4 Kasım 2014 Salı

ŞOK ÖĞRETİSİ (DOKTRİNİ) GİBİ



04.11.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

1950’lerin ortalarında CIA’da, yani Amerika Birleşik Devletleri’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nda, birkaç CIA görevlisi, insan zihnini silip, yeniden oluşturmak gibi işlerle uğraşıyor. Yardımlarına Doktor Ewen Cameron adlı bir psikiyatr yetişiyor. Doktor Cameron, insan algısını yönlendirme ve direnci kırmaya yönelik yöntemleriyle CIA’nın nazikçesi KUBARK-Karşı İstihbarat Sorgulamasıadlı işkence elkitabına büyük katkılar sağlıyor. Teknik, ‘tamamen şok yaratmak’, ‘şoku yoğunlaştırmak’ ve ‘şoku devam ettirmek’ üzerine kurulu.



“Şok tedavisi”

Şikago (Chicago) Üniversitesi ekonomi profesörlerinden Profesör Milton Friedman’, ‘Şikago Okuluadıyla kapitalizmin, bugün tartışılmaya başlamış, ‘yeni liberalizm (neoliberalizm) denen ekonomi kuramını oluşturuyor. Kuram, Dr. Cameron’un ‘şok öğretisini’ tam olarak taklit ederek, aynı etkiyi kitlesel ölçüde, devletler, milletler üzerinde gerçekleştirmeye çalışıyor. Devletlerin işleyişini istenilen hale getirmek, milletlerin algısını saptırmak, direnci kırmak üzerine kurulu yöntemler geliştiriyor.



Yöntemin özü, ‘şok etmek’ üzerine kurulu. Friedman, 1973’de Şili de darbe yapan General Augusto Pinochet’nin danışmanı olarak tekniğini uygulama fırsatı buluyordu. Darbe şokundaki ülkede, ekonomide vergi indirimi, serbest ticaret, özelleştirmeler, kamu kurum ve kuruluşlarının ve hizmetlerin özelleştirilmesi, sosyal harcamalarda kesintiler, devlet okullarının özel sektöre devredilmesi, toplu özelleştirmeler, eksiksiz serbest ticaret, bütün vergi dilimlerinde yüzde 15’lik artış gibi taleplerle devletin ‘dramatik bir biçimde’ küçültülmesini öneriyordu. Ama bütün bunların ‘hızla, ‘anidenve ‘art ardayapılması gerekiyordu. Yöntemine de ‘şok tedavisidiyordu.



Şokun süresi de var

Dünyanın herhangi bir yerinde ekonomik kriz, sel felaketi, deprem gibi ağır sarsıntı dönemlerinde Şikago Üniversitesi’nin profesörleri, krizin etkilerine maruz kalan toplumun tekrar ‘varolan sistem’ egemenliğine girmeden ve ulusal kalkınma bilinci uyanmadan, hızla hareket edip, geriye dönüşü olmayan değişikliklerin hayata geçirilmesine çalışıyordu. Friedman, “İstediğimiz değişiklikleri gerçekleştirebilmek için yeni yönetimin ancak altı-dokuz ayı vardır, eğer bu dönemde fırsatları değerlendiremezse başka hiç değerlendiremez!” diyordu. Hızla, aniden, art arda...



Bütün bunların çok fazlası, Naomi Klein'ın ‘ŞOK DOKTRİNİ kitabında yer alıyor. Selim Özgül Türkçeleştirmiş. Ama biz, Ahmet Yıldırım’ın kitabı özetlediği internet sayfasında karşılaştık konuyla. Etrafımızda olan biten, farklı görünmeye başladı gözümüze.



Bizim şoklar

Gölcük ve Kaynaşlı Depremleri’nden sonra yaşadıklarımız aklımıza geldi. Şokun büyüğü, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi. 12 Eylül 1980’le başlayan sürecin, bazı kişilerde ve kurumlarda 34 yıldır bayağı içselleştirildiğini, hiç etkisini kaybetmeden uygulamaların devam ettiğini gördük. Bu döngü kırılamadığı için mi halkıyla devleti sık sık karşı karşıya geliyordu acaba? Halk, şokların sersemliğini atmakla meşgulken hak hukuk, birilerine hiç işlemiyor, devletin yapısı, onun aleyhine değişiyordu. Gelişmiş devletlerin bile baş etmekte zorlandığı bir politikayla uskumru gibi şoklanıyorduk!



Şoklanıyor, ‘gelişmekte olan ülkeler’ seviyesinden bir türlü ‘gelişmiş ülkeler’ seviyesine başımızı uzatamıyorduk. Uzatmaya kalkınca şoku yiyor, buzhane rafına yeniden uzanıyorduk.  Yerimizden kalkmaya yeltenmemiz bile en az 10 yılımızı alıyordu.



Hala öyle mi?
Hala öyle mi acaba? ‘Yeni Türkiye’ tanımlaması, bu kısırdöngüden çıkışı kapsıyor mu? Rant canavarının bütün dinçliğiyle savurduğu pençeler ve alabildiğine tekelleşen sektörler, ümidimizi kırıyor çünkü. Şoklar devam ediyor. Ve bu konuya dikkatle ilgimizi yönlendiren nedenlerden biri de Ankara’da bir birine eklemlenmiş gibi ardı ardına yaşadığımız gelişmelerdir. Hukuk tanımayan gelişmeler.

Hiç yorum yok: