20 Temmuz 2016 Çarşamba

AKREP KÖŞEYE SIKIŞINCA



19.07.2016 Milliyet - Ankara Gazetesi

12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonraydı, öncesi varmış meğer, gözümüzün önünde gizliymiş gibi ama gayet aleni bir örgütlenme başladı. Başarılı, öncelikle ailevi durumu iyi öğrencileri hedefliyorlardı. Belli günlerde bir evde toplanılıyor, ikna toplantıları yapılıyordu. Dini tarikat olduğunu düşünüyorduk. Ancak günlük yaşamdaki rahatlıklarını görünce de hiç öyleymiş gibi değildi. Anlayamıyorduk ne tür bir yapılanma olduğunu. Hatta aklı havadayken bir gücün parçası olmak cazip gelir genç adama, kazançlı yanlarını sergileyerek de akıl çelmiyor değillerdi. Bizim bildiğimizi, devlet bilmiyor olamazdı.

Üniversite yılları
1984’de üniversiteye geldik; Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Basın-Yayın Yüksekokulu o zaman. Okulda varsa da pek etkili değillerdi herhalde, belirgin bir şeyle karşılaşmadık. Ancak Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi’nden bazı öğrenciler, hemen okulun arkasında 6 ay kaldığımız Cumhuriyet Yurdu’nda (şimdi adı A.Ü. Milli Piyango Kız Öğrenci Evi), kendilerini hissettiriyorlardı. Bir gece sabaha kadar sohbet ettik, sohbetin sonunda tamamen kestiler ilişkiyi. Selam bile vermediler sonraki günlerde. O yurttaki örgütlenmeyi, devlet bilmiyor olamazdı.

90’lar ve Hablemitoğlu
90’lara geldik, 1980’den sonra ülkenin yeniden karıştırılma yıllarıydı. İlk yarısı, olaylar, suikastler, Güneydoğu’nun kaynaması, faili meçhuller, Irak Savaşı derken çok hareketli geçti. Toplumu karşı karşıya getirecek ve kutuplaştıracak Gazi Olayları ve Sivas Katliamı, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Eşref Bitlis suikastleri bu dönemde yapılmıştı. Ekonomik krizlerse vakayi adiyeden sayılıyordu artık. İkinci yarısında, sokaktan çok Meclis hareketliydi. 28 Şubat 1997’de ‘post-modern’ tabir edilen darbeyle sonuçlandı süreç.

Mesut Yılmaz’a 55.Hükümet’i kurma görevi verildi, Bülent Ecevit Başbakan Yardımcısı’ydı. Fethullah Gülen’e yakın Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı kendisine ödül vermiş, önce reddettiği ödülü, kısa bir süre sonra gidip almıştı Ecevit. Aralık 2002’de suikaste uğrayarak hayatını kaybeden Necip Hablemitoğlu da ‘Köstebek’ kitabını hazırlıyordu o yıllarda. Ölümünden 3 ay sonra 2003’de yayımlanan kitapta, polis ve asker içindeki cemaat örgütlenmesi ele alınıyordu. Devlet, okuma yazma bilmiyor olamazdı.

Bel altı siyasetle tanıştık
2000’li yıllarda sadece polis içinde değil, askeriye, yargı, yüksek bürokrasi içinde ne kadar etkili oldukları açığa çıkmaya başladı. İş camiası ve siyasetteki etkilerini, söylemeye bile gerek yoktu. Çok işadamı hatta taşra esnafı batırıldı biat etmediği için, siyasete, bel altı şantaj girdi ilk defa. Sandıkta indirilemeyen, telegöz-telekulakla indirildi. Devlet, bizimle izliyordu.

Kırılma noktası
Resmi kurumlarda artık, kendinden olmayanın gözünün yaşına bakılmıyordu. Çok kişi liyakatine rağmen iftiralarla sahte kanıtlarla yerinden edildi, meslek hayatı bitti, karı koca ayrı yerlere sürülüp, aileler dağıtıldı. 2006 yılında nereden çıktıysa Fethullah Gülen’in, Amerika’dan sınırdışı edilmesi gündeme geldi. İş tatlıya bağlandı, arkasından Ergenekon, Balyoz gibi sayısız davalar, Gezi Olayları, 17-25 Aralık operasyonları geldi. Başbakan’ı, MİT Müsteşarı’nı almaya kadar uzandı iş. Kırılma noktası, MİT Müsteşarı’ydı. Ve devlet gördü... Ya da biz devleti yeni gördük sahnede.

Aktif savunma mıydı?
Geriye, Gülen’in sınırdışı edilmesinin gündeme geldiği 2006 ve sonrasına gidip, şöyle bir değerlendirme yapsak yanlış olur mu acaba: Sonraki davalar ve olaylar, ‘aktif savunma’ mıydı?
Evet güçlüydüler, 40 yıldır örgütleniyorlardı ama topyekün devleti ele geçirecek kadar da değildi. Cemaate karşı bir hazırlık mı vardı? Aktif savunmaya karşın üzerine gelmeye devam ediyor, bu kez bilmezlikten, görmezlikten ve duymazlıktan gelmiyordu devlet.
15-16 Temmuz darbe girişimiyle sivillerden Meclis’e kadar uzanan bir dehşet tablosu serildi önümüze. Durup dururken devletin en önemli kurumlarına, halka ve siyasetçilere ateş edildi, Cumhurbaşkanı, silahla bertaraf edilmeye çalışıldı. Sınırları cetvelle çizilen iskambil kağıdı devletlerdeki gibi sığ anlayış, kaba bir şiddetle sonuç alınmak istendi. 2016 yılında dünyanın 17’ci ekonomisine sahip bir ülkede, hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan darbe girişiminde bulunuldu, kaos yaratılmak istendi.
İntihar mıydı aslında?
Akrep, iyi saklanan, sessiz yaklaşan, tehdit hissedince derhal sokan bir hayvandır. Ancak köşeye sıkışıp, kurtulamayacağını anlayınca kendine sokar zehirli iğnesini. 15-16 Temmuz Darbesi’yle cemaat, intihar mı ediyordu aslında!

Hiç yorum yok: