26.03.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi
Tek tip, asker
nizamında fidanlar sıralıyoruz. Başka ağaç yetişmezmiş gibi ladin ve kızılçam
ailesinden iki tür görüyorum bu nizamda. Dönümlerce arazi, aynı tür ağaçlarla
kaplanıyor. Bir de buna, sanki bu ülkede yetişmiyormuş gibi, yol boylarına
dizilmek üzere yurtdışından getirilen ecnebi türler ekleniyor. Bu iklimin
sevdiği ağaçlar var, yollarda ve
arazilerde, aynı sıklıkta göremiyoruz bu türleri. Uzmanları, sadece
Ankara’da değil, bütün ülkedeki ağaçlandırmanın bu tekdüzeliğinden şikayetçi;
“Ormanın iyisi karışık orman, ağacın makbulü iklime uygun olandır” diyorlar.
Uzmanı dinlese nerelerde olurdu bu ülke.
Bu yıl kış ne
geliyor ne gidiyor. Bahar, yine de dalların ucundan uzattı başını. Ağaç dikme
mevsimi geldi ama birden sıfırın altına inip, 20 derecelere çıkan sıcaklıklar, fidan
dikme etkinliklerini etkiledi galiba. Bu yıl pek coşkulu değil. Daha da
gecikmeden çocuklarımızı fidanlarla fidanları, toprakla buluşturma zamanı. Yağmur
iyi yağdı, toprak, fidan bebekleri bekliyor.
İlki ziraat okulu
Dediğimiz gibi,
sadece Ankara’nın değil ülkenin sorunu doğru ağaçlandırma. Ancak Ankara’nın, bu
konuda pek bahanesi olamaz. Olmaması gerekir. Cumhuriyetin ilk okullarından
biri, ziraat üzerinedir; 1930 yılında açılan Ankara Yüksek Ziraat Okulu. 1933
tarihinde Yüksek Ziraat Enstitüsü, 1948 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi açılmıştır. Pek çok üniversitemizin ziraat fakültelerine de bu okul
öncülük etmiş, hatta fakültelerini kurmuştur. Bu şehirde, ‘yanlış ağaç dikimi’
diye bir şey konuşulabilir mi? Konuşuyoruz işte!
Ne tür ağaçlar
Ankara, akasyayı çok
seviyor. Akasya ve huş ağaçları, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ağaçlandırma
mücadelesinde, ön cephelerde yer almış. Çam türlerini sevdiği gibi iğdeyi,
keçiboynuzunu, kestaneyi, akağacı, meşe türlerini de sever Ankara. Meyve ağaçları, ağaçlandırmadan
sayılmadığı için burada saymayacağız ama yeri geldiğinde onları da bu
mücadeleye katmak gerekir. Meyvenin balı, biyolojik çeşitlenmeyi tatlandırabilir.
Burada iğne yapraklı ağaçlar ve akasya kadar önemli bir ağacın göz ardı
edilmesine şaşırıyoruz; meşe!
Cefakar meşe!
Meşe ağacı, çok
cefakar bir ağaçtır. Büyük bir yangından sonra hiçbir şey olmamış gibi
köklerinden nasıl onlarca uç verdiğini gözlerimle görmüşlüğüm var. Cefakar
olduğu kadar cömerttir. Çam ağaçları cimridir; dibinde başka bitki yetişmesine pek
izin vermez. Meşe ağacıysa hem toprağı sıkı tutar hem yaprakları gübre olur
toprağı besler hem de çok dayanıklıdır sert koşullara, yangınlara bile direnir.
Meşeyi, Ankara içinde neredeyse göremiyoruz. Diğer ağaçların da bir kısmı,
Ankara içinde numunelik sanki. Sorulsa uzmanı anlatırdı.
Nerede ziraat mühendisleri?
Yurt dışından ağaç geliyor Ankara’ya. Onca fidanlık, ziraat fakülteleri,
orman işletmeleri dururken Ankara’ya yabancı ağaçlar geliyor. Beşevler’e
dikilen palmiye ve hurma ağaçlarını
anımsıyorum. Eskişehir yolunda, feleği şaşıp,
kuruyan, zavallı ecnebi fidanları.
Ankara’nın, ne içindeki ne çevresindeki ağaçlandırma bölgelerinde, bir uzman
dokunuşu olduğunu hissetmek zor. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin, 20
binin üzerinde verdiği mezunlar, başka ülkelerde çalışmaya gitmiş galiba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder