13 Aralık 2011 Salı

HAVA YİNE KİRLENMİŞ


13.12.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

1980’lerin başları. Hava durumu verilir, bir de ayrıca havanın kirlilik durumu yer alırdı haber bültenlerinde. Hava kirliliği haberlerinin tartışılmaz 1 numarası Ankara’ydı. Önlem basitti; yaşlılar ve çocukların, acil ihtiyaç dışında evden çıkmaması tavsiyesiyle biterdi bülten. Geriye kalanlara, hava solumayan ya da kirlilik durumunda özel filtre sistemi devreye giren bünye muamelesi yapılırdı.



Bedava kirli hava

Sigarayla meydan savaşını bırakın, albenili paketleriyle yabancı tütünlerin, büfe raflarına akın ettiği, piyasanın serbestleştiği günlerdi. Yerli tütünlerin, görünmeyen alt raflara itildiği günler. Sigara alacak parası olmayan, Cebeci’den Kızılay’a yürür, 2 paket sigaralık kirli havayı bedava solumuş olurdu. Parası olmayanın, seçeneği olduğu günler!



Ankara Üniversitesi’nin Cebeci Yerleşkesi’nde okuyorsunuz diyelim. Rahatsızlığınız için bir otobüs durağı ötedeki Hacettepe Hastanesi’ne, muayene olmaya gittiniz. Doktorunuz uyarırdı; “Her şeyden önce sigarayı bırakmalısınız.

- Ama içmiyorum ki.

- Ararız şimdi, psikiyatristimizle de tanışmış olursunuz!


O bir otobüs duraklık mesafeyi yürüyen, sağlamken hasta olabilirdi. Genzimiz katranla sıvanırdı. Ankara sabahları, katranı tahliye etmeye çalışanların öksürükleriyle inlerdi.   Akşam olup, karanlık çöktüğünde, sokak lambalarının yandığı anlaşılmaz, kirlilikten direklerin ışığı görünmezdi. Ankara’da siyaset yapıp, İstanbul’a dönenler, “Gri Ankara” derdi!



Doğalgaz temizliğine alışamadık

Bir gün doğalgaz geldi Ankara’ya. Çok temiz bir yakıt olduğu söyleniyordu. Hakikaten 2-3 yıl içinde, kıyaslanamayacak biçimde temizlendi Ankara’nın havası. Katran müptelalarının bir kısmı, sigara içmek suretiyle devam ettirdi alışkanlığını. Henüz güneş, rüzgar, deniz dalgasından büyük çaplı enerji üretmek gibi teknolojiler gündeme gelmemiş, bilmiyorduk. Doğalgaz dışındaki diğer temiz enerji seçeneklerine, nedense fazla yüz vermedi Ankara.



İlgilenmediği gibi geçmişi de çabuk unutmuştu. İhtiyacı olanlara ‘yardım’ amaçlı dağıtılmaya başlanan kömür, yeniden Ankara sahnesine çıktı. İleri teknolojinin temiz enerji yöntemlerine yatırım yapmak yerine, geçmişin kömürüne dönmeyi tercih etti. Üstelik dağıtılan kömürlerin niteliği, çok tartışma yarattı. Bakanlarımız, kendi icadımız, havayı kirletmeyen sobaların tanıtımını yapmış ama Ankara, katran soluma alışkanlığından vazgeçememişti.



Otomobil bacaları

Kirlilikte kömür kadar etkili bir diğer unsur otomobillerdi. Türkiye’nin, kişi başına en çok otomobil düşen kenti Ankara’da, diktiğimiz ağaçlardan fazlası hergün trafiğe çıkıyordu. Başta Kızılay çevresi, Eskişehir Yolu, Keçiören girişi gibi trafiğin ciddi olarak kilitlendiği yerler olmak üzere, durduğumuz yerde arabalarımızın bacasından kirlilik üretiyorduk. Ürettiğimizi de Ankara semalarında yeniden gözle görebilir, genzimizle hissedebilir hale geldik.



2 haber 1 fotoğraf

Milliyet Ankara Gazetesi’nin, karşılıklı iki sayfasında iki haber: Biri, hava kirliliği için atılmış 'Zehir Alarmı' başlığını taşıyor. Karşı sayfadaki, sigarayı bırakma hattını tuşlayan 220 bin Ankaralı için atılmış; “Sigaradan kaçışta başkent ikinci”. 1980’leri anlattım, değerlendirmesi size kalmış.


Geçen kış gazetemizde yayınlanan ama aklımdan çıkmayan bir fotoğrafı anımsadım: Bakımlı ve yeni yapılmış bir apartman ve kapısına yığılmış torbalarca ‘yardım’ kömürü. Meğer apartman doğalgazlıymış! “Doğalgazı geç, kömürü seç” kampanyası kapımızda, daha ne kirliliğinden yakınıyoruz?

Hiç yorum yok: