Ankara’nın bir taşı, bir de gözyaşı… Eflatun, pembe, gri, boz renklerle çeşitli yelpazesinde, göze hoş görünen, güzel dokulu bir taştır Ankara Taşı. Yapıldığı binaya, Kale’nin görkemli kütlesi gibi ağırlık ve zerafet kazandırır. Andezit taşı diyorlar ama Ankara’da, çok kullanıldığı için ‘Ankara Taşı’ diye çıkmış adı.
Beton Ankara Taşı’na karşı
Volkanik bir taştır. Isı farklılıklarından etkilenmez; kışın sıcak, yazın serin tutar. Su geçirgenliği, neredeyse yoktur. Dekoratiftir, kolay şekillendirilebilir. Boya istemez, sıva istemez. Yöresel bir zenginliktir. Gölbaşı civarı, Ankara Taşı ocağıdır. Ankara Kalesi’nden bedestenlere, hanlara, hamamlara.. Birinci Büyük Millet Meclisimiz’e, Ankara Palas’a.. Sümerbank binasından Ziraat ve İş Bankaları’na.. Gar’dan bir sürü resmi binaya, okullara, apartmanlara şekil vermiştir Ankara Taşı. Bugün aynaya baktığında, bir de simasına gözyaşları süzülür Ankara’nın.
Beton icat oldu, göz zevkimiz bozuldu. Kişiliksiz, süslemesiz beton yapılar, maliyeti gibi ucuz zevkin yaygınlaşmasına yardımcı oldu. Hatta ‘güzel’ duygusu, işgüzarlığının gerisinde kalan bazı zevat, bu güzelim taş dokunun üzerine beton sıva yaptırma uçukluğunu göstermiştir. Aralarındaki konuşmaya şahit olmuş gibiyim:
- Amirim, arkadaşlarla konuştuk, bir sıva çektirdik mi bina kendini gösterir vallahi. Eski havası gider, yepyeni bina olur!
- Sahi mi?
- Cillop gibi olur, gel sen bizi dinle.
Cillopçular ve kaybolan doku
Dışarıdan bakınca o binalarda, kimlerin, nasıl bir zevkin görev yaptığı, yaşadığı hakkında fikrimiz olur. Güzelim Ankara Taşı üzerine sıva çeken beton kafaların, nerede olduğuna işarettir! Bir de ek olarak, bu binaların, tarihi ahşap kapı ve doğramalarını alüminyum doğramaya çeviren bizzat kendi cillop zevat vardır. Her zaman her yerde cilloplukları, dikkat çekicidir!
Tarihi Ankara evlerini, bu sıvalar kaybetmiştir. Bazı hanlar, ucuz ve doğasına aykırı mermerle kaplanmıştır. Kale’de, Prinçhan’ın altında, böyle sarı mermerden bir kütle var. “Beni buraya niye döşediniz?” diye inliyor adeta sessiz sessiz. Altındağ Belediye Binası’yla takım olmuşlar. Hacı Bayram’ın, valilik tarafındaki bahçesinde, kuşları yemleme bölgesi denilen yer ve yandaki tarihi Kitapçılar Çarşısı, bu garabetten nasibini alanlar arasında. AŞTİ bile daha tarihi görünüyor buranın yanında. Yahu arkadaş, Hacı Bayram’ın bahçesine, bu alakasız doku ve renkte taşla düzenlemeyi nasıl yaptın? Hiç mi etrafına bakmadın? Anlamsız boş sütunlar ve taş yığını ruhsuz bir bahçeyle Hacı Bayram’ı, AŞTİ’ye nasıl çevirdin? Sen yaptın, buna izni nasıl verdiler? Ayağım gitmiyor vallahi bu iğretiliğe. Daha yüzlerce örnek, Ankara’yı sarmış durumda.
En Ankaralı en yakışanı
Her kentin bir rengi, kokusu vardır. O renge ve kokuya aykırı her şey sırıtır; o kentli olamaz ömrü billah. Dev alışveriş merkezleri, devlet daireleri, milyonluk siteler, kültür, sanat ve kongre merkezleri yapılıyor, tarihi yerler düzenleniyor. Kendi özgün taşıyla doğasına uygun süslemek varken belki de daha pahalı taşları yurtdışından getirme görgüsüzlüğünü, alkışlayacak halimiz yok herhalde. Özellikle Eski Ankara kısmında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder