12.09.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi
Türkçe’nin
berrak kaynaklarından biri daha kurudu, 1 Eylül’de Emin Özdemir hocamızı
kaybettik. Okuyuşuyla konuşmasıyla duru, berrak akan bir su sesi dinler, dilini
dinlerken dinlenir, dilinizi severdiniz. Yemeğin lezzetlisi nasıl oluyorsa
dilin de oluyormuş, kaba iletişim için bile çıkan sesleri doğru kullanınca
kulakta ve akılda tat bırakabileceğini öğrenirdiniz. Türk dili ve edebiyatına
akan su kesilirken biz bütün öğrencileri, okurken de yazarken de hep başımızda
duran 86’lık çınarımızı yitirdik.
Titreye titreye
1931’de
Erzincan Kemaliye’nin Ençiti/Topkapı köyünde doğmuş, Sevgi seviyesi hep düşük köy
yaşamının tüm acımasızlığı ve kavrukluğunu yaşamış,
Kışın
incecik yırtık pırtık kıyafetiyle titreye titreye Sivas-Tokat arasındaki
Pamukpınar Köy Enstitüsü’ne gidip, yeni kıyafeti ve açlığını duyduğu bilgiyle
ısınmış,
Gazi
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1957’de mezun olmuş,
Amerika’ya
göndermişler, Columbia ve Indiana Üniversiteleri’nde eğitim görmüş,
Dönünce
öğrendiklerini ülkesine uyarlamış,
Eğitimciliği
yanında Türk Dil Kurumu’nda çalışmaya başlamış,
Dil
ve edebiyat üzerine birçok baskı yapan kitaplar yazmış,
Yeni
adı İletişim Fakültesi (İLEF) olan Ankara Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu’nda
hocamız olmuştu.
Emin Özdemir, boş çuvalı gösteriyor! |
“Boş çuval dik durmaz” sözü, hepimizin
kulağında küpedir, boş laf etmemeye, gelişigüzel okuyup yazmamaya çalışır
öğrencileri. İlk tanışmasından beri nerede olursa olsun ne yazarsa yazsın hep
başındadır öğrencilerinin. Öğretmen gibi öğretmen, adam gibi adamın birleşimi,
gönlümüzde ve aklımızda yerini hakkıyla doldurmuş, izlemekten vazgeçemediğimiz,
içtenlikle sevilen kahramanımızdır.
Türkilizce
2013
Mayısı’nda Cumhuriyet Kültür Merkezi’ndeki söyleşisinde, “O dönemde Osmanlıca, Türkçe’nin yatağını
öyle bir doldurmaya başladı ki bir insan kendi dilinde bile düşünemez hale
geldi. İşte bu nedenle o dönemde bilim adamları yoktur. Bu kısırlığın altında
yatan dildir” demiş, bir zamanlar Arapça ve Farsça’nın etkisinde olan
Türkçe’nin, şimdi de İngilizce ve Fransızca’nın etkisi altına girdiğini
belirtip, “Duygumuzu, düşüncemizi
anlatabilmek için, bir dilin bizi birbirimize bağlayabilmesi için, o dilin
yabancı ögelerle doldurulmaması gerekir.. Bugün ne yazık ki Türkçe değil, Türkilizce konuşuyoruz..” diye
eklemişti. Dil, gelişmek için önemli yani.
Hayatı kitap oldu
Anadolu’nun
ücra köyünden başlayan başarı hikayesini okul arkadaşımız Hatice Aydoğdu, bir
nehir söyleşiyle ‘Göğüne Sığmayan Bulut’
(Akılçelen Kitaplar Yayınevi) kitabında topladı, hak ettiği tarihe düştü
hocamızı. Kendi kitapları da başka ülkelerin uyuşturan ‘çok satarlık’
formülleri aksine, her biri ucundan berisinden mutlaka dokunulası birer kılavuz
olarak, aynen dizili raflarda.
Nur
içinde yatın, mekanınız cennet olsun Emin hocam, bizim aklımızdaki ve
gönlümüzdeki yeriniz her zaman baki, hep başımızın ucunda olacaksınız.
ODTÜ Ormanı’nın yolu açıldı!
Amaca
az kaldı, Atatürk Orman Çiftliği gibi ODTÜ Ormanı’na da girildi nihayet. 17 yıl
bitmiş metro duraklarını açamayan irade, bir gecede arabalar için 4 buçuk
kilometre yol açtı orman içine. “Yol”
dedin mi dünyanın en hızlısı arabasever Ankara! Çiftlik gibi arkası gelir
artık.
ODTÜ
ve Büyükşehir Belediyesi arasındaki anlaşma maddeleri ile gördüğümüz, anlatılanlar,
ölçüler her ne kadar birbirini hiç tutmuyorsa da 24 yıldır geçirilemeyen yol,
orman içine açıldı sonunda. Amaca yaklaşıldı. Amacın ne olduğunu da her şey
bittikten, iş işten geçtikten sonra öğreneceğiz aynı Çiftlik’teki gibi. Çiftliği
de film gibi izleyen muhalefet, artık seçime 10 gün kala çıkar sahneye adet
yerini bulsun diye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder