09.08.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi
Çocuklar, senin
çocuk bayramlarının tadını bilsin istiyorsun. Çocukluğunun heyecanı, coşkusu
olsun istiyorsun. Yaş aldıkça değerleniyor, şimdiki çocuklar “Ya hiç tanımadan
büyürlerse?” diye bir kuruntu duruyor aklının köşebaşında. Katkısız, hormonsuz
heyecan, “Güzel şeyler oluyor” coşkusu, bir kez olsun tanısınlar hayatlarında.
Bir kez tanışsa yeter, her anne-babanın çocuklarına yaşatmak isteyeceği bir
duygu, geleceğe güzel bir şey devreder. Ahtapot gibi her yanından sıkarak saran
sanal dünyada, asla öğrenemeyeceği insanca bir şey. Böyle heyecan, böyle coşku,
insana hastır, insanlığını hatırlar, saflığını çağırır zor zamanlarda.
İçimizden niye çıkardınız?
Yaşı ilerledikçe
geçmişi övenlerden sanıyordum kendimi. “Nerede şimdi, kaybettik o eski
bayramları” diyordum. “Çocukların günahı neydi aldık ellerinden, yaşayacakları
en saf, en içten, en çocukluk duyguları” diyordum. Çocuklara niye diyorsun,
babası kaybetmiş, anası kaybetmiş, onlar bulsunlar bir önce. Hesabını
sorsunlar, “Niye çıkardınız bu duyguları
içimizden?” diye. Her şey yerli yerinde ama üzerini çöp düşünceler,
duygularla örtmüşler, o yüzden görünmediğini fark ediyordum. Kaldırsak şu çöpü,
eski saflıklar, dostluklar, komşuluklar çıksa altından, yaşadığına değse hayat.
Olmaz mı? Olur.
Karamsarlığı atmak üzere
2 Nisan 1992’de
yazmış ‘Başkentizm’ diye:
Bu yalnızlık bir
karanlık
Gün ağardıkça da
bitmiyor
Bu ne biçim bayram
günü
Dönüşü yok Ankaralık
Başkentimiz bir
hastalık
Nasıl karartmışsa
içini, dayaktan beter etmiş Ankara’yı da bayramını da Can Yücel. Bir zaman ben
de öyleydim ama artık bu satırlardaki karamsarlığı taşımıyor, atmak üzere
Ankara.
Hatamızdan dönüyor muyuz?
Zor günlerden geçişi
bitmeyen bir ülkeyiz. Bazı bayramlarımızdan soğuyor bazılarından uzaklaşıyoruz.
İnsandan soğumak, insanlardan uzaklaşmak demektir bayramdan soğumak, bayramdan
uzaklaşmak. Bizim millette iğreti durur bu don, kalabalığı, onun içine
kaynamayı sever tabiatımız. Orada bulur kendini, orada ‘biz’ oluruz.
Ümitlerim artıyor, eski bayramların ucunu görür gibi oluyorum. Tatile kaçmıyoruz hemen, yeniden önce anamızın, babamızın, büyüklerimizin ellerini öpmeye, kardeşimiz, arkadaşımızla bayramlaşmaya başladık. Hacivat-Karagöz, yeniden bayram eğlencelerinin en güzel atışmalı çifti. Bayram alışverişinde kalabalık oluyor çarşı yeniden. Belki biraz biçim değişiyor ama en büyük hatalarımızın birinden dönüyormuşuz gibi geliyor. Aynı dönüşü, milli bayramlarımız için de görmeyi diliyoruz.
Ümitlerim artıyor, eski bayramların ucunu görür gibi oluyorum. Tatile kaçmıyoruz hemen, yeniden önce anamızın, babamızın, büyüklerimizin ellerini öpmeye, kardeşimiz, arkadaşımızla bayramlaşmaya başladık. Hacivat-Karagöz, yeniden bayram eğlencelerinin en güzel atışmalı çifti. Bayram alışverişinde kalabalık oluyor çarşı yeniden. Belki biraz biçim değişiyor ama en büyük hatalarımızın birinden dönüyormuşuz gibi geliyor. Aynı dönüşü, milli bayramlarımız için de görmeyi diliyoruz.
Tadı tuzu bu ses
İyi bir Ramazan
geçirdi Ankara. Birkaç siyasinin bazılarına miting muamelesi yapması dışında,
çok kalabalık iftarlar, beraber sahurlar yapıldı. Kalabalık olduk, yan yana
oturduk. Şimdi bayramına geldi sıra.
Aynı kalabalık, yan
yana, bayramı kutluyoruz beraber. Bayramda, beraberliğin sazı kulağa hoş
geliyor, ayırıcılığın değil. Bayramın tadı tuzu, bu sazın sesidir,
çocukluğumuzun heyecanı, coşkusu, bu sesle beslenir. Geleceği ümitle dolduran
en güzel nağmeler, işte bu sazın sesinde titrer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder