14 Mayıs 2015 Perşembe

AHİ AHLAKINDAN NEREYE GELDİK?



12.05.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi

Allah insanı, medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun açıklaması şudur: Allah insanları yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektirdiği âlet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretimi için lüzumlu olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir." Ahiliğin kurucusu Ahi Evran, yöneticilere yol gösteren kitabı Letaif-i Hikmet’te ‘toplumu’ ve ‘işlevleri’ böyle tanımlıyor.



Türkler’in Rönesansı

810 yıl önce 1205’te Kayseri’deyiz. Kendi de derici olan Ahi Evran, 32 çeşit esnaf ve zanaatkara liderlik yapar ve bütün derici(debbağ) ve zanaatkarı bir araya toplayarak bugünkü tabirle ilk ‘sanayi sitesi’ni kurar. Ahmet Yesevi’nin öğrencilerinden aldığı derslerle tasavvuf konusunda olduğu kadar felsefe, tıp, kimya gibi alanlarda da yetkindir. Kurduğu  Ahilik Teşkilatı’yla bir benzetmeye göre ‘Türkler’in Rönesansı’ gerçekleşir. Şöyle ki:



- Köylere kadar yayılan teşkilat, Türkler’in yerleşikleşmesini, şehirler oluşturmasını sağlar.

- Gayrimüslimlerin elindeki zanaat ve ticarete katılırlar.

- Zanaat ustası ya da esnaf, pek çok süzgeçlerden geçirilerek, kurumsallaşma gerçekleştirilir.

- Hak, ahlak, adalet ve erdem üzerine bir nakış gibi yapılanan teşkilatla dayanışma ve yardımlaşma geleneği derinleşir, devletin zayıflığında, düzen ve asayişin devamı için kendiliğinden devreye girebilecek bir yapı oluşur.

- Dinin birleştiriciliği, kapsayıcı bir esneklikle başarıyla uygulanır.



700 yıl sürdü

1900’lü yıllara kadar 700 yıl bu teşkilat yapısı içinde yürür esnaf ve zanaatkarlık. Sonra ülke çapındaki yaygınlığını yitirmeye başlar. Ancak 7 yüzyıla sinmiş iş ve ticaret ahlakı, teşkilat olmadan da kendince yürür esnaf arasında. Hatta bazı yörelerde, ustalık belgesi sayılan şed kuşanma törenlerinin benzeri uygulanmaya devam eder. Siftah etmemiş komşuya müşteri yollama devam eder. Ayıplı mal satmayı, fahiş fiyatla haksız kazanç edinmeyi yakıştıramayanlar, teşkilatsız da olsa devam eder.



İmkansız düzen

İşte yukarıda sözünü ettiğimiz bir toplumu şekillendirmeyi başaran, işlevleri ve düzeni oluşturan bu anlayışı kaybettik sayılır. Çırak-kalfa-usta ilişkisi, meslek süzgeçleri yok artık. İstisnalar kaideyi bozamadığı için nesli tükenmiş demek lazım, bu esnaf ve sanatkardan ibretlik numuneler hala olsa da  hiç olmamış ya da olanlar yokmuş gibi görmezden gelip, düzensizlikten düzen kurmaya devam ediyoruz. İmkansız halbuki.



Müşterinin hakkını yiyen, komşusunun ekmeğini çalan, haksız kazancı marifet bilen, ehliyetsiz şoför misali ustalığı işgal eden esnaflık ve zanaatkarlık günlerine geldik o günlerden. O ince felsefelerden, “Ben kazanayım, altta kalanın canı çıksın” basitliğine geriledik. Geldik başa, Ahi Evran’ın sözüne; “Allah, insanı, medeni tabiatlı yaratmıştır.



Düştüğümüz durum medeniyet midir, ölçüsüzlüğün ve ahlaksızlığın medeniyeti olur mu acaba?


Ahi medeniyetiyle terbiye olmuş meslek erbabının, Ahilik Haftası kutlu olsun.

Hiç yorum yok: