1 Kasım 2014 Cumartesi

MERDİVEN ALTINA SÜPÜRÜLEN MEDENİYET



31.10.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Doğaya kafa tutulmaz. “Doğaya kafa tutulmaz” diye cümle bile kurulmaz. Herkesi kendine güldürürsün. Ama hal hatır sorar gibi sık kuruluyor bu memlekette, aynı sıklıkta felaketler yaşadığımız için. Nefsimize kapılıp, doğaya kafayı tutuyor, sonra da günlerce nedeni bilinmez bir şeyden bahseder gibi ekranları, sayfaları, ilk kez karşılaşıyormuş edasıyla günlerce dolduruyoruz.



Savaş gibi

Soma’yı içimizde soğutmadan Karaman’ın Ermenek’i yaktı ciğerimizi. 1 yılda en az 354 maden işçisi hayatını kaybetmiş. 5 yılda inşaatlarda, bin 754 işçi. 2000-2012 yılları arasında 12 bin 686 işçiyi kazalara kurban vermişiz. Sel felaketleri,  göçükler, depremler, trafik kazaları derken topyekün savaşa girmiş ülke gibiyiz; savaşta daha az insan kaybetmezdik. Bu manzara karşısında maddi kayıpların hesabını tutmaya utanıyor insan.



Kazanç, insan hayatının önüne geçti çünkü. Son 20 yılda ayağını gazdan çekmeden çılgın hızlara ulaştı kazanç hırsı. Hatta aldı başını çoktan gitti, arkasından konuşuyoruz şu an.



10 liranın arkası daha sağlam

İnsan hayatı, bir maden maskesinden, birkaç kilo fazla çimento ve demirden, dere yatağındaki evden daha ucuz. Bir asansörün tamir masrafı, 10 adamın hayatından daha değerli. Yerel yönetimlerin ve resmi kurumların kar etmesi, toplumların düzeni ve huzurundan daha önemli artık. 10 liralık banknot olsanız arkanız daha sağlam; Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu, sizi korur çünkü!



Çığ gibi

Tanıdıklarıma göz yumayım” diye diye bu noktaya geldik. Artık baş döndürücü bir hızla gelişen olumsuzlukların önünde duramıyoruz. Halı altına, oradan merdiven altına süpürdüğümüz hatalar, çöp dağları gibi patlıyor birer birer. Hırs, doğaya ve topluma kafa tutarken, bir çığ gibi üzerimizden geçiyor, içinde kayboluyoruz felaketlerin.



İnsan, kendine değer verilmeyince değer oluşturmaz, olan değerleri tanımaz oluyor. Bunun ucu tam kaçmış haline kaos, Türkçesi kargaşa deniyor.



Dere yatağında, orman arazilerinde, üstelik bizzat devletin resmi kurumu TOKİ’nin de katılımıyla yapılaşıyoruz.

Deprem bölgesine, leblebi tozundan kolonları olan binalar yapıyoruz.

Köstebekler bile korunaklı tüneller açıp, yuva kurarken köstebeğin girmeyeceği madenleri, insanlara kazdırıyoruz. Trafikte ceza kesme hızımız, hiçbir zaman bilinçlendirme hızımızla kıyaslanamaz. Hiç ama. Hatta kazaların önemli bir kısmı da karayollarının ısrarla düzeltilmeyen kör noktalarında oluyor.



Medeniyet ince iş

İstediğin kadar uzat bu listeyi. Sorun çözmekte, insani değerleri korumakta değil, herkes kar etmekte var artık. Yeryüzü, Allah’ın yarattığı insana değil, insanın yarattığı paraya tapıyor. Doğaya da o yüzden kafa tutabilme cesaretini gösteriyor. Toplum kavramını bilmeyenlerin, cahil cesareti bu. İşyerini, bir hamlede 301 kişiye mezar edip, özür bile dilemeden hala ihale peşinde koşabilenlerin cesareti.


Gelişmişlik, Gayrisafi Milli Hasıla rakamları kadar aynı paralelde yürüyen medeniyet kurma çabalarını da içerir. Medeniyet de cahil cesaretiyle oluşturulamayacak bir ince iştir vesselam.

Hiç yorum yok: