13.08.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi
Otobüs durağını,
duvarı, görme engelli yoluna koymuşlar. Görme engelli vatandaşların
duraklardan, duvar içinden geçebilme yeteneği var demek. Üstüne park edenler
bunu biliyormuş, yeni anladım.
İnmeye kalksa
tutamazsın, çıkmaya kalksa çıkamaz. Bu da engellinin, adı gibi ‘engelli yolu’dur.
Bize engellinin, bu eğimden çıkabileni lazım efendi, yoksa otur oturduğun
yerde.
Engelsiz yolu bu
sefer, böyle “Kablo döşeyeceğim” diye bir ayak sığacak kadar kazmışlar. İçinde
bir adam. Engelli de değil, sapasağlam. Önüne baksana be adam!
Kaldırım var, yoldan
yürüyorum. Kendine kaldırım süsü verenler var, araba park etmesin diye
borulardan ibaret olanlar var. Eskiden işsiz adama “kaldırım mühendisi”
derlerdi. Bu kaldırımlarda yürüyebilmek sözcüğün gerçek anlamıyla kaldırım
mühendisliğidir.
Yağmur yağar,
Venedik romantizmi dolar içimize. Biz de mazgal, sırf bu keyfi yaşatmak için, ya
hiç yoktur ya da tıkanan, su biriktikten sonra açılır. Birikintileri yüzme
amacıyla kullanandan, havuz ücreti tahsil edilmez. Hizmetse hizmet!
Yön tabelası
kavşağın tam dibindedir. Kararsız kalan arabanın yarısı sağa, diğer yarısı sola
gider. İkisinden biri doğru yoldadır. Trafik uyarı tabelasıysa kent sakinlerine
duyulan sonsuz güvene işaret eder; ya yoktur ya da yanlış uyarır. Sola virajı,
sağa diye gösterebilir. Gelmişken tarlaya, mangal kurulur.
Yol yapılır, asfalt
dökülür, ortasına da bir elektrik direğiyle süslenir. Kamu malına zarar
vermekten zevk alırcasına bu direklere toslayanlar olur. Git, evinin duvarına
tosla, niye kamu direğine tosluyorsun kardeşim. Zaten elektriği de kesik, sana
ne zararı var?
“Kesik” demişken
elektriği zayıftır bu şehrin. Bir elektrik alamazsınız, soğuktur geceye karşı.
Dünyanın en karanlık şehirleri yarışmasına otomatikman kabul edilmiştir.
“Elektrik” dediniz mi kızgın insanların ışımasıyla karşılaşırsınız. Bu ışımayla
aydınlanır şehir.
Yaya yolları,
kaldırım da diyoruz ya, reklam tabelalarıyla çeşitlendirilmiştir. Daha iyi
görebilelim diye yolun tam ortasında oluyorlar. Şehrin ortasında yol kesiyorlar
alenen. Hatta İçişleri Bakanlığı’nın köşesindeki, bir de Atatürk Heykeli’nin
ağzını kapatıyor. Arabayla insanın farkı, sabrı olmalı. Bu arada hem çok gezenin
hem çok görenin daha iyi bildiğini inkar edemiyoruz.
Asansörle yürüyen
merdivenler, Ankara iklimini sevmez, o kadar masraf edip yap sen, çalışmazlar.
Hizmeti gölgelemek amaçlı bir direniş içindedirler. Özellikle işe gidiş, işten
çıkış saatlerinde, metro kuyusuna kendi ayağınızla iner, ciğer varsa çıkarsınız. Asansörlerle işbirliği
içindedirler. Niye yürümüyorsunuz oğlum, eyleminiz kime sizin!
Bir yere kazma
vurulmayagörsün. İlk kazan define mi ne buluyorsa artık, daha bitmez
kurcalanması. Duyan, kazmaya gelir. Her gelen bir şey buluyor ki arkası
kesilmez define avcılarının. Bir bütün halinde son görüşünüzdür orayı, çürük
kumaş gibi dikiş te tutmaz sonra. ‘Tadilat, tamirat’ın anlamı değiştirilmelidir
sözlüklerimizde.
Dar geldi, sığmadı.
Daha çok vardı sayacağımız. Özellikle şu kentin engellilere göre
düzenlenmesiyle ilgili yasadan sonra yeniden gözümüze batar oldu. Alışmışız demek
zamanla. Bir acemilik midir, nedir bilemedim. Düşünürken aklıma şöyle bir fikir
geldi önlem olarak:
Diyelim engelli
yolunu, kaldırımı yanlış yapanın, işçisinden müdürüne kadar, kafasına döşediği
döşemeyle vuralım. Tabela, direği sökmek zor olacağı için bu durumda, kafayı
direk ve tabelayla buluşturalım. Mazgala elini sıkıştıralım. İndirelim
çıkartalım asansörsüz, yürümeyen merdivenlerden. Çukur terbiyesi için evinin,
apartmanının önünü, her gün bizzat kendisine kazdıralım, uslanmayanı, çukura
itip, çıkaralım.
Yukarıdaki
acemilikler, 90 yaşındaki bir başkente yakışıyor mu? 90 yaşındaki bir
başkentte, hala bu kadar acemilik olur mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder