliyoruz

Ya tarih ve rakamlara indirgiyor, ya abartılı uhreviliğe sıçrıyor, savruluyoruz kararlı direnişin kalesi Çanakkale’de. Senin askerini, düşman askerinin günlükleri bile senden iyi anlatıyor, zaferini, onun tarih kitapları senden daha iyi işliyor. 10 bin kilometreden akın akın binlerce Anzak torunu, her yıl daha da kalabalıklaşarak Anzak Koyu’na geliyor, bizse Çanakkale’yi, onları izleyen televizyonların canlı yayınlarından izliyoruz.



Komutana “Dur”, kemiklere asfalt

Anlatamadığımız gibi anlayamamışız da. Savaşın kaderinin değiştiği Conk Bayırı’nda, bir anlık duraklama savaşı kaybettirdi işgalcilere. Atıyla ileri fırlayarak bu durmaya neden olan komutanın önüne dikilen anıt, şimdi ona “Dur” diyor sanki; tam önünü kapatan devasa Anzak Anıtı, Mustafa Kemal Heykeli’nin en az 10 katı büyüklüğünde.



Anzak anıtı, Mustafa Kemal'e "Dur" der gibi
Anafartalar’a, tarihimizi yaşamak için parayla giriyoruz artık. Binlerce şehidin kemikleri üzerine asfalt döküyoruz. O kemikleri göz ardı eden çevre düzenlemesi, yanlış yerlere yapılan otoparklar ve yapılar, büyükşehir parklarına çevirdi tarihi bölgeyi. Yakında bir de çocuklar için oyun grupları konursa tamam olur. Özgünlüğünün, çok önemli bir kısmını kaybettik Anafartalar’ın.


Vatandaşlar katılamayacak

Bilmiyoruz” dedik, öğretmeye niyetimiz de yok. Ziyaretçiyi bilgilendirme büroları olmalı, kitaplar, kitapçıklar dağıtılmalı, böyle yerleri, hele ki çocuklara, özel rehberler gezdirmeli. Ancak bilmediğimizi, Çanakkale Savaşı’nın anlatmak gibi bir derdimiz olmadığı için bilmiyoruz ya zaten. Bilen de saçını başını yoluyor, Kanlısırt’ta, Arıburnu’nda, Seddülbahir’de yerden yere vuruyor kendini. Savaş sonrası da böyle bir telafat veriyoruz!



100’üncü yıla, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı’ndan oluşan 3 bakanlığın ortak hazırlıklarıyla gireceğiz. 77 ülkeden katılımcılarla 39 ülkenin dış işleri bakanları davet edildi. Çok sayıda etkinlik gerçekleştirilecek. Bu arada Çanakkale Valiliği, düzenlenecek törene vatandaşların alınmayacağını bildirdi.


Bilmediğiniz Çanakkale Zaferiniz’i kutluyor, her dilden, dinden, ırktan şehit ve gazilerimizi, minnet ve saygıyla anıyoruz.