Erteleye erteleye nihayet… Bilim dünyasının masasına, bir soru bırakmak istiyorum. 2 yıl İstanbul’da gözlemledim, bir yıldır Ankara’da gözlemliyorum. Çıkamadım içinden. Soru şu: Otobüsün ön kapısından inme dürtüsünün kaynağı nedir?
İstanbul’da dikkatimi çekerdi ama pek üstünde durmazdım. Adamı her şekle sokar İstanbul, normal gelirdi. “Kimbilir kafası neyle meşgul?” der, geçerdim. Taa ki o güne kadar…
Bir Garip Muharebe
Belediye otobüsünde, Dolmabahçe tarafından Beşiktaş’a yaklaştık. 10 kişi var yok, boş otobüs. 70 yaşlarında ama dinç bir hanımefendi, kalktı, orta kapıya yanaştı ve inmek için düğmeye bastı. İnecek başka kimse yok, kapının ağzında tek başına. Otobüs durup, kapıların açılma fısırtısını duymasıyla bir şey oldu sanki. Orta kapıyı bırakıp, koşarak kendinden beklenmeyen bir çeviklikle ön kapıya hamle etti hanımefendi. Çevik bir hamle değil, adeta taarruzdu. O saniyeye kadar niyetini saklamış, anı gelince gereğini yapan Fatih’in fedaisi denli bir hışım. Beşiktaş’ın, fethine memur edilmiş dersiniz. Elindeki naylon poşetiyle muzaffer bir komutan gibi, binmek için ön kapıya biriken 20 kişinin üzerine hücum etti. Nene Hatun görse kıskanır. Kalabalığı yardı, gitti, aniden kaldırımda durdu. Çevresine bakındı ve poşetli komutan, ağır ağır Ortaköy yönüne doğru yürüdü. Saniyeler içinde gerçekleşen muharebe, bitmişti herhalde. Kendimi, gelişmeleri izlemek için ayağa kalkmış buldum.
Tekrar yerime otururken derin bir şaşkınlık içindeydim. Bilgisayar kılavyesinin, soru işareti tuşunu basılı tutmuş gibi ardı ardına soru işaretleri doldu kafama. Belli etmemek için iskele tarafına doğru baktım ama içi dolmuş kafamın genişlemesini saklamak, mümkün değildi!
Orta Kapı Timsahı
O olaydan sonra, çok daha dikkat eder olmuştum. En olağanüstüleri anlatıyorum size. 10 gün önce, bu kez Ankara’da zonkladı kafam. Olay mahalli Batıkent’ti. 16-17 yaşlarında iki genç, yine düğmeye bastı. Otobüs yine boş. Yine orta kapı. Gençlerden biri, ön kapıya yürüdü, şoföre bir şey sordu, kapı açılınca ön kapıdan indi. Beni benden alan, arkadaşının hamlesiydi: Dibinde durduğu orta kapı, açık olduğu halde Nil Nehri’nden fırlayan timsah saldırmış gibi arkadaşının indiği ön kapıya can havliyle koşup, kendini aşağı attı. Yine ayağa kalkmıştım. “Timsah olmaz buralarda” diye sesli çıktı ağzımdan. Yanımdaki beyefendinin, suyuma gidecek, sinik bir gülümseme büküldü ağzında; “iki durak sonra ineceğim, ne olur bana dokunma” gibisinden. Otobüs değil, ruh ve akıl hastanesi servisi mübarek!
Hangi Kapı?
Gözledim; zengin-fakir, kültürlü-cahil, genç-yaşlı ayrımı gözetmeyen bir davranış biçimi bu. Sadece bizim millete mi ait yoksa evrensel bir olgu mudur, bilemiyorum. Aklı zorladığına şahidim. Soru işaretinden, asker karavanası kadar oldu kafam. Bedenim, orantısız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder