4 Ocak 2011 Salı

GÜVEN DİNÇER SÖYLEŞİSİ-4


03.01.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Şehircilik tarihimizin çok yeni olduğuna dikkat çeken Güven Dinçer, “Metropolitan planlama, bununla ilgili düzen yeniden kurulmalı ve bir bütün olarak ele alınmalı. Yalnız Ankara için değil, İstanbul için, İzmir için, Konya için…” diye bitirmişti dün. Kaldığımız yerden devam ediyoruz bugün:

Ali İnandım- Genel bir problem diyorsunuz.

Güven Dinçer- Tabii genel bir problem. Bir de şöyle bir şey var. Türkiye’de, bölge planlaması yok. Türkiye, fiziksel olarak bir planlamaya tabi tutulmuyor. Bakıyorsunuz; Ankara’dan Eskişehir’e kadar, bir Polatlı var büyük merkez. Şeye kadar birazcık Aksaray var, Konya’ya kadar hiçbir şey yok.

Ali İnandım- Mersin, Adana’ya kadar yok.

Güven Dinçer- Yok yok. Neden yok? Çünkü böyle bir planlama yok. Türkiye, plansız yatırım yüzünden Ankara, İzmir, Bursa, İstanbul, Konya, Denizli, Antalya ve Erzurum… Herkes oraya yığıldı. Aynı bölgenin yerleşim alanları içinde, 3-5 binde kalmış ilçeler var. O zaman biz, bir fiziksel planlama yapıp, bir defa büyük merkezleri arttırabiliriz. Mesela Sivrihisar, büyük merkez olabilir, Polatlı, büyük merkez olabilir. Göller yöresinde, Isparta Konya arasında oralarda Beyşehir, mesela Aksaray büyük milyonluk merkezleri olabilir oraların. Bunu yapmıyoruz.

Ali İnandım- Niçin olması gerekir?

Güven Dinçer- Çünkü bu yükü, İstanbul taşıyamaz, Ankara taşıyamaz. Her şehrin bir kapasitesi var. O kadar anormal bir büyümeye tabiyiz ki ne caddeler yetiyor ne… Geçenlerde adadaydım, üç dört gün kaldım Büyükada’da. Orada insanlar adayı görmeye geliyorlar. Bütün İstanbullular geliyor. “Bu ne, bu ne?” diye hayretle bakıp, seyrediyorlar. Yani öyle bir İstanbullu yapısı meydana çıkmış ki İstanbullu, gördüğü zaman şaşırıyor. İstanbul, bu insanları hemşehri olarak özümseyememiş. Ankara’ya, civardan olduğu için Orta Anadolu’dan, biraz daha sıcaktır Ankara onlar için. Daha kolay intibak edebilir ama ona rağmen Ankara’nın da etrafında bir varoşlar gerçeği var. Yani şimdi demek istediğim; Türk toplumuna entegre olmuş insan, onun içinde kaynaşmış, bütünleşmiş insan değil de ondan ayrıştırılmış bir insan kitlesi yetiştiriliyor bu göç sayesinde. Halbuki biz, Anadolu’da, bir takım cazibe merkezleri yaratırsak zaten çevresinden gelecektir büyük çapta ve oraya daha kolay ısınacaktır. Kültürel yapı, daha kolay, kendi kendini yenileme şansına sahip olacaktır. Ama İstanbul’da, Ankara’da, hele İstanbul’da hiç bu şans yok. Antalya’da hiçbir şans yok. İzmir’de de öyle. Ben, o sonradan gelenlerin, İzmir’de kaynaşmalarının çok daha vakit alacağı görüşündeyim. Bütün mesele insanları birbiriyle kaynaştırıp, daha mutlu yaşamın içine sevk etmek. Onun için Türkiye, yeniden fiziksel planlamaya tabi tutulmalı, büyük ve orta merkezler yaratılmalı. Ve devlet yatırımları oraya olmalı. Bakın Türkiye’nin bütün parası, İstanbul’a yatırılıyor, kuleler kuruluyor. Böyle saçma şey olur mu? Kimin parası kimin imkanıyla? Bu toplumun imkanı. Bizim, kimsenin cebindeki paraya karışacak halimiz yok ama imkan verirsen İstanbul’a toplanır, İstanbul, yaşanmaz hale gelir. Halbuki devletin kanunlarıyla teşvikleriyle bir takım öngörüleriyle yöneltmeler olabilir. O zaman bütün Anadolu’da olur.

Ali İnandım- Şöyle “Aman ne güzel, keşke o zamanları görseydiniz” dediğiniz zamanları kıyaslayabilir misiniz?
Güven Dinçer- Tabii. Ankara, 60’lı yıllarda öyledir, 50’li yıllar, en güzel yıllarıdır belki Ankara’nın. Dengeli bir şehir; ulaşımı dengeli. Şehrin kenarına kurulmuş semtlerle otobüs bağları var, onlar da dengeli. Herkes kendi semtinde mutlu yaşıyor. Mesela bir Yenişehir’in hayatı var. Yenişehir, tabii bizim çocukluğumuzda, Samanpazarı’nın icat ettiği yahut eski Ankara’nın icat ettiği bir kelimedir. Yeni bir bina ve şehirleşme olduğu için Yenişehir deniyor. Fakat imkanı olanlar oraya gidiyor, ev yaptıranlar oraya gidiyor. Eskiden Ankara’da tur, Adliye’den Ulus Meydanı’na kadardı. Bir de Ulus civarındaydı. İnsanlar, akşamüzerleri turu orada atarlardı; ilkbahar, yaz, sonbahar. Orada herkes birbirine randevu verirdi. 50’den sonra bu, yavaş yavaş Kızılay’a doğru geldi. 1959-60’daki Menderes istimlakleriyle Ulus Meydanı’nda çok yer birdenbire yıkıldığı için hemen oradaki güzel mağazalar, perakende ticaret düzeni, Yenişehir’e doğru kaydı. O zaman Yenişehir’deki tur çıktı meydana. Kızılay’da tur atılırdı, 1960 yılında, benim Danıştay’a başladığım yıllarda mesela. Bu şekilde yaşam devam etti fakat kalabalık ve 1957’deki imar planının uygulaması başladı. O Uybadin Planı, çok kötü bir plandı. Ankara’nın yıkımına sebep olmuştur. Yenişehir’in 4 buçuk katlı planları, 8 kat, 9 kata çıktı. Aynı altyapıyla aynı fiziksel imkanlarla bir anda ikiye, üçe katlandı oranın nüfusları. Şehrin bir-iki katlı evlerinin olduğu o güzel mahalleler, birdenbire dev apartmanlarla donatıldı. Yenişehir, birdenbire kalabalıklaştı. O zaman tabii eski zarafeti kalktı. Yavaş yavaş Tunalı’ya kaydı. Sonra Köroğlu’na kaydı. Köroğlu olmadı, yine şimdi Tunalı… Eh diğer yerlere göre biraz daha iyi.

Ali İnandım- Cumhuriyet’in değişim sürecinde, “Şu aklımda kaldı, çok güzeldi” diyebileceğiniz hem de o geçiş döneminden aklınızda kalanlar…

Güven Dinçer- Şimdi geçiş dönemi şöyle: O zaman geçiş dönemi, hem maddi bakımdan hem de duygu bakımından çok kolaydı. Eski Ankara’da oturanlar, Ankara’nın yerlisi olan, maddi imkanı varsa veyahut tasarrufuyla Bahçelievler’de ev yaptırdı, Çankaya’da ev yaptırdı, Esat’ta ev yaptırdı, daha sonra Yenimahalle’de ev yaptırdı. Eski semtler o tarafa doğru ağır ağır kaydı. Hiç kimse oralardan rahatsızlık duymadı; eski evlerini bıraktı diye. Eski evlerimiz bizim, korunmadı. Çünkü eski evleri korumak çok büyük maddi güç istiyor. Gayettabii kültür istiyor. Bu eser eski evleri korumayla ilgili böyle bir kavram yoktu Türkiye’de. Yani SİT olarak bir alanı bırak, SİT kelimesini falan sonradan duyduk biz. Burayı bırak aynen, yenilensin, şehrin eski haliyle orası yaşasın. O evleri büyük bir bölümü, Ankara’nın bir numaralı güzellikteki değildir; onların çoğu gitti.

YARIN: Kaleiçi, yeniden nasıl düzenlenir?

Fotoğraflar; Atila Cangır’ın, 'Cumhuriyet’in Başkenti' albümünden.

Hiç yorum yok: