08.09.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi
Başını
hiç alamıyor, savaştan savaşa koşuyordu genci, yaşlısı, çocuğu. Kimi ailelerin
tarlayı sürecek, hayvanları güdecek genci kalmamıştı. Tarlalar çorağa dönmüş,
sürüler tükenmişti. Biri Çanakkale diğeri Kurtuluş Savaşı olmak üzere son iki
silkinişle yeni devletin ve Cumhuriyet’in kuruluşuyla ayağa kalktık. Yaklaşık
bir 15 yıl toparlanıp dizlerimizin üstüne doğrulmuştuk ki İkinci Dünya
Savaşı’nın barut kokusu yayıldı etrafa. Durakladık.
Ayrımcılık virüsü
O
duraklamanın kızgınlığını birbirimizden çıkardık; son 65-70 yılımızı, içeri
dönüp, birbirimizi yiyerek geçirdik. Grip gibi, her defasında değişen yapısıyla
yeni bir ayrımcılık virüsü zerkediliyor, aklen ve bedenen halsiz düşene kadar
birbirimizi kırışımız geliyordu arkasından. Bu halsizlikle dizlerimizin
üzerinden, bir türlü ayağa kalkamıyorduk. Kalkamadığımız için yürüyemiyor,
koşmayı hayal bile edemiyorduk. Oysa medeniyet, koşarak ilerleyen bir şey.
Yakalamak için önce koşabilecek sağlığa ve güce sahip olmak gerekiyor.
1
buçuk aydır yeniden atılmaya başlayan silahlar, patlayan bombalar, yaratılmak
istenen huzursuzluk, bizi sadece topyekün ayağa kalkmaktan alıkoyuyor. Ayağa
kalkamayan, koşmayı hayal edebilir mi?
Dünyadan küs giden bebek
Ve
geçen hafta Bodrum sahillerinden, umursamazlığının doruğundaki dünyanın altında
kaldığı bir görüntü çakıldı insanlık hafızasına. Terk ederken bile adeta
dünyaya küsmüş Aylan bebek, sırtını dönmüş, küçücük tabanlarıyla yüzümüze
basıyordu. “Çocuk olamadan büyüklüğü
yaşattınız, büyüyemeden şuncacık bedenimi sığdıramadınız koca dünyaya”
diyordu. Sığamadı koca işkembelilerin dünyasına. İki avucun arası kadar Aylan bebek,
haksızlığı bilirmiş gibi, küs gitti.
İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra savaş meydanlarında, cephelerde yapılmıyor savaşlar.
Kadın, çoluk çocuk gözetmeden, günlük hayatın, insanların içine kaydırıldı. ‘Terörizm’
sıfatıyla örtülen kalleşlikler çağını yaşıyoruz. Ve medeniyet olduğu
iddiasındaki ülkeler, neredeyse insanı yeniden yapacak teknolojiye ulaştı ama ayrımcılık
ve terörizm illetinin yayılmasından, kendilerine dokunmadığı sürece, hiçbir
rahatsızlık duymuyor. Aylan bebeğin yüzlerine basmasından da duymayacaklar.
“Otur oturduğun yerde”
Etrafımıza,
yeniden bir ateş çemberi kuruldu. Türkiye, hem ayağa kalkmaya hem bu çemberin
içinden geçmeye çalışıyor. Ayağa kalkma konusunda kararlı, dizlerinde o kudreti
hissediyor ama rakipler de boş durmuyor, bulunca fırsatını zehiri
zerkediveriyor; ayrımcılık zehrini, “Otur
oturduğun yerde” diyorlar.
Bir
de bu çekişmelerle varolanlar var. Yangını çıkarıp, söndürmeye benzinle
gidenler. Biz birbirimizi yerken bizimkini yiyenler. Dumanlı havada iş
yürütmeyi sevenler. 70 yıl yetmedi mi ders almaya acaba? Dedelerimiz,
ninelerimiz, aynı şehitliklerde, mezarlıklarda yatıyor. Kız aldık verdik, karı
kocayı birbirine, çocuğunu, anasına babasına düşman mı edeceğiz? Olmayacak işin
olmayacağı baştan belli, Aylan bebekten biraz uzun ömrümüzü, niye cehenneme
çevirmeye yarışıyoruz acaba?
Böyle umursamaz medeniyeti de kardeşin kardeşi kırmasını da ne insanlığımıza ne de geçmişimize yakıştırırız. Bu ateş çemberinden de koşarak çıkabilir, bunu da hep beraber yapabiliriz ancak.
Böyle umursamaz medeniyeti de kardeşin kardeşi kırmasını da ne insanlığımıza ne de geçmişimize yakıştırırız. Bu ateş çemberinden de koşarak çıkabilir, bunu da hep beraber yapabiliriz ancak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder