23.05.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi
Değeri
yaratmak, üretmek zor olan. Onu pazarlayacak düzeneği de kuracaksınız.
Kurmazsanız emeğin kaymağını, başkaları gelir parmaklar, bir güzel de ağzına
çalar gözünüzün içine baka baka. Ankara, markalarını pazarlayamadığı için ya
toptan firmaların genel merkezlerini hatta fabrikalarını kaptırıyor İstanbul’a
ya da tanıtım ve pazarlama giderlerinin kaymaklı kısmını İstanbul’a akıtıyor. Yaratılan
değer, şehrine yaramıyor velhasıl.
Marka olmayı biliyoruz da..
Ankara
Ticaret Odası’nın (ATO) 4 yıldır düzenlediği ‘Shopping Fest’ten (Alışveriş Şenliği) fayda görülememiş, bir de ‘Ankara Marka Festivali’ni denemiştik
14-15-16 Aralık 2016 tarihinde. İlan tabelaları, popülerlikle markalığı
karıştırılmış isimlerle şehrin dört bir yanına dağılmış, 40 konuşmacının 7-8’i
Ankara’dan söz alabilmişti.
Aslında
Ankara’da marka olmuş ama marka değerini hakkıyla pazarlayamadığı için
İstanbul’a gitmek zorunda kalan firmaları ve kişileri dinlemek daha öğretici
olabilirdi belki ama markadan çok popüleri öne çıkaran bir İstanbul rüzgarı,
esti gitti pek de kalıcı bir iz bırakmadan. Affedersiniz ama biraz da başkentin
insan niteliğini kavrayamamış bir üslupla alıştığı popüler damardan geldi
İstanbullular.
Niye gidiyorlar?
Kaldı
ki İstanbul’da her alanda köklü kurumların, firmaların, kitle iletişimi
alanında pek çok tanınmış şirket ve ismin çıkış kaynağı Ankara’dır, dediğimiz
gibi, onların niye gittiğini tartışmak, daha öğretici olabilirdi başkenti
uyandırmak için. ‘Ankara Marka Festivali’nde
bize sunulan, en iyi iletişim fakültelerinin olduğu şehirde zaten öğrenilirdi
sorulsaydı. Onlar da dünyayı, tanıtım ve pazarlama yöntemlerini yakından takip
edebiliyor yeterince güncel olarak.
7
Haziran 2016’da ‘Markasına SahipÇıkamayan Ankara’ başlıklı köşemizde, ‘her şeye muhalif’ durumuna düşmemek
kaygısıyla üstü kapalı olarak işlemiştik bu konuyu. Düzenin İstanbul’da nasıl
çalıştığını anlatmaya çalışmış, “Değer
yaratmanın altyapısı vardır ama kaymağını alacak üst yapısı yoktur”
demiştik Ankara’ya mahsus.
Popülerlik yetmez başkente
“Başarılı insanlar, fikren beslendiği ortamı
kaybetmek pahasına gider, firma, nitelikli işgücünü terk etmek pahasına gider..
Özel sektörü bile devlet dairesi ufkuyla çalışır” demiştik bürokrat kafanın
tıkadığı şehrin etkinlik düzeyini ifade etmek için. Tanıtım ve pazarlama,
etkinlikle hareketle olur, devlete ve birkaç firmaya sırtını dayamış
organizasyon şirketi, ajans ya da yapım şirketlerinin beylik işleri ve
atıllığıyla olmaz.
İşte
ATO’nun 27-28 Nisan’da düzenlediği ‘Coğrafi
İşaretli Ürünler Zirvesi’nde geçti yine aklımızdan; Türk tarımı ve
ürünlerin pazarlanması açısından stratejik önem taşıyan bu zirve, içerikle
örtüşmeyen İstanbul popülerlerinin gölgesinde bırakılıyordu. Öne çıkan
popülerler, hedef kitleye seslenmeyeceği gibi zirvenin de başkentin de
derinliğine uygun olmayan seçimlerdi.
Derinliği kaybetmeden
ATO,
yeni başkanıyla beraber başkentin hayati sorunlarına el atıyor, dillendiriyor, hamle
ediyor. Bu da ciddi bir sorunudur başkentin. Derinliğini kaybetmeden bir
tanıtım ve pazarlama ağı kurulmalı başkentte. Organizasyon, yapım şirketleri ya
da ajanslar buna yönlendirilmeli, kendini buna göre yeniden yapılandırmalı. Popülerlik,
marka olmak için yeterli değildir, bu ayrımı doğru tespit edebilen firmalar
oluşturulmalı, onlarla çalışılmalı.
Bu nitelikte bir kitle iletişim altyapısı, ister ticaret ister sanayi ister sosyal alanda ya da kişiler açısından olsun, acil bir ihtiyaçtır ve olmayışı, en azından 50 yıldır başkente kan kaybettiriyor. İlgili firmalar, ilgili sivil toplum örgütleri ve resmi kurumlarla bir de bu konuda baş başa vermek gerekiyor.
Bu nitelikte bir kitle iletişim altyapısı, ister ticaret ister sanayi ister sosyal alanda ya da kişiler açısından olsun, acil bir ihtiyaçtır ve olmayışı, en azından 50 yıldır başkente kan kaybettiriyor. İlgili firmalar, ilgili sivil toplum örgütleri ve resmi kurumlarla bir de bu konuda baş başa vermek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder