03.01.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi
Kanuni Sultan
Süleyman, hem iç hem dış giyiminde tercih edermiş. Yeşil tonlu sof severmiş. İnceliği,
yumuşaklığı ve parlaklığıyla ünlü, sadece Ankara’da üretilen has bir kumaş.
Padişahların, imparatorların, prenseslerin, kraliçelerin kumaşı. Yaklaşık 370
yıl önce gelen Evliya Çelebi, Ankara için “Burası
sof yeridir. Bu sof da Engürü' ye(Ankara’ya) mahsustur. Yeryüzünde başka bir
yerde olmak ihtimali yoktur" der.
1800’lerin
ortalarında Ankara’dan kaçırılan keçilerle bu iş önce İngiltere’de yapılmak
istenmiş ancak Ankara tiftiği, Ankara’dan çıkınca tutmamış. Sonra Güney Afrika
ve Amerika Birleşik Devletleri’ne götürülmüş. Kalitesi tutmasa da Türkiye’de
kaybolmaya yüz tutan Ankara keçisi, yaban ellerde yaşıyor bugün.
İpek gibi
"Tiftik keçisi beyaz süt gibi olup, onun
gibi beyaz mahluk belki yoktur. Sof ipliği bunların yününden olur. Bu keçilerin
tüyünü makasla kırkarlarsa ipliği sertçe olur. Ama yolarlarsa Eyüp Peygamberin
ipeği gibi yumuşak olur... Kadın ve erkek herkesin işi softur” demiş Evliya
Çelebi Ankara için. 1835’lerde, binden fazla tezgah var; her evin avlusu tiftik
tezgahı neredeyse.
İpek hala dünyanın
en değerli kumaşlarından. İşte Ankara’nın da kendi ipeği varmış ama şimdi yok. 1838’lerde
ülkeye girmeye başlayan ucuz ithal fabrika mallarının üzerine 1880’lerde
keçileri de kaptırınca, sofunu ve en değerli ekonomik değerini kaybetmiş
Ankara.
Sadece sof mu?
Ankara, günümüze
kadar sadece sofunu değil, başka ülkede olsa marka olarak gözümüze sokacakları
daha pek çok ürününü de kaybetmiş. Üzümünü mesela. 11 çeşit diye biliyordum 17
çeşit olduğunu söyleyenleri duydum. 38 çeşit armudunu, her biri 300 gram tartan
elmalarını, ceviz kadar vişnelerini, yuva kavununu, Ayaş domatesini, balını,
tavşanını, kedisini, çiğdemini…
Tadınızı kaçıracağım
ama özü bozulmamış Ayaş domatesi, şu anda sadece Ayaş’ın Ilıca ve Akkaya
köylerinde yetişiyor. Onu da birkaç İstanbullu, daha biz görmeden, tarlada
kapatıyor. Yani efendim Ankara, hala markalarına sahip çıkmak için birbirine
bakarken başkaları yürüyüp, gidiyor. Ticaret erbabı, elindekinin kıymetini
bilmediği için markalarını kaybetmiş Ankara. Hala da bilemediği, her birini
dünya çapında ürüne dönüştüremediği için başkasından aldığını bize satmaktan
fazlasını yapamıyor.
Markalarını yaratmalı
Ankara’nın, firma
markaları gibi ürün markaları olması lazım. Sof gibi, üzüm gibi, bal gibi,
vişne gibi... Buna da Ankara’nın tüccarları bir araya gelerek karar vermeli,
plan yapmalı, ilgilenen firmalara hem maddi hem araştırma-geliştirme alanında destek
olmalılar. Ticaretin, kolları sıvayıp,
Ankara’nın yeni markalarını da yeniden yaratmaya girişmesi lazım.
Koca koca Ankara
firmaları dururken geçen hafta Kazan Belediyesi, sof kumaşı dokuma tezgahları
kurdu ve üretime başladı. En azından tarihine ve kültürüne sahip çıktı
Kazanlılar. Ayrıca ipek hala değerliyse sofun neyi eksik de satılmasın? Teknoloji de gelişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder