20.09.2016 Milliyet - Ankara Gazetesi
Türkiye,
gelişmesinin önündeki en büyük engel terör belasından kurtulmakla içeride ve sınır
ötesinde de kaynağını kurutmakla meşgul. Şiddet düzeyinde artık sınır tanımayan,
kendi amacıyla bile çelişen eylemlere girişen örgütleri, tamamen dışladı halk. Şiddet
ibresi yükseldikçe önce gerçek niyetlerini, sonra iplerini tutan elleri açık
ettiler.
1950’lerden
sonra çeşitli biçimlerde milleti birbirine kırdıran ve zincirleyen o uzun
kollar, kavrayamıyor, tutamıyorlar artık. Kabına sığamaz olmuş bir ülkeyi ve
milleti, 50-60 yıldır alıştıkları gibi deli gömleğine tıkamıyorlar. Nihayet zincirini
de kırıyor, deli gömleğini de yırtıyor Türkiye.
El freniyle gitmişiz
Daha
çok PKK’yı, DHKP-C’yi görüyorduk ama 15-16 Temmuz’da, assolist olarak bu
örgütlerin en tehlikelisi çıktı sahneye; Fetullahçı Terör Örgütü kısaca FETÖ.
Öyle böyle bir sinsi örgütlenme değil, dünyadaki her türlü örgütü inceleyen bir
akademisyen, “Dünyada ilk kez böyle bir
örgütlenme biçimiyle karşılaşıyorum, benzeri yok” demişti. Biz de her gün
ama her gün şaşılacak bir yanı ve yöntemiyle tanışıyoruz ağzımız açık.
Bu
sinsi örgüt, neyin içindeyse o işin frenine basıyormuş. Hiçbir şeyden de eksik
kalmamışlar maşallah. Türkiye, en azından son 25-30 yılında ki bunun son 10
yılında iyice asıldılar pedala, el freni çekik araba gibiymiş; gaza basıyor,
araba gidiyor ama hiç hızlanamıyor. Biz de “Gittiği kadar” deyip yolumuzda kararla devam ediyorduk. Nerelere
gelebilecekken nerelerde tutmuşlar bizi.
Sistemsizlik, bilmezlikten
değilmiş
Bu
sinsi sansarlar örgütü, en çok nerede kadrolaşmış? Milli Eğitim Bakanlığı’nda...
Aklı olan da öyle yapar zaten. Ağaç yaşken eğilir, ne kadar çocukların, gençlerin
aklını karıştırırsanız o ülkenin geleceğini de o kadar kontrol altına
alırsınız. Hatta kendi dilini, tarihini bile unutturur, rüzgara göre savrulan
bir yaprak gibi istediğiniz yere sürüklersiniz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın
özellikle son 10 yıldır sistem tutmaz politikaları, pek de bilmezlikten
değilmiş hani.
-
Her yıl sistem mi değişirmiş bir ülkenin Milli Eğitimi’nde?
- Her yıl sınav
sistemi mi değişir, kitabı mı değişir, yönetmeliği mi değişirmiş?
-
Özel okullar dışındaki devlet okulları ve meslek okulları iyice
niteliksizleştirilir, kaderine ya da dershane kucağına mı terk edilirmiş
milyonlarca genci bir ülkenin. “Okul
niye var o zaman” diye çok sormadık mı?
Gözlerinin feri soluyor
-
Üniversite sınavı bir kıyma makinesine dönüştü, dershaneler de makineye
girmeden önce kuşbaşı parçalara ayırıyor çocuklarımızı, gençlerimizi. Oyun
oynayacak yaştaki çocukların, haylazlık yapacak gençlerin, hafta içi hafta sonu
demeden dershanelerde gözünün feri soluyor. Nerede eğitim birliği?
-
4+4+4 eğitim sistemine geçildi, çırak yetişmiyor şu anda ülkede. Artık usta da
yetişmeyecek demek bu. Meslek okulu ya da düz ortaöğretim okul müfredatı, nasıl
olur da çırak yetişecek biçimde uyarlanmamış olabilir, meslek okulları neden
güncellenmez ve itibarsızlaştırılır bir ülkede, akla sığacak şey değil. 11-12
yıldır hiçbir derde derman olamayan Bakanlık bünyesindeki Mesleki Eğitim Kurulu, asli işini yapmayıp da neyle iştigal etmiş?
Çaresizlikten, kendi okullarını kuruyor sanayici, tüccar, esnaf.
-
Eğitim sistemimizin sağlamasını, en iyi uluslararası sınavlarda yapıyoruz. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne
(OECD) bağlı ülkeler arasında yapılan ölçümde, en gerilerdeyiz.
Talep en üst seviyede
18
milyon 43 bin öğrenci, 920 bin öğretmeniyle dün ders başı yaptı. Okullaşma
seviyemiz yüzde 97’lere ulaştı, Bakanlığa ayrılan pay, yaklaşık 10 kat
arttırıldı. “2035 yılından itibaren
yaşlılar ülkesi olmaya başlayacağız” diyen aynı devlet, sistemini artık
oturtup, çocukların çocukluğundan, gençlerin gençliğinden çalmadan, güncel
müfredatla okulların içeriğini de doldurup, fren olana acımadan, Yeni
Türkiye’nin Yeni Eğitim Sistemi’ne hızla geçmeli. Milletin gelişmiş ülke
sınıfına atlama talebi, her alanda en üst seviyede nitekim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder