05.06.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
“Oh, leyleği havada
gördün, bu yaz çok gezeceksin” denirdi. Daha 10 yıl öncesine kadar Atatürk
Orman Çiftliği’nde, 12 leylek yuvası varken bir tane kalmış. Temelli’de çok
görürdüm, göletin çevresinde. Şimdi mangal dumanından göz gözü görmüyor aynı
yerde. Çiftliktekiler’in yanında, bir de Ankara’nın değişik ama kalabalık
semtlerinde görür, çok şaşırırdım; kargaşanın ortasına niye yuva yapıyor diye. 1800’lerin
sonlarında çekilmiş fotoğrafında, Jülyen Sütunu (Belkıs Minaresi) tepesinde
leylek yuvası var. Bugün, yuva yapmasın diye tellerle kapattılar. Belki de 1650
yaşındaki Sütun’un, yüzlerce yıldır tek dostu leyleklerdi. Güle güle leylek,
mecburen hep havada göreceğiz artık seni!
Beypazarı Geveni |
Bir kıyım
Leylek uçar,
bozmayanların damına, dalına kurar yuvasını. Ya öz be öz Ankaralı bir bitki
olan Beypazarı Geveni ne yapsın? “Yol kenarında bir yamaçta bulduk. Neden,
bilmiyoruz, sadece orada yoğun olarak
yaşıyorlardı” diyor Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü ve
Botanik Anabilim Dalı hocalarından Profesör Doktor Mecit Vural. Yol genişletme
çalışması sırasında kepçeler, yamacı eritirken Beypazarı Gevenleri’ni de cümleten
yoketmişler. “İnşallah başka yerlerde yaşıyorlardır” diye içlenerek ekliyor
hocamız.
Beypazarı Geveni'nin yaşadığı yamaçtaki yol çalışması |
Uyum ve özen olmayınca
800 kadar saptanmış
bitki var Ankara’da. “Bin 400’e kadar çıkar sayısı”
deniyor ama Mecit hoca, bin 700’ü bulacağına inanıyor. Sayayım birkaç tanesini:
Kızılcahamam Çançiçeği, Ankara Civanperçemi, Nallıhan Akyıldızı, Ayaş Geveni,
Çayırhan Sığırkuyruğu, Kazan Çançiçeği, Koçhisar Geveni… Tabii ki Gölbaşı’nın,
korunduğu halde telef olmakla karşı karşıya Yanardöner’i, yani Sevgi Çiçeği
var. Henüz sadece Ankara’ya has saptanmış bitkilerimizin sayısı 300’e yakın.
Son 10 yılda 10 tür daha keşfedilmiş. “Kurumlararası uyuma ve çok sayıda genç
araştırmacıya ihtiyacımız var” diyor Mecit hoca. Uyum olmayınca kepçe
ve gelişigüzel tarım, kökünden söküp atıyor doğal hazinelerimizi.
Başkent’in göbeğinde bir değer
Bitki hazinesi gibi
bir de hayvan hazinemiz var. Kurbağası, kertenkelesi, yılanı, tavşanı,
akbabası, şahini, sonuncusu 1974 yılında öldürülen Ankara Parsı var. ‘Bozkır’
diye bilinen Ankara’nın, Bahri, Macar Ördeği, Elmabaş Pakta, Dikkuyruk, Angıt,
Sakar Meke, Ak Balıkçıl gibi su kuşları var. “Bir ‘Güzel Nazuğum’ kelebeği var
ki” diyor Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji
Bölümü’nden Doçent Doktor Can Bilgin hoca, “kozadan çıkma zamanı, dünyadan
izlemeye geliyor uzmanları.” Bir renk ve desen cümbüşü maaşallah. Neredeymiş
kelebek? Başkentin göbeğinde, içinden yol geçirme kavgası verilen ODTÜ
arazisinde!
TEMA Ankara
Temsilciliği ve Ankara Kulübü’nün düzenlediği açıkoturumda, Ankara’nın bitki ve
hayvanlarıyla ilgili bu bilgilerin 10 katını dinledim. Yanlış tarım, yanlış
yeşillendirme ve uyumsuz kurumların, bu hazineyi nasıl vahşice tehdit ettiğini
gördüm. Birkaç kez “Gelecek doğanın ve doğayla uyumlu yaşayanların” demiştim.
Elmas, nasıl az bulunan bir taş olduğu için değerliyse her bölgenin kendine has
bitki ve hayvanları da elmas değerindedir. Kıymeti bilecek bilgi ve görgü
lazım.
İyi haberler
Hep kötü değil, iyi haberler de geçti konuşmalarda: Kızılcahamam’da,
leylekler yuva yapabilsin diye, üstü müsait direkler dikmeyi akıl edebilen yöneticiler
var. “Sonuncusu katledildi” dediğimiz Ankara Parsı’nın, yaşadığına ilişkin
bilgiler geliyormuş. Kayıt altına alınamadığı için kesinleştirilemiyor bilgi.
Ve sonuncusu; Eskişehir Yolu üzerinde, büyük bir bitki bahçesini de içeren
bitki koruma ve saklama müzesi için yer tahsisi yapılmış. Çok önemli… Dünya
gözüyle yapıldığını görüp, bahçesinde çay içemezsem bilin ki gözü açık giderim!Fotoğraflar, Prof. Dr. Mecit Vural'ın arşivinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder