11.09.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi
Trabzon’un
yaylasında tecrübe ederek öğrenmiştik. “Gezerken
duman inerse geçene kadar olduğun
yerde bekle” demişti yayla sakinleri. Maçka’nın Camiboğazı Yaylası. Az
ileride otlayan koyun sürüsü, duman yaklaşırken bir araya toplandı, hepsi
birbirine değecek şekilde yanaştı ve olduğu yere çöktüler. Birkaç dakika sonra
yüksek Karadeniz dağlarının yaz kış eksik olmayan meşhur dumanı geldi, görüş
uzaklığı en fazla 2 metre olacak yoğunlukta kapladı her yanı.
Koyun kadar olamadık
Kurdun
en sevdiği havadır, tek başımızayız diye telaşlandık, gittiğimiz yönü bozmamaya
dikkat ederek, emin adımlarla yürümeye devam ettik. En gelişmiş beyin diye biliyoruz
insan beynini ama telaş ve panik de aklı dumanlıyor, muhasebe yapmaya koyun
kadar aklını kullanamıyor bazen insan. Üstelik uyarılara rağmen...
Duman
kalktığında hayretler içindeydik. Birbirinden emin adımlarla dümdüz karşıya
yürüdüğümüzü zannederken tam tersine, geriye dönmüş, hatta 500 metre kadar da
uzaklaşmıştık yerimizden. Allahtan kendi ayağımızla bir kurt ininin kapısına
teşrif etmedik. Anlatamazsınız da kurda, “Vallahi
dendiği kadar varmış sizin bu dumanlı hava konusu” diye. Hiç dinlemez,
afiyetle yer adamı. Ayı da oluyormuş çevrede, o da “Buyur bir çay dökeyim” demeyecek herhalde.
Aldık dersimizi
Velhasıl
bu dumanlı hava konusu, ömrü billah unutulmayacak, kafamıza mıh gibi çakılmış
büyük bir ders oldu bizim için. İnsan algısı dumanlanınca çok büyük hatalar
yapıyor, kurda ayıya da gün doğuyormuş meğerse. Koyunlarsa koyun aklıyla bir
araya toplanıp, korumaya alıyormuş kendini.
Sorunlar
da aklın dumanı. Şiddetine göre, daha uzak ya da daha yakın, görüş mesafesini
daraltıyor, sağlıklı düşünmesini engelliyor insan evladının. Dumanın kurbanı
olmamak, göremediğimiz yoldan çıkmamak için biraz durmak, dünyanın en gelişmiş
beynini kullanmak gerekiyor. Sorunları çözdükçe duman kalkıyor, çözmedikçe daha
da bulanıyor, kayboluyor görüşümüz.
Boşuna yalanmış mürekkepler
Dünya
çapındaki ekonomik durgunluk, komşularımızdaki savaşlar, kendi sorunlarımız, siyasi
çekişmeler derken patlayan bombalar, ardı ardına gelen şehitler ve sağolsun
bazı medya kuruluşları ve sosyal medyanın körüklemesiyle iyice dumanlandı hava.
Bu dumanlanmaya özellikle okumuş yazmış insanların katkısını, bunların içinde de
akademisyenler ve ilk işi haberi doğrulatmak olan gazetecileri görmek ayrıca
üzücü oldu. Yaladığımız mürekkep, gözümüzün akan nuru, boşunaymış.
Asıl hasar zihinlerimize
Asıl
kartopu sosyal medyada büyüyor, yalan ve tahrik edici görüntülerle haberler, çığa
dönüşüyor adeta. Vicdanı olanlar birkaç gün içinde yalanlanan haber ve
görüntülere ilişkin düzeltmeleri paylaşıyor ama bazıları görmezden gelip, yeni
körüklemelerle azdırmaya devam ediyor yangını. Böylece her gün, Beypazarı’nda
olduğu gibi, bir de ülkenin her yanından konuların derinliğine hakim olmayan
vatandaşların galeyan haberleriyle sarsılıyoruz. Olayların kendisinden daha
büyük bir hasarı ise yine sosyal medya sayesinde, zihinlerimizde açıyoruz.
Hiç mi ders almadık?
Hiç
mi 1950-60 arasındaki olaylardan, 1980 öncesi derin ayrışmadan, 90’lardaki ve
bugün de hortlayan terör belasından ders çıkarmadık acaba? Tamamen büyük bir
yalanla başlatılan, alnımıza kazınan kara lekeler Maraş ve Sivas Olayları’nı,
ne çabuk unuttuk? Okumuş yazmış olmak, hakikaten cehaleti almıyormuş demek ki. Koyunlar
kadar değerlendiremiyoruz duman çökünce başımıza gelecekleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder