1990’lı yıllardı. Batı Medeniyeti denilen yönden, bir acayip haberler, yorumlar gelmeye başladı. Acayipliği, bizim terbiyemizde hiç olmayışından kaynaklanıyordu. Batı, yaşlı vatandaşlarının ekonomiye katkısı olmadığı düşüncesine kapılmıştı. Onları, üretmeyen, atıl, ekonomilere yük, geniş bir tüketici kitlesi olarak görüyordu. Toplumun sırtında bir kambur olduklarını ima eden makaleler yayınlanıyor, sigorta ya da diğer bakım masraflarıyla devletlerin, belini büktükleri düşüncesi yineleniyordu her fırsatta. Yaşlılar, gençlere hedef gösteriliyor, bir “Çöpe atın” demedikleri kalıyordu. Para, kendinden başka bütün değerleri yutan, yokeden bir karadeliğe dönüşüyordu.
2000’lerde tersine döndü
Sonra 2000’li yılların başında, tam aksi haber ve makaleler yayınlanmaya başladı. Çöpe atmaya kalkıştıkları yaşlıların, bilgi ve kültürün sonraki nesile aktarılmasındaki derin ve büyük katkısını fark ettiler. ‘Geniş Aile’nin önemi vurgulanmaya başlandı, ardı ardına özendirici filmler çeker oldu Holivut (Hollywood). Bilgi ve kültürel aktarım açısından en hassas nokta, özellikle torunlarla kurulan karşılıksız ve sağlıklı iletişimde yatıyordu. Yani dedeler ve nineler, çocuklarından çok torunlarını büyütecek ömre sahip olmalıydılar.
Peki gözü dönmüş para şehveti, bilim adamlarının uyarılarından etkileniyor muydu? Amerikalı yönetmen Maykıl Muur’un (Michael Moore) Sicko (Hasta) filmindeki şu sahne aynen duruyor aklımda: Bir hastane, getirisini beğenmediği için olsa gerek, çok yaşlı ve kendini bilemeyecek durumdaki hastasını sokağa bırakıyor. Bir taksi tutup, kadını bindiriyor, başka bir hastanenin önüne bırakması için taksiciyi tembihliyorlar. Adam sokağın ortasında kadını bırakıp, kaçıyor. Yarıçıplak kadın, fark edilene kadar bekliyor soğukta. Akla sığmayacak başka örneklerle sürüyor belgesel film. Dünya’da süpergüç olmanın, devlet olmaya yetmediği endişesine kapılıyorum.
Ankara’da Yaşlanmak ta Güzeldir
Daha önce kimsesizler ve evsizler için yapılan çalışmayı yazmıştık. Geçen hafta Onkoloji Hastanesi’de, hem hastaların hem yakınlarının mağduriyetini gideren çalışmalar, yenilenmiş haliyle haber oldu. Ankara yatırımlarından başımızı kaldırıp, değinemediğimiz bir çalışması daha var Ankara Valiliği’nin; Yaşam Destek Merkezi. “Ankara’da Yaşamak ta Yaşlanmak ta Güzeldir” gibi kulağı okşayan bir sloganla yalnız yaşayan yaşlılar, engelliler ve kronik hastalara destek oluyor, gözetiyorlar.
Kayıtlarını bilgisayara girip, kolay taşınabilir bir cihaz veriyorlar hastaya. O andan itibaren bir düğmeye basma uzaklığında oluyor yardım. 7 gün 24 saat açık bir hizmet. Düğmeye bastığınız an, kişisel bilgileriniz, geçirdiğiniz hastalıklar, aldığınız ilaçlar, yakınlarınız ve komşularınızın bilgisi anında görülebiliyor. Sosyal hizmet uzmanı devreye girip, hızla yönlendiriyor ilgili kişileri.
İyi dost olurlar
Değerli birikimdir büyüklerimiz. Girişte anlattıklarımızla binlerce yıl süregelen büyüğe saygı anlayışını kıyaslamak lazım. İnsan, doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor. Her aşamasında işlevleri var. Yoksa doğar, büyür, yaşlanmasına gerek olmazdı. Devlet, doğumundan ölümüne sorumludur herkesten. Herkese de elinin değdiği kadar devlettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder