Hedefsiz bir nesilden, niteliksiz bir eğitimle işsizler ordusu kuruyoruz. Bir cümlelik köşeyazısına geçmiş olsak durumumuzu böyle özetler, Pirinçhan’a çay içmeye giderdim. Geçilmediği için –çok şükür- Pirinçhan’da yapacağımız sohbeti, köşemize taşıyabiliyoruz; bir tarifsiz, acayip durumları!
Esnafın kapısı kapalı
Arka arkaya kapatılan meslek liseleri ve yüksekokulları, hep aklımın bir kenarında, oradan çıkmak bilmedi. Ostim Meslek Yüksekokulu Müdürü Doçent Doktor Behçet Gülenç’in anlamlı uyarısı, aklımın o kenarına seslendi, açtı kutuyu: “Esnafın kapısı kapalı, anketlerimize bile katılmıyorlar” diye dert yanıyordu Gülenç. Aslında Ankara Kalkınma Ajansı ve Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayi Destekleme Vakfı (MEKSA)’yla bir projenin gerçekleşmesi için bir araya gelmişlerdi ama bizim gibi hocamızın da canına “tak” etmiş demek; uyumsuzluğu seslendirmekten kendini alamamıştı.
Akort yapan yok
Gülenç hocamızın sözleri, bahane oldu. Üniversite kenti Ankara’nın şahsında, ülkenin kanayan bir yarasına dokunma fırsatı doğdu: Her türlü üretim sektörü, ne meslek okulları ne de üniversitelerle işbirliği yapmayı ciddiye almıyor. Evini, arabasını satıp, işini döndürmeyi göze alıyor ama okullarımızla işbirliği yapmak aklına gelmiyor esnafın. Her organize sanayi bölgesinde ya da büyük çaplı bir şirkette en az 10 tane mucit usta sayarlar size. Ancak icatlar ustalarda, bilgiler, okullarda çürümekle meşguldür. Bilgi ve uygulama, akortsuz bir sazın sesi gibi uyumsuz nağmelerle kulağı tırmalar. Akordu yapan yok çünkü.
Üst üste meslek liselerini, yüksekokulları kapatıyor, üniversitelere yönlendiriyoruz gençleri. İhtiyaç olmayan sayıda öğrenci, binbir zorlukla okuyup, ihtiyaç duyulmayan bölümlerden mezun oluyor. İstemedikleri bölümleri okutup, dünyanın ilk üniversiteli amelelerini yetiştiriyoruz. Niteliksiz ve plansız eğitim, “Ne iş olsa yaparım abi” mezunları yaratıyor. İtfaiye eri olmak, Kömür İşletmeleri’ne girmek için tomruk taşıtıyoruz üniversiteli mezunlara. Bunun için üniversite okumaya gerek yok halbuki!
Dershane, üniversite müşterisi
Nasıl bir eğitim anlayışımız ve sistemimiz var, bu sistemin gelecekte nasıl bir yararı olacak anlayamayanlardanım ben. Uzman eğitimcilerimiz, biliyordur. Ancak kapatılan meslek okullarının, zararını anlayabiliyorum. Dershane ve üniversite müşterisi olmaya zorladığımız çocuklarımızı, bir kıyma makinesine elimizle atıyoruz. Çoktan meslek sahibi olup, eli ekmek tutmaya başlayacakken. Üstüne üstelik dansöze para yapıştırır gibi Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı’nın şifreli soruları alnına yapıştırılınca, meslek okullarını mumla arıyoruz.
Üniversite okumuş ben, yaşadım ama hiçbir meslek lisesi mezunu çocukluk arkadaşım, işsizlik yaşamadı. “Görmeyeli ne icat ettin?” diye soruyorum, “Öğlen ne yedin?” der gibi. Çünkü biliyorum, arkadaşım, uygulama adamı. Ben daha okurken o, ekmeğini kazanıyordu. Stajımı yaparken icatlarına başlamıştı. Uygulamaya yatkın aklı için en uygun ortam, meslek okuluydu.
Ne yararı olacak ülkeye?
Meslek okullarının kapatılmasını ya da esnafın, şirketlerin, bu okullardan yararlanmayı ciddiye almayışını garipsiyorum. Ucuz ama niteliksiz işgücü için başka ülkelere gideceklerine, bu çocukların buluşlarını üretime yansıtarak kendi ülkelerinde rekabet gücü yaratabilirler. Hedefsiz bir nesilden, niteliksiz bir eğitimle kurulan işsizler ordusunun ülkeye yararını anlamıyorsa bir ben anlayamıyorumdur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder