Çapamız, çengelimiz, Ankaramız, ilk Frigler döneminde yüzüne bakılır hale gelmiş; öyle anlıyoruz tarih kayıtlarından. Frigler, Ankara’ya iyi davranmış, özgün bir uygarlığın merkezi haline getirmiş, hiçbir kötülükleri dokunmadan da tarih sahnesinden çekilmiştir. Frigler’le ilgili tarihi kayıt kıtlığı, onları tarih sahnesinden silenlerin marifeti olmalı.
- Efendim, bu tabletleri ne yapalım? Çivi yazısı bunlar!
- Oğlum, ben uygarlığını yakıp, yıkıyorum adamların, sen bana ne soruyorsun. Götür, yol yapın, duvar yapın!
Unutmaz
Ankara, tarihi kayıtlardaki derin boşluklara karşın, Frigler’i anımsıyor hala. Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Gordion’dan, 2800 yıl sonra, selamlıyor Frigler’i. İyiyi unutmuyor!
‘Çengel’in, sonraki parlak dönemiyse Roma İmparatorluğu’na denk gelir. Askeri ve ticari önemini kavrayan imparator Agustus, Ankara’yı, taşra örgütünün başkenti yapar. İmar eder, zenginleştirir, 2 bin yıl önce 100 bin nüfuslu bir kente dönüştürür. Arkasından gelenler de değerini bilir, son nefesine kadar Ankara’ya verdiği önemi azaltmaz Romalılar. Ankara, gecikmiş kazıları ve yeni keşfettiği eserleriyle Roma Dönemi’ni, hafızasındaki yerine oturtmaya çalışarak gösterir vefasını. Unutmaz, binlerce yıl geçse de.
Selçuklu ve Osmanlı, Frig ve Roma Dönemleri’ne benzer sıçramalar yaşatamamıştır Ankara’ya. İmparatorluk çapına göre, cılız kalmıştır yatırımlar. Ancak Selçuklu’nun sonuyla Osmanlı’nın başlangıcı arasındaki sorunlu dönemde, Ahilik Örgütü’nün kuruluşuna ev sahipliği yapmıştır Ankara. Ahiliğin özeti; beylik ya da imparatorluk sınırları içinde bir kez sahtekarlık yapabilmek zorunda kalmaktır. Değil ikincisine fırsat kalması, beyliği, imparatorluğu, gönüllü terk ediyorsunuz; öyle bir ağ Ahilik. 650 yıl sonra, en çok sahtekarlık yapanın alkışlandığı günlerde, anmadan geçemedim!
Son ve En Büyük Yükseliş
Ve Ankara, en büyük ve tarihi sıçrayışını yapar: 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya gelişiyle bir milletin ve coğrafyanın kaderi değişir. Frigler’le bir kısmını, Romalılar’la bir kısmını daha kullandığı enerjisi, 1923’te, Başkent oluşuyla coşar, çağlar adeta. ‘Çengel’, bütün sökükleri dikmek için seferber olur. 30 binden 5 milyon nüfusa ulaşır. Bozkır, yeşillenir, renklenir. Genç Cumhuriyet, en zor zamanında Ankara’nın tarihine sahip çıkar, tarihe mal olacak eserler üretir.
60 yıldır bu eserlere sahip çıkmakta zorlanan yöneticilere soruyorum: Frigler ve Romalılar’ı anımsayan Ankara’da, Cumhuriyet’in eserlerine, niye hor davranıyorsunuz? 60 yıldır güzelliğinden ve tarihinden soğutulmaya çalışılan Ankara’yı, yeni imparatorlukların gölgesiyle niye grileştirmeye çalışıyorsunuz? ‘Çengel’, yeni imparatorlukların dikişlerine takılmıştır ve takıldıysa sökecektir. Kendinize niye güvenemiyorsunuz?
“Ankara’nın, İstanbul’a dönüşünü seviyorum” sözü ağzından kaçtıktan sonra pişman olduğunu düşünürüm Yahya Kemal’in. Ankara olmasa dönebileceği bir İstanbul’un olmayacağını, anında fark etmiştir bence.
Gri Ankara’nın değil, yöneticilerinin rengidir. ‘Çapa’, renklidir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder