05.08.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi
“Kentlerde ev ya da yaşam alanlarının artık
kullanım değeri değil değişim değeri var. Bu nedenle yatırım amaçlı alınıp atıl
bekletilen mekân sayısı büyük boyutlara ulaşmış durumda. O kadar ki kapitalist
kentlerde artık kullanılmayan ev sayısı, evsiz insan sayısından daha fazla"
demişti.
“Üretmeden kazananlar karar
veriyor”
Mart
ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde konferans veren İngiliz akademisyen David
Harvey, tüm dünyada baş gösteren ciddi bir soruna dikkati çekiyor, şöyle devam
ediyordu:
"70'lerin kentleri ile bugün
karşılaştırıldığı zaman tehlike açıkça ortada. Aynı hızla devam edecek bir
büyümeyle 50 yıl sonra nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalacağımızı düşününce,
bugün kapitalist kentleşme hızının önüne geçmemiz gerektiğini net bir şekilde
görebiliriz. Birkaç yıl kullanılmayan evlerin devlet malı haline gelmesi bile
düşünülebilir."
Bitmedi.
Gerekçesini de açıklıyordu Harvey:
“Artık para fiziksel boyutunu yitirdi. Hem
miktar hem mekân olarak sınırsız bir hal almış durumda. Üretmeden para kazanan
sermaye sahipleri, aynı zamanda kentlerin yapılanması hakkında kararları
veriyor. New York'ta yüzde 1'lik bir kesimin yıllık geliri 3.5 milyar dolarken
halkın yüzde 50'si yıllık 30 bin dolar kazanıyor. Ve bu çoğunluk şehirle ilgili
kararlara neredeyse hiç dahil olamıyor. Bu şekilde yaşanabilir kentler
oluşturmak çok zor."
Amerikan ekonomisinin kriz
nedeniydi
2012
Haziran ve Temmuz aylarında, “Türkiye
Üretmiyor Tüketiyor” ve “Nasihat
Dinlemeyenin İlacı Musibet” diye David Harvey’den habersiz, iki yazı kaleme
almıştık. Yanlış konutlaşma politikaları ile sermayenin ranta yönlenişiydi
derdimiz. Sanayi üretimine, özellikle de yüksek teknolojili sanayi ürünlerine
yönelmemiz gerekirken herkes kolaya kaçıp, 20 yılda kazanacağı parayı 2 yılda
kazanmaya odaklanıyordu.
Üstelik
alt ve orta gelir grupları için konut ihtiyacı varken herkes lüks konut inşaatı
ve ihtiyaç fazlası büyük alışveriş merkezleri dikmeye uğraşıyordu. Durmaya
niyetleri yok, uğraşmaya devam ediyorlar. Ancak biz, bugüne fazla daldık,
geleceği hepten boşladık.
Önümüzdeki
kötü örnekten ders almayı beceremedik. Koca Amerikan ekonomisinin, bu konutları
almak için krediler çeken ve onları ödeyemeyen insanlar ve firmalar yüzünden
krize girdiğini görmemekte ısrar ediyoruz. Ve Harvey’in altını çizdiği gibi,
evsizden çok kullanılmayacak ev üretme yolunda devam ediyoruz.
1 milyon konut stoğu
Nereden
geldik bu konuya? Geçtiğimiz hafta Ankara Genç
İşadamları Derneği (ANGİAD) Başkan Yardımcısı Emre Altındağ’ın yaptığı açıklamadan.
“Bugün Türkiye’nin ana kentlerinin büyük
bölümünde, haddinden fazla konut yapılmıştır. Bu da 1 milyonun üzerinde konut
stoğu oluşmasına yol açmıştır. Üstelik satılmayan bu konutların azımsanmayacak
kısmı da sağlıksızdır” demişti.
Bir müteahhit olarak konuya kendi açısından bakarak “İnşaat sektörünün kârlı gözükmesinden
dolayı konut işine giren firmaların beton yığınına çevirdiği kentlerden biri de
Ankara’dır. Bu plansız yapılaşma, aynı zamanda yaşanabilir alanları tıkamak,
şehre ihanet etmektir” diye devam etmişti.
Bu hata, her yerde yapılıyor. Ankara’daki kentsel dönüşümün
yüzde 92’si, boş arazilerde gerçekleşiyormuş. Şehrin çok dışına yapılan devasa
sitelerle bir de altyapı yükü biniyor belediyelerin ve tabii ki bizim
üzerimize.
Orta gelir
tuzağına düşeriz
Ülke olarak ‘orta
gelir tuzağı’na düşmek üzereyiz. Yeni icatlarla yeni teknolojiler ve üretim
gerçekleştirmediğimiz için. Kuyruğumuzu kovalıyoruz yani epeydir. Kuyruğun
ucunda inşaat sektörü kaldı son olarak. İnşaat için kredi çeken firmalar da ödeyemiyor,
bir bir iflas ediyormuş. O da bitince ne olacak?
Rant ekonomisinin sınırındayız. Durmalı, biraz nefeslenmeli, geleceğin yaşanabilir kentlerini ve
sermayenin yöneleceği yeni üretim alanlarını kurmak için düşünmeliyiz. İstanbul
gitti ama Ankara’nın hala şansı var. Çabuk karar vermeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder