Gazetecilerin sokağa dökülmesine, arkadaşlarına destek vermesine şaşırdınız mı? Şaşırmadınız. Artık hiçbir şeye şaşırmayan bir millet olduk zaten. Herkesin iyisi ve kötüsü kendince, ortak iyilerimiz ya da kötülerimiz azaldı. Dünyanın en ağır haksızlıklarını, yalanlarını, cinayetlerini, sapkınlıklarını, olağan karşılayan bir genişliğe eriştik. Tam sinirsiz, çift çekilmiş çiğköftelik kıyma kıvamındayız.
Gazeteciler şaşırdı
Ama gazeteciler şaşırdı gazetecilerin sokağa dökülmesine. Televizyoncuları da katın siz ‘gazeteci’ dediğimde. Şaşırdılar çünkü son 30 yıllık gidişatın aksine çok ani bir iniş oldu. İyice unuttular derken indiler tozlu, çamurlu, içinde herkesin dolaştığı kalabalık sokaklara. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’yle başladığını varsayarsak 40 yıla çıkar gazetecilerin sokak alerjisi. Birden iniverdiler işte!
İnsan, cam sever, zorluyorlar ama plastiğe alışamıyor. Suyunu, çayını camdan içerse lezzetini alıyor. Mecburiyetten dokunan dudaklar, eller, sevemiyor plastiği. Kurtulmak istiyor; hemen atıyor çöpe. Camın şeffaflığını, berraklığını, temizliğini seviyor insan. Plastik gibi, hergün yeni bir dedikodu çıkmıyor hakkında. Doğanın içinden gelip, insanla uyuşmasını seviyor. Ona dokunmayı seviyor. Yapaylığı, plastiği sevebilecek insan, yapıldıysa eğer, yine plastikten imal insandır ancak!
Camdan plastikten gazeteciler
Benim, camdan ve plastikten gazetecilerim var. Cam olanları camı sevdiğim gibi sever, plastiklere alışamam. 1990’lardan sonra artan plastik gazeteciler, 2000’lerden sonra daha dayanıklı ve esnek malzemeden imal edilir oldu. Plastik kalitesi yüksek ama yapaylık baki. Hatta seri üretime geçildi, yaklaşık 34 İletişim Fakültesi, ihtiyacın çok çok üzerinde gazeteci imalatına başladı. Usta-çırak ilişkisi bitirildiği için, plastik olmaktan başka çare de kalmadı. İstisnalar affetsinler beni.
Yalnız camın tek kötü yanı, tekrar birleştirilemeyecek biçimde kırılabilmesidir. Bir kere yere düşürdünüz mü tuz buz olur, tamir edilemez. Örneğin Abdi İpekçi’yi bir düşürdük, kırdık, o günden beri toparlayamadık. Cam gazetecilerin değerini anlayamadık. Anlayamadığımız için arkasından diğer cam gazetecilerimizin, hoyratça, birer birer kırılışını izledik. Sonra düşünce kırılmayan plastik gazeteci icad edildi. Arsız, darbelerden etkilenmiyor, yere ne kadar sert vursanız tersine, o kadar yükseğe sıçrayabiliyorlar. Esneklikte sınır yok.
50 cam gazeteci kırıldı
Nedim Şener ve Ahmet Şık’la tanışmıyorum ama işlerini takip ediyorum. Gazetecileri sokağa indirdiklerine, üstelik plastiklerle bile yan yana getirebildiklerine göre camdan yapıldıklarına kuşku yok. Sizleri de düşürüp, kıracaklar diye titriyorum. Abdi İpekçi’yle başlayıp, Hrant Dink’le sonlanan yaklaşık 50 cam gazetecimizin kırıldığı bir dönemden geçtik. Daha fazla kırılmanızı kaldıramıyoruz. Parçalarınız, değdikçe kanatıyor bir yanımızı. Faili bulunmayan kesiklerimiz, sinsi sinsi kanamaya devam ediyor. Her yenisi eklendikçe kan, revan içindeyiz.
2 yorum:
Sokaga inince ya ayaklari camurlaniyor ya kara, suya batiyorlar ya usuyorlardir.
cam kolay temizlenen ve zor kirlenen yapıdadır oysa plastik hemen kirlenir ve o kir temizlenmez.
Güzel yazın övgüyü hakediyor Ali bey
Saygılar...
Yorum Gönder