01.09.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi
2
yıl önce Aykut Akalın anlatmıştı: “Bir gün Avni ağabey, bir
maçtan önce 4 kişiye, “Saçları
kestirin, yoksa maça çıkarmam” dedi. Fenerli paşa Hüseyin, Nezihi
Tosuncuk, Zapotek Asım kestirdi, ben kestirmedim. Avni Bulduk’la küstük.
Gençlerbirliği’nin genel kaptanıydı ama aynı zamanda Güneşspor’un da sahibiydi.
Bir gün Tenis Kulübü’nün önünde karşılaştık. ‘Öp elimi de barışalım’ dedi. 1975-76 olması lazım. O zamandan beri
Güneşsporlu’yum, hala da oynuyorum takımda.” Şöyle bitirmişti sohbeti: “Futbolu, ağabeylerimiz sevdirdi bize. Ben
de kardeşlerimi, aynı fedakarlıkla yetiştirmeye, kahve köşelerinden kurtarmaya
çalışıyorum.”
“Sevgi saygıyla ayakta
durduk”
“Sporu sevdiğim için, gençler kahve
köşelerinden, kötü alışkanlıklardan uzaklaşsınlar diye ilgilendim bu işlerle.
Sonra bir alışkanlık oluyor, istesen de bırakamıyorsun” diyordu o
ağabeylerden ‘anıtı dikilecek adam’ diye anılan, Gençlerbirliği’nin efsanevi Başkanı Hasan Şengel.
Aynı saikle Yenimahallespor’u kurmuş, Maltepespor’a sahip çıkmış, kapanmak
üzereyken Gençlerbirliği’ne gelmiş, kapıya kilit vurulmasına engel olmuştu.
Hala ağabeyden öte spor camiasının her kesimine. “Hiçbir kulübe nasip olmayacak sevgi, saygı vardı aramızda. Takım, bu
sevgi ve saygıyla ayakta durdu” demişti 1 buçuk yıl önceki söyleşimizde.
Tarihi,
iniş çıkışlarla yazılı Ankaragücü’nün iyi günlerine şahitlik etmiş bir
yöneticiydi Cem Özbek. 1970’lerin başında Sabri Mermutlu ikinci kez başkanlığa
geldiğinde göreve başlıyor. 1980’lerde tesislerin iyileştirilmesini görüyor.
Görev arkadaşlarıyla verdiği emeğe değip değmediğini soruyoruz “Değmez mi efendim, çok çocuğu kahvelerden
kulübe çektik böylece. Daha medeni koşullarda spor yapmalarına gayret ettik.
1950-60 döneminde Şükrü Gülesin, Recep Adanır, Sevim Çağlayan’ın hem basket hem
futbol oynayan kocası basketçi Yılmaz Gündüz gibi isimler sayesinde spora
yöneldi çocuklar” diyor. Sohbetimizin üzerinden 1 buçuk yıla yakın zaman geçmiş.
“Orası bir kahve değil, okuldu
adeta”
‘Kabadayılar Mahallesi, Harala Gürele
Mahallesi’ dendiği zamanlar Hamamönü’ne. Bir futbol takımı kuruluyor,
sebepsiz husumetle ortadan ikiye ayrılmış mahallenin kaderi değişiyor. Silahlı
saldırılara varan çekişmeler bitiyor, zengin fakir, okumuş okumamış yan yana
geliyor. Seyircisi deplasmana giden ilk takım Hacettepespor, Türkiye’de
tanınıyor. 2-3 günde kuruluyor takım, kurucularından biri de 19 yaşındaki Adil
Özen. “Bu takım çok sevildi, hep ilkleri yaşattı. Hacettepe’nin,
kabadayılarla sürtüşmelerle anılan şöhreti değişti. Arkadaşlığımızı etkiledi
Hacettepespor; daha yakınlaştık. Mahallede daha çok sevilir olduk. Yağcıoğlu
Fehmi efenin Erzurum Kahvesi, takımın lokali gibiydi. Ama orası bir kahve
değil, bir kültür yuvası, okuldu adeta”
diyordu yaklaşık 2 buçuk yıl önce.
Bu
kulüplerin, aynı zamanda birçok spor dalında takımları var, sadece futboldan
ibaret değiller. Yüzlerce, Gençlerbirliği gibi takımların binlerce lisanslı
sporcusu var 40-50 yıl önce. Onların önünde ablalar, ağabeyler var. Parayla
anılan bir şey oldu ama robotlaştırmadan gençleri, yine ablalık ağabeylik
olmalı sporda. Çoğu adını unuttuğumuz ağabeyler, ablalar sayesinde Hacettepe’yi,
dayanışmanın ve başarının mahallesi haline getirdik.
Sahiplenme ve şefkati
lazım
Parasızken
yapabildiğimizi, paralıyken yapamıyoruz; Türkiye’nin en ünlü firmaları ya da
kamu kurumları, zarar ediyoruz deyip kulüplerini kapatmaya çalışıyor. Ankara,
örnek iken sporda, tesis fakiri bir başkente dönüştü. Eskiden çocukları,
gençleri, kahveden, kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmaya çalışırlarmış. Şimdi
çiklet gibi bonzai, hap satılıyor okul önlerinde, arkamızı dönüyoruz, “El ele verelim” diyen çıkmıyor
mahallede.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder