30 Kasım 2011 Çarşamba

KEÇİ İNADI TAVŞANI KAÇIRIR


29.11.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Keçi daha önce kaçmıştı, inadını bırakmış, tavşanı yolcu ettik  kalanıyla. İnadımız inat; değerlerimize sahip çıkmayı, kaynaklarımızı değerlendirmeyi sevmiyoruz. Başkası yapsın biz, alalım istiyoruz. Kendi haline bıraksan bir yolunu bulup, yaşamını sürdürmeyi becerecek Ankara Tavşanı, insan eli değince ‘pes’ etmiş, kaçmış arkasına bakmadan. Ankara Üniversitesi Zootekni Bölümü’nden Profesör Doktor Gürsel Dellal, “Çin’e gittiler” diyor. Biz, Asya’dan Anadolu’ya gelirken Ankara Tavşanı, ters istikamette Asya’ya göçmüş söve söve!



5 ay önce

Yaklaşık 5 ay önce, sadece Erzurum Karayazı’da yetişen bir ters lale türünün ülkemizdeki nesli, tükeniyordu az kalsın. Son kalan 57 lale soğanını sökmüş götürürken Kapıkule sınır kapısında yakalandı iki Hollandalı. 2 tane numunelik bırakalım dememiş, cümleten sökmüşler. Kendi evinde, ters lalenin kökü kuruyacaktı tesadüfen yakalanmasa. Daha önce götürdükleri yetmemiş, kalanın da kökünü kurutacaklar. Hakikaten laleler ülkesiymiş Hollanda! Duyarsızlıkta inatçı biz.



10 yıl önce

Yaklaşık 10 yıl önce, bir gecede özelleştirilmeye çalışılan bor madenleri geldi aklıma. ETİ Holding'ten Sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in fark etmesiyle gündeme gelmiş, sayesinde bor madeninin nimetlerini, 21’inci Yüzyılın girişinde anca öğrenebilmiştik. “En zengin madenler bizde, yurtdışına acayip satış yapıyoruz” diye hava atıyorduk. Aklınıza gelecek her alanda kullanılabilen bu madeni, 1 liradan ham olarak satıyor, ondan üretilen ürünü 1000 liradan geri alıyorduk. İnatsa inat!



150 yüzyıl önce

Yaklaşık 7 yüzyıl önce, yanımızda keçilerimizi de getirmiştik Anadolu’ya gelirken. Ankara iklimini çok sevmiş, daha da güzelleşmiş, tiftikleri değerlenmişti. Kralları, kraliçeleri giydiren çok kaliteli ‘sof’ kumaşı dokundu o tiftikten. Neredeyse 5 yüzyıl, en önemli ticaret ürünü oldu. Her evin avlusunda bir tezgah, ‘sof kenti’ydi adeta Ankara.



Kıymeti yeterince bilinmeyince önce İngiltere’ye götürüldü keçilerimiz. Ancak Ankara’dan çıkınca bozuldu tiftiği. Sonra Güney Afrika ve Amerikalar’a gitti. Tiftiği aynı nitelikte olmasa da onlar bildi kıymetini. Hala milyonlarcası, o coğrafyada yaşıyor. Uyanıkmış, tavşanından 150 yıl önce, okyanusları aşıp, göçmüş buralardan Ankara keçileri. İnadını bırakmışlar hatıra olarak. Keçilere rahmet okutan inadımıza laf ettirmeyiz!



Bugün

Çıkmayacağız efendim, sahip çıkmayacağız, inat değil mi? Deha beyinlerimize, cevval girişimcilerimize, nitelikli yöneticilerimize, keçilerimize, bitkilerimize, tavşanlarımıza, madenlerimize sahip çıkmayacağız. Sahip çıkılmışına hayranlık duymayı seviyoruz. Dokunmayın bize, asabiyiz biz!



Yine de soracağım: Özgün  tavşanı, niye Ankara’da yok, ekonomik değeri yoksa niye Çin, 50 milyon Ankara Tavşanı besliyor? Keçisi, kendi memleketi Ankara’da bir avuçken başka kıtalarda niye milyonlarca yetiştiriliyor? Yahu efendim, hadi keçiyle tavşanın bacakları var, dayanamayıp sıvışıyorlar, lale soğanıyla madenlere yürüme kudretini nasıl verdiniz?



Ekliyorum; bunlara sahip çıkamayacaksak eğer, koca devlette onca kurum, onca üniversite, onca kooperatif, onca meslek odası, onca dernek niye kuruluyor, sakinleri, sahip çıkamayacakları koltukları, niye işgal ediyor?


Keçi inadı, tavşanları kaçırıyor. İnadımız batsın, keçileri kaçırdığımız yetmiyormuş gibi tavşanları da kaçırıyoruz!

Hiç yorum yok: