7 Aralık 2011 Çarşamba

GAR KALE SAKLANBAÇI


06.12.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Şöyle elinde bavuluyla Haydarpaşa Garı’ndan çıkıp, denizi ilk kez gören taşra delikanlısı rolü oynamak geldi içimden. Basmakalıp bir sahnedir. İstanbul’a ilk gelen Gar’dan çıkar, merdivenlerde, müthiş manzaraya şöyle bir bakakalır. Haydarpaşa kapısından çıkmayanın, İstanbul’a ilk gelişi sayılmaz. Ama bu sahneyi, Ankara’da oynamak istiyorum ben. Ankara’nın Haydarpaşası, Ankara Garı’nda.



1935’te projesi hazırlanmış, 1937’de hizmete açılmış Ankara Garı. Örneğin 10 yıl sonra 1947’de taşradan şimendifere binsem, Ankara Gar’ında inseydim. Saçımı boyasalar 25 olurum, bir de inek yalamış tarz taransam 4 yaş daha gider, olurum 21. Elimde tahta bavul. Bir inerim Ankara’ya, püü çok görkemli, haşmetli bir bina, o kadar büyük bir salon. Karınca kadar geçerim içinden, çıkarım Gar kapsından. Vay vay vay! Böyle sağında Ankara ve Belvü Palaslar, solunda Meclis Binası, ileride Taşhan. Göz alan binalardan geniş cadde, ayağa dikilmiş bir kaleyle sonlanıyor. Ağaçlarla süslü kalem çizgisi cadde Ankara Kalesi’ni, heybetli kaya kaidesiyle kafa tutan Ankara Kalesi, devletin büyüklüğünü vurguluyor. Göğsüm kabarıyor, başkentimle devletimle gurur duyuyorum. Haydarpaşa şaşkınlığıyla bakakalıyor, hilal gibi bükülüyor dudaklar, gülümsüyorum. Sahne bitiyor.



Yıl 2011. Aman istemem, başkası oynasın bu sahneyi! Delikanlı ilk kez trenle başkentine geliyor. İniyor, beşbenzemez eklerden ibaret Gar binasına. Sanayideki lokantalar sokağı gibi dokusuna uymayan plastikten abartılı tabelalar, bezemeler, yakışmayan afişler, duyurular sarkıyor her yerden. Yerine uydurulamamış ışıklı panolardan salonda, böcek kadar.  Geçip, Gar binasından çıkıyor. Gurbet te ağır, bavulu da. Bakıyor, Ankara’nın Haydarpaşası’ndan. Bakıyor, karşıdaki dev binaya şaşırıyor. 21’inci yüzyıl, Arena Spor Salonu’yla Gar’ın üzerine yürüyor.
- Hemşerim, Kale varmış, Gar’dan çıkınca karşında dedilerdi.
- Kim dedi?
- Dedem.

- Deden nerede?

- Rahmetlik.

- Buradan da Kale rahmetlik. Bak, o yüksek binaların arkasında.

Yakınmış, paraya kıyılmaz” diyor yürüyor. Daha yolun ötesinde, karşı takımların taraftarları arasına karışıyor. İtiş kakış, bavulun yarısını yollara serperek kendini dışarı zor atıyor. Sürüye sürüye bavulunu, Kale’yi soruyor. Hep yüksek binaların ardında. Görünmüyor ki hizasını kestirip, kendi başına bulsun. Soruyor sürüyor, sormaktan usanıyor, kafasına göre dönüyor dolaşıyor. Yılıyor artık bir kez daha soracak.

- Hemşerim, Kale’yi soracaktım?

- Yanlış gelmişsin kardeş, burası Dışkapı.

- E Dışkapı'ysa gelmişken çıkayım o zaman ben!



Nereden esti şimdi bu kabartma tozlu hikaye?” diyeceksiniz. Geçen hafta Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek, bir televizyon kanalında projelerini anlatıyordu. Bir tanesine kulaklarım büyüdü: Ulus esnafı, AŞTİ’nin Mamak’taki yeni yerine taşınacakmış. 100.Yıl Çarşısı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Anafartalar Çarşısı ve Gümrük Bakanlığı binaları da yıkılacakmış. Bu binalar, Gar’la Kale’nin saklambaç oynamasına neden olan binalar. O yüksek binalar bunlar işte! Çılgın proje diye buna derim.



Kale yerinden oynatılamayacağına göre mimarı Şekip Sabri Akalın, Gar binasını yanlış yere koymuş olabilir mi? Kentin gelişmesini gözardı ederek kentin göbeğine, atıl kalmaya müsait bir Gar binası tasarlamış olabilir mi? “Olabilir” diyene sormazlar mı daha beterini; “Peki 60 yıl sonra siz, dünyada, gar binasına uğramayan ilk metroyu yapmayı nasıl becerdiniz acaba?” diye. O binaların yapılması hataydı. Tarihi, mimari hatayı, yıkarak düzeltilebileceğiz ancak.


Bizim delikanlı, Allahtan Kale’yi bulamadı. Görse “Bu kendini koruyamamış, bizi mi koruyacakmış hemşerim?” diye dakikasında dersimizi verirdi maazallah!

Hiç yorum yok: