7 Haziran 2010 Pazartesi

UZAYDAN İNEN KIZILAY BİNASI

05.06.2010 Milliyet-Ankara Eki

Ankara’nın merkezine adını veren Kızılay’ın, eski binasının yerinde bina görünümlü bir uzay aracı duruyor. Ankara’nın merkezine adını veren bu araç dışında bütün binalar dolu Kızılay binası, yıllardır boş. Bize boş görünüyor ama boş durmayıp, uzay boşluğuna bilgi yaydığına inanıyorum. İşlevi olmasa adını verdiği semtin asli binası, niye boş dursun?

Vicdan azabını bina yapsanız, bu araca benzerdi herhalde. Yıllardır o köşeye bakmaya korkuyor, gözlerimi kaçırıyorum. Hiçbir zaman baştan aşağı, alıcı gözle bakamadım bu binaya. Eski Kızılay binasını, benim gibi, çıplak gözle görmüş kimse de bakamaz gibi geliyor hala.


1980’den sonra ‘rant’ sözcüğüyle tanıştı Türk
iye. Şimdi ekmek, su gibi kullanılan bir sözcük. Bu tarihin bir yıl öncesi, eski Kızılay Binası’nın bize el sallayıp, “allahaısmarladık” dediği yıla denk gelir. Sonrası ise ‘yeni’ ve ‘modern’ kavramları arkasına gizlenen yeni bir projenin ilk adımlarına.

Kendi gözüyle görmeyenle
re öneriyorum; güzelim parkı ve bahçesiyle eski Kızılay Binası’nın bir fotoğrafına baksınlar. Değer miymiş, görsünler. Resimlerde büyük gibi görünür ama etrafı boş olduğu için kıyaslayamazsınız. Benim anımsadığım, kutu gibi bir binaydı. Bugünkü binanın, lobisine sığacak kadar sanki. Bina girişindeki Kızılay ambleminin maketi, sorumluluğunuzu anımsatırcasına kocamandı.

Birkaç kez yeni binanın dışarı sarkan kolonları arasına gidip, durdum. Uzay aracıysa ışınlama teçhizatı vardır belki, fezaya yolculuk ederim diye. Bina bekçisi gibi, durduğumla kaldım!

Nedense semtin adını aldığı binayı, yıkacak kadar acımasızlığımız tutmuş. Ulvi bir simgeyi, gözlerden uzaklaştırmışız. En kötü ihtimalle taş taş sökülüp, başka bir yere kurulurdu bu tarih. Bizim Kızılay tarihimiz, uzay aracının altında kaldı. Taşını, kiremitlerini, kaldırımlarda çiğniyoruzdur belki. Bahçesinde oturup, seyyar ocakların, ince belli bardaklarında çayını, sodasını içmek varken…


Gelişmeleri erken sezen Kızılay, 30 yıldır işini bilememiş, boş durmakla görevli bir bina inşa etmiş. Yer tamam, kar etmek kalmış sadece. O da olur inşallah. Eğer eski binanın ya da Ankaralılar’ın ahı tutmadıysa…

“Ne olacak yeni bina?” diyen tartışmalar sürüyor. Benim önerim şu biçimde: Ülkenin uzay üssünü Kızılay’a kursak; binası hazır nasılsa. Füzeleri de Güven Park’ı kaldırıp, oradan ateşlesek? Gelmiş geçmiş en teknolojik merkeze sahip kent olarak tarihe geçmiş oluruz. Nasıl?


Benden bu kadar. Fırsat varken ve rant canavarı yutmadan gidip, tarihi binaları, sokakları, parkları gezeyim. İyi bakın gezerken; tipsiz yeni binaların arasına sıkıştırılıp, burnunun dibine kadar sokulup, nasıl tehdit ediliyorlar. Bakılmadan, onarılmadan nasıl gözden düşürülüyorlar. Gözden düşürülüp, nasıl yıkılmaya, yıkılmasa bozulmaya mecbur bırakılıyorlar.

Ah Kızılay ah, 30 yıl, bir köşesi boş kent merkezinde yaşattın bizi. Soğukkanlılığını yitirip, bir hata ettin. O yüzden arafta kalmış hayaletin huzursuzluğu gibi, birilerinin bu satırları, çevirip çevirip yazması bitmez.

Niyeti olanları uyaralım bari: Hatayı bir kez yaparsınız ama vicdan defalarca tekrarlar yaptığınızı; pişman edene kadar!


Fotoğraflar: Cumhuriyet’in Başkenti Albümü Cilt II. A.Ü. Kültür Sanat Yayınları

Hiç yorum yok: