21.04.2018 Milliyet - Ankara Gazetesi
“Hele
bu kağıda bir möhür basasan! Çabuğ, herif bekliyer!
Muhtar gecikmeden yanıtladı:
“Dur anam dur hele! O ne kağıdı? Boyacı küpü mü, her gelene
basarsak bu möhür ne kadar kalır? Dur bakam! Al!.. Heç te yavaş işiz yoh, hep
ecele hep ecele!”
Masanın üstüne buruşturularak bırakılan parayı alan muhtar
söylendi:
“Az para versin diye kocası gelmez. Kadına ben ne diyem? Sanki
bu mürekkep islampa, kalem kağıt bedava! Ne edem, insanları severem!”
Altındağ...
Cumhuriyet’in kuruluşundan son 30 yıla kadar Ankara’ya gelenlerin, bekleme,
kabul salonuydu. İlk gelen mutlaka ya Atıfbey Mahallesi ya Yenidoğan ya da
Gülveren’de bir otururdu. Hacıbayram-Dışkapı arasındaki İsmetpaşa Mahallesi’nde
bile cesaret edemezlerdi oturmaya. Telsizler, Hıdırlıktepe, Siteler ile
Gülveren arasında Çinçin Mahallesi.
Küsmediler
Başkente
gelen, önce hesaplı oluşundan bu civarda oturur, şehre alışan başka semtlere
çıkar, alışamayan içinde kısılıp kalırdı ne şehri ne taşrayı hakkıyla
yaşayamadan. Çok başarılı insan da çıkarmış, bakanlık seviyesinde yüksek
bürokratlar yetiştirmiş, ünlülere ev sahipliği yapmıştı ama başkentin ortasında
bekleme, kabul salonu olmaktan kurtulup, şehre kaynayamadı semt. 3-4 yıldır da
‘kentsel dönüşüm’ hakkından geliyor.
Konut
ihtiyacından türeyen gecekonduların ülke çapında başkentiydi Altındağ. Eski
Ankara’nın karşısına, Hatip Çayı ötesine dizildiler hem kenar hem göz önünde
bir yere. Önce orada varoldu, sonra şehre kaynadı misafirler. Kendince bir
yaşam tarzı oluşturdu, tüm olumsuzluklara, sahipsizliğe karşın küsmediler
başkente. Son 30 yıla kadar...
Keşanlı Ali’den sonra
“Bizim çocuklarımız, bizim geleceğimiz değil
mi?” diyordu ‘Altındağ, Hüznün
Coşkusu’ kitabında Yaşar Seyman. Kendi de Erzincan’dan göçmüş, Çalışkanlar
Mahallesi’nin “..Ne edem, insanları severem!” diyen muhtarı Binali Atik’in,
babasına yardımcı kızı. İliklerine kadar Altındağ’ı yaşamış, zihnine kazımış, keskin
gözlemlerini nefis söz ve tanımlamalarla kitabında paylaşmıştı.
Haldun
Taner’in Keşanlı Ali Destanı’na
ilham veren Altındağ’ın, gerçek destanını da kadınlarından aşklarına, kabadayılarından
kulüpçülerine, mapuslarından bağrı yanık anaları, eşlerine, düğünlerinden
tiyatrosuna, gecekondularından şehirleşmesine, Yaşar hanım kaydetmişti. Şimdi
geriye eser kalmayan bir dönemiydi Ankara’nın.
Yaşar Seyman |
Yeni Altındağlar yapabilecek
mi?
1986’da
ilk basımı yapılan ödüllü, Devlet Tiyatroları’nda oyunlaştırılarak sergilenen kitabın,
Ekim 2017’de yeni baskısı yapıldı. Yaşanmışlığı ve samimiyeti layıkıyla
hissettiren, arşiv değeri yüksek bir kaynak. 1990’larda, 2000’lerde ziyaret
etmeye devam ediyor, “.. değişen hiçbir
şey olmamış, yine hüzün..” diyordu Seyman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder