18.06.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi
“Bir avuç adam” ve
“Birkaç ağaç” derken bu günlere geldik. Gerginlik düşeceğine tırmanıyor. Belli
belirsiz saatlerde otobüsler kalkıyor seferden, metro, kepenkleri indiriyor,
gaza doyunca esnaf, dükkanı kapatıyor, herkes evine gitmenin çaresini arıyor, uzakta
oturanlar, başının çaresine bakıyor. İlan edilmemiş olağanüstü hal uygulaması
var sanki. Gerginlik tırmandıkça merkezdeki karamsarlık, küçük dalgalar halinde
kenarına yayılıyor, 15 gün önce konuştuğumuz geleceğin projelerini, o projelerin
sahipleri bile anmaz oluyor.
TOMAbüs
“Yine yaptın
baykuşluğunu” dendiğini duyuyorum ancak geçen dikkatimi çekti; Sıhhiye,
Kızılay, Kavaklıdere, onu kesen Kurtuluş-Demirtepe hattında TOMAlar, belediye
otobüsü gibi olmuş, trafikte otobüs yok, vızır vızır TOMAlar işliyor. Şimdi
taksi durağı gibi, her köşede bir de akrepler durmaya başladı. Bir keresinde
metronun kapalı olduğunu görünce “TOMA’ya, Ulus’a kadar otostop mu çeksem
acaba?” diye geçirdim aklımdan. Sonra da “İster misin yanlış anlasın, sıksın
suyu, sucuk gibi ıslak ıslak, taksisi, dolmuşu da almasın” diyerek vazgeçtim.
“Olağanüstü hal gibi” derken abartıyor olabilirim ancak bu görüntü de hiç
normal bir kentin sokaklarına benzemiyor.
Hiç uğraşmayalım bari
Tırmanan gerginlik,
iş-güç, okul-dershane, hastane-hasta düşünen vatandaşı, zaten zordayken iyice
zora düşen kira, vergi derdindeki küçük esnafı vuruyor. Bu manzaraya turist
gelmeyeceğine göre ‘Ankara’da Turizm’ planlarını unutabiliriz. Zaten böyle
günlerde işlemeyecekse yeni yapılan metro hatlarının da acelesi yok. Ankara
sanayisinin yarım asır sonra sıçrama yapmak için attığı adımları, “Yerinde
say’” komutuyla beklemeye alabiliriz. Tam aksine konforlu bir ortamda gelişen
teknokentleri, şimdilik gözden çıkarabilir, onların uluslararası müşterilerini,
başka ülkelere yollayabiliriz. Savunma sanayisi ve raylı ulaşım sistemleri için
yaptığımız hazırlıkları, sanki çok ilerlemişiz de biraz durabilirmişiz gibi
bekletebiliriz; olaylar nedeniyle örneğin OSTİM’e işine gidemiyor çalışanlar.
Yatırım ya da ticaret yapmayı düşünen girişimciler de olayların başlamasıyla
durmuş birden. Kale, Hacı Bayram, Hamamönü ve Anandolu Medeniyetleri
Müzesi’ndeki tadilatları da erteleyebiliriz, nasılsa şimdilik gelen olmaz.
Alışveriş Şenliği ‘Şopping Fest’e de boşuna başlamış olduk; maske, baret,
limon, süt ve talcid satan esnafa yönelik bir şopping festivali olsa daha
isabetli olurmuş. Aniden gelişti, hazırlıksız yakalandık.
Hayır gelmez
Böyle bir ortamda, yaşama ilişkin hiçbir etkinliğin ya da projenin pek
anlamı kalmıyormuş değil mi? Halbuki biz bu filmi 1960’da, 1971’de, 1980’de ve
1990’larda gördük. 2001’de derin bir ekonomik kriz olarak yaşadık 10’ar yıllık
dönemlere bölünmüş döngümüzü. Bir sürü operasyonlar, davalarla “aştık” denirken
haydi bakalım başa sarıyoruz sanki. Hiç ders almamışız gibi şimdi de “Benim
yüzde ellim senin yüzde ellin” çıktı başımıza. Aynı tuzağa düşmeden frene
basmalıyız artık. Başkalarının hesabını, kendi çocuklarımız üzerinden görmeyi
bırakmalıyız. Bu ‘senin-benim’
ayrışmasından ülkeye, 60 yıldır iğne ucu kadar hayır gelmedi, bu kez de
gelmeyecek, biz öğrendik, biliyoruz zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder