Tekrar ederek güzelim geleneğin, amacından sapmasını engelleyebiliriz belki; uzaklaşma değil yakınlaşma içindir bayramlar.
Arkadaşlarım, dostlarımla hep sohbetini yaptık. Artık yapmıyoruz. Birbirimize açıkça beyan edilmeyen, dillendirmeden bir ilke oluşturduk aramızda: Bayramın ilk iki, tatil uzunsa üç gününü, ailemize, akrabalarımıza, komşularımıza ayırıyoruz. Eğer ayrı illerden buluşmayı planlıyorsak o iki-üç günü geçirdikten sonrasına sözleşiyoruz. Gideceksek sonrasında gidiyoruz tatilimize. Dikkat eder olduk bu ilkeye.
Buz Gibi Bayramlar
Biz, kalabalık kafilelerle karşılıklı dost, akraba ziyareti yapılanlara şahit olduk. Şimdi de bayram bile kutlamadan tatil yörelerine kaçılan bayramlara şahitlik ediyoruz. Ara bir nesiliz, kıyaslayabiliyoruz. Yakınlaşma günü olan bayramların, uzaklaşma bahanesine dönüşmesini üzülerek, buruk izliyoruz. Nasıl bir dönüşüm yaşıyorsak artık, şeker, bahşiş için komşularının kapısını çalmayan, buz gibi, çocuksuz bayramlara, “bayram” der olduk. Kestiğimiz kurbanı, paylaşacağımız ihtiyaç sahiplerini, göz hakkı olan komşularımızı, görmeden, selamlaşmadan, hayır duası almadan, dokunup, bayramlaşmadan “bayram” kutlar olduk. Birbirimizin içine kaynamıyor, kopuyoruz git gide.
Dokunmadığımız için kopuyoruz. Yanak yanağa öpüşmediğimiz, bir acı kahveyi yudumlamadığımız, ağzımızı tatlandıracak şekerlemeleri paylaşmadığımız için kopuyoruz. Koptukça sıcaklığımızı, hoşgörümüzü kaybediyoruz. Değil kapı komşumuz, ailemizle arkadaşlarımızla yabancı oluyoruz. İnsan olmaya direniyoruz adeta.
En Birinci Meziyet
“Bu milletin, en birinci meziyetini söyle” deseler “Hemen içinize kaynar, karışır” derdim. Soruyu soranın, “O eskidendi, dağladık o meziyetinizi çok şükür” demesinden korkarım. Dağlamaya hevesli çok ama bize ne oluyor, onu anlayamıyorum. Yakınlarımızdan ve ailelerimizden kopmaya biz niye bu kadar hevesliyiz, siz de kendinize sorunuz. Mermer gibi sıkıyken bir üflemeyle yıkılacak iskambil kağıdından kulelere dönüşmenin, ne yararı olabilir acaba?
Bayramlar, bir arada, sıkı ve güçlü olabilmek, aradaki boşlukları kapatmak, doldurmak içindir. Yakınlaştıkça yapışkanımız güçlü olur. Güçlü oldukça kırması, bükmesi zor olur. “Kaşın kara, gözün ela” diyenin az olur. Hoşgörüsü bol olur. Midemizi bulandıracak ayrımlar yokolur. Öpmediğiniz el, dokunmadığınız yanak, yolunuzu dikleştirir. Tırmanamayıp, kaymaya başlayınca destek bulmaya, arkanız boş kalır.
Şenlik anımsayalım, şen olalım Şeref Erdoğdu’nun, ‘Ankara’sından:
Hamamönü, hey gidi günler hey!..
Bayram yeri kurulurdu burada
Hamit Tarlası bir adı da
Atlı karınca, kayık, salıncak
Canbaz Hokkabaz, liylelek oyuncak
Davullar çalar, çadırlar kurulur
Çın çın öterdi Hamit Tarlası
Çocuğun bir elinde halka şekeri
Öbüründe Tak Tak helvası
1 yorum:
Ali Kardeşim,
Söyleyecek tek lafım var. Sağol,Sağol, Sağol.
Muhteşem bir Ankara savaşcısı daha girdi saflarımıza. (Zaten vardı ama ben bilmiyordum)
Ordumuz seninle daha da kuvvetlendi. Tekrar sağol.
Uğur Kavas
Yorum Gönder