18.10.2016 Milliyet - Ankara Gazetesi
Doğan
Kuban’ın ‘İstanbul ülkeyi çökertecek, kalkınmaya engel noktaya ulaştı’ başlıklı
yazısı, yeni bir hatırlatmaydı. Ulaştığı ekonomik ve nüfus büyüklüğüyle “..ülkenin vücudunun taşıyamayacağı bir koca kafa haline dönüşen..” İstanbul’un, gelirin ülke bütününe dengeli
yayılmasına engel olduğu gibi, çektiği yoğun nüfusla Anadolu’yu boşalttığını
söylüyordu Kuban. Tarım arazileri terk ediliyor, geleni tüketici olmaya
özendiriyordu büyük şehir. İstanbul’un, ülkeyi ekonomik olarak çökertme
sınırına getirdiğini haykırıyordu makale.
Doğan Kuban |
"Anadolu'yu kurutuyor"
2012’nin
Ocak ayı boyunca TOBB Ekonomi
Üniversitesi öğretim üyesi ve TEPAV Direktörü Prof. Dr. Güven Sak’ın yazıları, kocakafanın kontrolsüz büyümesine ilişkin
ciddi uyarılarda bulunuyor, “Türkiye’nin
artık çok merkezden dünyaya bağlanmayı düşünmeye başlamasında fayda vardır” diyordu sonunda. Bu yazılar, Mustafa
Sönmez’in makalesinin, ‘İstanbul
Yağması Anadolu’yu Kurutuyor’ başlığında
özetleniyordu.
İstanbul, kent rantına avuçlarını sıvazlayanların
hakimiyetinde hastalıklı büyüyen bir kocakafaya dönüşüyor, taşrada, köyünde
üretici olanlar, tüketici hanesine yazılıyordu 17 milyonu zorlayan sınırları
belirsiz şehirde. Ülkenin hem kaynaklarını hem de bütün enerjisini emen bir
girdap, ülke içinde ülke olmuş İstanbul, anlayış ve yaşayış olarak da başka bir
gezegenin değerlerini taşıyor sanki.
Yeter ki yeter
Anadolu’da azıcık serpilen sermaye, postu
İstanbul’a sermek, bir loca kapmak için can atar, kaynaklarını taşıdığı yetmezmiş
gibi dönüp bir daha arkasına, azıcık minnet duygusuyla varlığını borçlu olduğu
topraklara bakmaz. Kapalı devre yaşamaya başlar, bir perde iner göze,
İstanbul’dan ötesi görünmez olur.
Bakamazlar da zaten çünkü İstanbul, küresel ağın
bir istasyonudur artık ve küresel düşünüp yerel davrananı sevmez. Fişteklediği
daha da çok kazanma, kendileri için kazanma, her ne şartla olursa olsun mutlaka
kazanma hırsı, ahlaki ve milli değerleri aşındırır. Ülkenin geri kalanı da
İstanbul da tüketilebilir bir ‘şey’ olur, daha da fazla değerleri
yoktur.
Bu doymayan kocakafayı besleyebileceğini sanan
yönetimler, ülkenin geri kalanından alır, sussun diye hep onun önüne koyar.
Kafa koca, vücut cılız, ekonomik bir garabettir manzara. Lakin gördük ki her
ekonomik krizde İstanbul arazi olur, Anadolu’nun sırtına yıkılır ağır bedel. Nihayetinde
kocakafa İstanbul, uzman akıllarının “Yeter!” diyeceği noktaya
getirmiştir ülkeyi. Yeter ki yeter, bu ülke taşıyamıyor artık bu kafayı.
Bu sorunu çözecek ülkenin kalbindeyse damarlar
tıkalı. Başkentin pompaladığı kan, kocakafadan dönüp vücuda yayılamayacak kadar
zayıf.
Bu başkent mi yapacak?
Yanlış siyasetlerin, yanlış ve hedefsiz eğitim
sistemlerinin, yönlendirilemeyen gençliğin, üretimin önündeki atıl bürokrasi ve
bürokratların, gayrimenkul ve kent rantına teşne sermayedarın ve dahi yanlış
kentleşmenin tıkadığı damarları açacak ameliyat, yapılamıyor başkentte. Kendi
elindekini bile İstanbul’a kaptıran başkent Ankara, derman olacağına, marifetmiş
gibi bir de onun rantçı aklını taklit etmekte yarışıyor.
Ekilmeye uygun topraklarının 12’de birini
sulayabildiği tarımını gözden çıkarmış, hayvancılığını bitirmiş, köyleri
ilçeleri ıssız, altyapısı ilkel, şehiriçi ve şehirdışı ulaşım ve taşımacılığı
dert, sanayisinin önünde bizzat engel olarak duran, tüketime dayalı ticareti besleyen,
küçük esnafı onun altında ezen, onbinlerce eleman ihtiyacına karşın nitelikli
insan gücünü değerlendiremeyen hatta olanı da İstanbul’a kaptıran, toplumsal
yaşamı güdük, hiç turizmi olmayan başkent mi yapacak bu ameliyatı? Zor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder