11 Ağustos 2013 Pazar

BAYRAMIN TADI TUZU


09.08.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi



Çocuklar, senin çocuk bayramlarının tadını bilsin istiyorsun. Çocukluğunun heyecanı, coşkusu olsun istiyorsun. Yaş aldıkça değerleniyor, şimdiki çocuklar “Ya hiç tanımadan büyürlerse?” diye bir kuruntu duruyor aklının köşebaşında. Katkısız, hormonsuz heyecan, “Güzel şeyler oluyor” coşkusu, bir kez olsun tanısınlar hayatlarında. Bir kez tanışsa yeter, her anne-babanın çocuklarına yaşatmak isteyeceği bir duygu, geleceğe güzel bir şey devreder. Ahtapot gibi her yanından sıkarak saran sanal dünyada, asla öğrenemeyeceği insanca bir şey. Böyle heyecan, böyle coşku, insana hastır, insanlığını hatırlar, saflığını çağırır zor zamanlarda.



İçimizden niye çıkardınız?

Yaşı ilerledikçe geçmişi övenlerden sanıyordum kendimi. “Nerede şimdi, kaybettik o eski bayramları” diyordum. “Çocukların günahı neydi aldık ellerinden, yaşayacakları en saf, en içten, en çocukluk duyguları” diyordum. Çocuklara niye diyorsun, babası kaybetmiş, anası kaybetmiş, onlar bulsunlar bir önce. Hesabını sorsunlar, “Niye çıkardınız bu duyguları  içimizden?” diye. Her şey yerli yerinde ama üzerini çöp düşünceler, duygularla örtmüşler, o yüzden görünmediğini fark ediyordum. Kaldırsak şu çöpü, eski saflıklar, dostluklar, komşuluklar çıksa altından, yaşadığına değse hayat. Olmaz mı? Olur.



Karamsarlığı atmak üzere

2 Nisan 1992’de yazmış ‘Başkentizm’ diye:



Bu yalnızlık bir karanlık

Gün ağardıkça da bitmiyor

Bu ne biçim bayram günü

Dönüşü yok Ankaralık



Başkentimiz bir hastalık



Nasıl karartmışsa içini, dayaktan beter etmiş Ankara’yı da bayramını da Can Yücel. Bir zaman ben de öyleydim ama artık bu satırlardaki karamsarlığı taşımıyor, atmak üzere Ankara.



Hatamızdan dönüyor muyuz?

Zor günlerden geçişi bitmeyen bir ülkeyiz. Bazı bayramlarımızdan soğuyor bazılarından uzaklaşıyoruz. İnsandan soğumak, insanlardan uzaklaşmak demektir bayramdan soğumak, bayramdan uzaklaşmak. Bizim millette iğreti durur bu don, kalabalığı, onun içine kaynamayı sever tabiatımız. Orada bulur kendini, orada ‘biz’ oluruz. 

Ümitlerim artıyor, eski bayramların ucunu görür gibi oluyorum. Tatile kaçmıyoruz hemen, yeniden önce anamızın, babamızın, büyüklerimizin ellerini öpmeye, kardeşimiz, arkadaşımızla bayramlaşmaya başladık. Hacivat-Karagöz, yeniden bayram eğlencelerinin en güzel atışmalı çifti. Bayram alışverişinde kalabalık oluyor çarşı yeniden. Belki biraz biçim değişiyor ama en büyük hatalarımızın birinden dönüyormuşuz gibi geliyor. Aynı dönüşü, milli bayramlarımız için de görmeyi diliyoruz.



Tadı tuzu bu ses

İyi bir Ramazan geçirdi Ankara. Birkaç siyasinin bazılarına miting muamelesi yapması dışında, çok kalabalık iftarlar, beraber sahurlar yapıldı. Kalabalık olduk, yan yana oturduk. Şimdi bayramına geldi sıra.



Aynı kalabalık, yan yana, bayramı kutluyoruz beraber. Bayramda, beraberliğin sazı kulağa hoş geliyor, ayırıcılığın değil. Bayramın tadı tuzu, bu sazın sesidir, çocukluğumuzun heyecanı, coşkusu, bu sesle beslenir. Geleceği ümitle dolduran en güzel nağmeler, işte bu sazın sesinde titrer.


Hep beraber nice güzellerini görmek üzere büyüklerin Ramazan, çocukların Şeker Bayramı kutluyorum.

Hiç yorum yok: