30 Ekim 2010 Cumartesi

DÖKÜLEN SUYA ALDIRMAYAN ALEV

29.10.2010 Milliyet-Ankara Gazetesi

700 yaşındaki koca çınarı, böcekler basmıştı. İçin için kemirilmesi önemsenmedi. Böcekler, yiye bitire ağaç yüzeyinde görünür olduğundaysa ağaç, ağaç olmaktan çıkmıştı. İlaçlanacak hali bile kalmamıştı. Kalanın da kemirilmesi seyredildi. Delik deşik hasta bedeni, bir üflemeyle yıkıldı.

Yıkılmadan önce, değil 700, bin yılın tecrübesiyle son bir çaba gösterdi: Dibinden bir filiz sürdü. O filizi, köküyle beraber söküp, korumaya aldılar. Uzun ve eziyetli bir yolu dolandıktan sonra getirip, doğruluğu karşılıksız bırakmayan, yanlışa takılmasıyla meşhur çengeliyle Ankara’ya, Ankara’nın Çayı’nın yamacına diktiler.

Çorak bozkırda, bu filizin tutacağı ve büyüyeceğine, elleriyle oraya dikenlerden bile inanmayanlar vardı. Filiz tuttu, fidan oldu, büyüdü, serpildi alımlı bir ağaç oldu. Yine böceklerin iştahını kabartacak olgunluğuyla gözalmaya başladı.

İstanbul Hükümeti’nden ümitli İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, 1922 sonunda, Ankara’yı uyarıyordu: “Ulusal bütünlük ve egemenlikle İstanbul arasında, bir seçim yapmak zorunda kalacaksınız” diyordu. Lozan Konferansı’nı kokladıktan sonra “1923’te yanar gördüğüm alev, yanmasının devamını sağlayacak yakıtı buldu mu?” diyen tereddütlü sorusunu soruyordu?

29 Ekim 1923’te, Cumhuriyet’in ilanıyla yutkundu. İkinci kez Ankara’yı ziyaret etti ve  bilgilerini güncelledi. “Bu alev yalnız yanmakta devam etmediği gibi, artık bunda sönme tehlikesi de kalmamıştır” diyerek yeni kanaatini açıkladı.

Bu kanaat, yalan yanlış haberlerin dünyaya yayılmasına engel olamadı. Yanlışlıklarla muhatap olmayan bakıcıları, ağacımızın büyümesiyle meşgul oldular. 700 yıllık çınarı deviren hastalığa, kimse tekrar yakalanmak istemiyordu.

Haşeratla mücadelenin önemi anlaşılınca, önlemler de ona göre alındı. Akıllara zarar bir hızla gelişti, büyüdü ağaç. Yerküre ormanındaki yerini, yeniden, çabucak aldı; Türkiye Cumhuriyeti oldu.

Ağaçları budamanın faydalarından biri de eğer görünmeyen, içeriden bir çürüme varsa onu, teşhis etmenizi sağlar. Çürüme olan bölgeyi, sağlıklı kısma kadar kesmeye devam eder, hastalığın tüm ağaca yayılmasını engellemiş olursunuz. Bizim ağacımız ve bakıcıları, böcekler ve hastalıklarla daha iyi mücadele etmeyi öğrendi. 700 yıllık çınarımızın yıkılışından azımsanmayacak dersler çıkardı.

Toynbee’nin, sözünü ettiği alevin nasıl beslediğini merak edenlere, ipucu verelim: Bir rüzgarda kırılacak kadar zayıf, orantısız büyümüş, böcekli, hastalıklı dallar, tespit ediliyor ve uygun yerinden budanıyor. Cumhuriyet alevi, sıskalaşmaya yüz tuttuğu zaman budanmış dallar, ateşe atılıyor, alev yeniden harlanıyor. Ağaçla baş edemeyip, ateşe suyla koşanlar, o yüzden bir türlü söndüremiyor. Bu alevin, yakıt sorunu yok!

“Herhangi bir başkentte değil, dünyanın en önemli başkentlerinden birinde yaşıyorsunuz” derken romantik olduğumu düşünüyor olabilirsiniz. Daha ileri gidiyor ve “Dünyanın en önemli devletlerinden birinin başkentinde yaşadığınızı anımsatmak istiyorum. Cumhuriyet’in başkenti Ankara, küçümseme hatasını asla affetmeyecek zekada bir başkenttir. 29 Ekim 1923, milletin ve Ankara’nın, daha  iyisine ikna olana kadar son mührüdür.

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!

Hiç yorum yok: