31.10.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi
Doğaya
kafa tutulmaz. “Doğaya kafa tutulmaz”
diye cümle bile kurulmaz. Herkesi kendine güldürürsün. Ama hal hatır sorar gibi
sık kuruluyor bu memlekette, aynı sıklıkta felaketler yaşadığımız için.
Nefsimize kapılıp, doğaya kafayı tutuyor, sonra da günlerce nedeni bilinmez bir
şeyden bahseder gibi ekranları, sayfaları, ilk kez karşılaşıyormuş edasıyla
günlerce dolduruyoruz.
Savaş gibi
Soma’yı
içimizde soğutmadan Karaman’ın Ermenek’i yaktı ciğerimizi. 1 yılda en az 354 maden işçisi hayatını
kaybetmiş. 5 yılda inşaatlarda, bin 754 işçi. 2000-2012 yılları arasında 12 bin
686 işçiyi kazalara kurban vermişiz. Sel felaketleri, göçükler, depremler, trafik kazaları derken
topyekün savaşa girmiş ülke gibiyiz; savaşta daha az insan kaybetmezdik. Bu
manzara karşısında maddi kayıpların hesabını tutmaya utanıyor insan.
Kazanç,
insan hayatının önüne geçti çünkü. Son 20 yılda ayağını gazdan çekmeden çılgın
hızlara ulaştı kazanç hırsı. Hatta aldı
başını çoktan gitti, arkasından konuşuyoruz şu an.
10 liranın arkası daha
sağlam
İnsan
hayatı, bir maden maskesinden, birkaç kilo fazla çimento ve demirden, dere
yatağındaki evden daha ucuz. Bir asansörün tamir masrafı, 10 adamın hayatından daha
değerli. Yerel yönetimlerin ve resmi kurumların kar etmesi, toplumların düzeni
ve huzurundan daha önemli artık. 10 liralık banknot olsanız arkanız daha
sağlam; Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu, sizi korur çünkü!
Çığ gibi
“Tanıdıklarıma göz yumayım” diye diye bu
noktaya geldik. Artık baş döndürücü bir hızla gelişen olumsuzlukların önünde
duramıyoruz. Halı altına, oradan merdiven altına süpürdüğümüz hatalar, çöp
dağları gibi patlıyor birer birer. Hırs, doğaya ve topluma kafa tutarken, bir
çığ gibi üzerimizden geçiyor, içinde kayboluyoruz felaketlerin.
İnsan,
kendine değer verilmeyince değer oluşturmaz, olan değerleri tanımaz oluyor. Bunun
ucu tam kaçmış haline kaos, Türkçesi kargaşa deniyor.
Dere
yatağında, orman arazilerinde, üstelik bizzat devletin resmi kurumu TOKİ’nin de
katılımıyla yapılaşıyoruz.
Deprem
bölgesine, leblebi tozundan kolonları olan binalar yapıyoruz.
Köstebekler
bile korunaklı tüneller açıp, yuva kurarken köstebeğin girmeyeceği madenleri,
insanlara kazdırıyoruz. Trafikte ceza kesme hızımız, hiçbir zaman
bilinçlendirme hızımızla kıyaslanamaz. Hiç ama. Hatta kazaların önemli bir
kısmı da karayollarının ısrarla düzeltilmeyen kör noktalarında oluyor.
Medeniyet ince iş
İstediğin
kadar uzat bu listeyi. Sorun çözmekte, insani değerleri korumakta değil, herkes
kar etmekte var artık. Yeryüzü, Allah’ın yarattığı insana değil, insanın
yarattığı paraya tapıyor. Doğaya da o yüzden kafa tutabilme cesaretini
gösteriyor. Toplum kavramını bilmeyenlerin, cahil cesareti bu. İşyerini, bir
hamlede 301 kişiye mezar edip, özür bile dilemeden hala ihale peşinde
koşabilenlerin cesareti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder