dalgıç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dalgıç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Temmuz 2014 Perşembe

ANKARASEL



 08.07.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Telefon şebekesi adı gibi oldu. Selli Ankara da olabilirdi ama Fosforlu Cevriye’ye benziyor o da, ‘Ankarasel’ kadar kurumsal bir etki yaratmıyor söylenince. Şaka maka selleriyle ünlendi vallahi Ankara. Değerlendirilse denizimiz bile olacak. Bakanlar Kurulu Kararıyla adı değiştirilse kimse itiraz etmez. “Bilmem ne tarihinden itibaren Türkiye’nin başkenti Ankara’nın adı, görülen lüzum üzerine Ankarasel olarak değiştirilmiştir.

Haydi vatana millete hayırlı olsun!



Yağışlar azıttı, sel şımardı

1 aydan fazladır aralıklı sürüyor yağışlar. Ancak son 2-3 yağış, gerçekten olağanüstü şiddetliydi. Normal yağışta dalgıçların sokaklara döküldüğü Ankara için ‘felaket’ sayılır.

ASKİ de bizimle aynı fikirde!



Keçiören, Batıkent ve Balgat öne çıktı ama neredeyse bütün mahalle ve ilçelerimiz, bu felaketi ziyadesiyle yaşadı. Aynı yerleri, aynı evleri basıyor. Bazıları “3-4-5” diye selin çetelesini tutuyormuş. Metro, şelale oldu, şelale ziyaretlerinden en az 10 milyon turist bekliyoruz. Dalgıçlarıyla meşhur 70 Gün Altgeçidi, tavanına kadar doldu yine. Altgeçitte ısrar ediliyor ama dinletemedik; kardeşim, inat etmeyin, yüzme havuzu olarak para basar bu tesis!



Bu arada milyonlarca liralık ev eşyası ve araba telef oldu.



Felaketmiş!

Hava durumunu takip eden herhangi biri, yağış olduğunu görünce akşamdan şemsiyesini hazırlıyor. Önlem almayı düşünüyor yani. Su baskını uyarısına karşı da belediyenin önlem alacağını ümit ediyor. Şişme bile olsa ha deyince her gün taşınacak bir şey değil ki bot, alasınız yanınıza. Önlem alınmasını ümit edebiliyorsunuz ancak.



“ASKİ de bizimle aynı fikirde” demiştik, oraya gelelim.



Batıkent’te, Kardelen Mahallesi Muhtarı Ali Coşkunyürek, her su baskınından sonra yana yakıla arıyor, bazı bölgelerin içler acısı halini anlatıyor, seslerini duyuramamaktan yakınıyordu.



Sesleri duyulmayınca, ilk verdikleri dilekçenin üzerine 3 su baskını daha yiyince mahalleli, çaresizlikten, muhtarla beraber belediyenin halk gününe gitmiş. İyi ki ‘halk günü’ var! ASKİ’nin Su Kanalları Daire Başkanı’yla görüşmüşler, onları Yenimahalle Şube Müdürü’ne yönlendirmiş. Sağolsun Şube Müdürü, ilkiyle beraber 4’üncü su baskını yaşamış mahallelinin yüreğine su serpmiş; “Bu sel baskınıdır, doğal afettir.” Teselli etmekle kalmamış ayrıca “ASKİ’nin sorumluluğunda değil” deyip, zararı da kendileriyle beraber evlerine postalamış.



Göreve talip var!

İşte bendeniz, bu makama talibim efendim. Davudi, ikna yeteneği yüksek bir ses tonu ile çok iyi “Bu sel baskınıdır, doğal afettir” diyebileceğime inanıyorum. Ek olarak 2 numaralı bakışıyla demiri eriten dramatik Cüneyt Arkın tavrını güvence olarak ortaya koyuyorum. Sonuç garanti; Belediye’ye, hiçbir su baskınıyla ilgili, tek bir şikayet edebilme cesaretini gösteremez kimse. Halk gününe gitmeyi aklının ucundan geçiremezler. Sorunları, geridönüşümsüz, öyle etkili meçhule havale edebileceğim kanaatindeyim. Ankarasel, geleceğin marka kenti olacak. Arz ederim!..



Meçhule havale

Bir insan, sağanak yağmuru duyunca şemsiyesini almayı düşünüyorsa bir belediye de önlem olarak üzerine düşen görevleri yapmayı düşünmeli. Bangır bangır “Küresel ısınma var, yağışlar daha şiddetli olacak” diyor uzmanlar, sadece vatandaş mı dinliyor bu uyarıları?



4’üncü sel olmuş, metro şelale, altgeçit havuz, bildiğimizi bize satıyor, bizi de meçhule havale ediyor yetkili. Önlem almanın ölçüsü kaç su baskını, kaç milyonluk zararsa bilelim de haddimizi aşarak zamansız rahatsız etmeyelim zat-ı alilerini!

22 Haziran 2011 Çarşamba

YAĞSA SUÇLU YAĞMASA SUÇLU


21.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Bir su birikintisi içinden dalgıç kafaları yükseliyor. Ankara’nın merkezinde, bir alt geçitte, kamyonları yutan su birikiyor. Çok hızlı gelen selden, yüzerek kurtuluyor sürücüler. Çetin Emeç Bulvarı’ndaki 70 Gün Alt Geçidi, televizyonların canlı yayınlarında, gazetelerin baş sayfalarında, tarihe geçiyor. Aniden oluyor her şey. Sellerin, felaketlerin, yer ve saat belirtme huyu olmadığı için, aniden!

Felaket
Doğaya kafa tutan varlık; insanoğlu. Çalışkanlık, sıkıdüzen iş terbiyesi ve teknolojisiyle ünlü Japonlar, çok güvenli nükleer santrallerinin, kurbanı durumuna düştüler. Felaket budur.  Denizler kabardı, şehirleri yuttu. Felakettir bu. Alt geçitte biriken suya felaket dersek bu felakete ne diyeceğiz; kıyamet mi? Ya günlerdir Çin’i alt-üst eden sellere? Ankara Çayı, Akköprü’ye, İvedik’e, Demetevler’e taşsa kısmen felaket diyebiliriz belki. İnsanları, Kızılay’dan, Cinnah Yokuşu’nun başına, kayıklarla bırakmak zorunda kalırsak felaketten sözedebiliriz. Ancak her yağmurda, sadece alt geçitlerin suyla dolduğu duruma ‘felaket’ demek, felaketi biraz fazlaca küçümsemek olur.

Pranga Çiftliğe dokunmadan bile
16 Haziran’da alt geçiti su bastı, 19 Haziran 2011’de gazetemizin manşeti ‘Atatürk Orman Çiftliği İçin Uyarı’ydı. Muhabirimiz Gizem Karakış’ın haberinde, Ankara Şehir Plancıları Odası, uyarıyordu: “Atatürk Orman Çiftliği bataklıktır, yapılaşmaya gidecek çalışmalara girişmeyin, daha büyük sel felaketleri yaşarız” diyordu oda başkanı Orhan Sarıaltun. Çiftliği, Ankara’nın ayağında ‘pranga’ olarak gören iş camiası geldi aklıma. Sel aynı gün, başka yerleri de vurmuştu çünkü. Ankara Giyim Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Canip Karakuş’un tekstil imalathanesi, 6-7 milyon dolarlık zarar görmüştü selden. Yurtdışına gitmeye hazır siparişleri, telef olmuştu. Bir başka imalathanede 300 bin metre kumaş, selin gazabına uğramıştı. Çiftliğe, dokunmadan başa gelenlerdi. Çiftliğe dokunulduğunda başa geleceklerin maliyetini, daha açık nasıl anlatmalıydı acaba?

Doğaya rağmen bir şey yapamazsınız, doğa kazanır hep. İnsanoğlu, doğanın içine doğmuş ama doğaya kafa tutan varlık olmuş. Oysa iş ağzıyla konuşursak doğaya uyumlu, doğru işler, uzun vadede maliyeti düşük işlerdir. Zarar, en azla atlatılır.

Yağsa suç yağmasa suç
Yağmur Yağıyor Ankara’ya’ başlıklı yazımı anımsarsanız; uzun zamandır görmediği yağışın, Ankara topraklarından, nasıl yeşil olarak fışkırdığını, bozkırın, her damlasına nasıl hasret olduğunu, toprak altında bekleyen 20 yıllık tohumların nasıl patladığını anlatmaya çalışmıştım. Bereket, yağmurun diğer adıdır. Altgeçite biriken su, yağmurun suçu değildir. Yağmadığında, taharet almaya su arıyorduk. Yüzlerce kilometre öteden su getirmeye çalıştık. Yağmurun bereketini felakete çevirmek, insana hastır. Yağsa suç, yağmasa suç!

Kime kafa tutuyoruz
Benden sonra tufan” diye burnunun dikine gideni, anımsamaz insanoğlu. İnsan aklı, iyiyi anımsamaya, kötüyü unutmaya uygundur. Marifet, bulduğun boşluğa bir şey dikmek değil. 70 günde de yapsanız, 7 bin günde de yapsanız fark etmez; uyumlu değilse 1 dakikasını alır doğanın; uymayanı, yıkar, yokeder. ‘Yatırım’ falan diye bakmaz, acımasızdır. Kuralları, üstündür, kesindir.

Yahu kaçılmaz olan doğanın kuralıysa kime kafa tutuyoruz biz?