16.12.2016 Milliyet - Ankara Gazetesi
Birbirimize
düşüp, kırana kadar mı? Her konuda ayrışır mı bir millet, hep kendi tarafı
haklı olabilir mi bir görüşün? Hele ki 15 Temmuz’da kıyısından döndüğümüz
uçurumdan sonra hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden ayrışmaya devam edebilir
mi? İçeride dışarıda kaç cephede saldırıları karşılamak zorundayken bir ülke,
nasıl bir kayıtsızlık, nasıl bir düşünce tembelliğidir bu? Birlik olmaktan
başka ikinci bir seçeneğimiz yokken şu anda, bu kadar gönüllü ayrışma yarışımız
akılları istop ettiriyor.
“İç savaşın eşiğinde”
Bakın
Amerika’nın Eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, Partilerüstü Siyaset Merkezi’nin
bir hafta önce Vaşington’da düzenlediği ‘Türk-Amerikan
İlişkilerinin Geleceği, İşbirliği Veya Hayal Kırıklığı’ başlıklı panelinde
ne dedi; “Türkiye bir iç savaşın
eşiğinde” dedi. Böyle geçmiş 60 yılından ders almayan, ayrışma heveslisi, hizip
müptelası milleti bulmuş demez mi?
Uzmanlık
alanı olduğu için iyi biliyor bu konuları, aynı zamanda paneli düzenleyenin de
katılanların da dünyayı bir ateş topuna çevirmek isteyenlerin de Avrupa’nın da
gelişmişlerin de altımızı oymakla meşgul komşularımızın da bir anlamda temennisini
seslendirmiş Edelman.
Aklı başımıza alalım
Bunlar
bize sataşıp duruyor, içimize kirli ellerini sokmaktan bir türlü kendilerini
alamıyor ama bizim vallahi düşmana ihtiyacımız yok; kendin pişir kendi ye
kültürümüzün bir yansıması olmalı, onu da aramızda halledebiliyoruz çok şükür. Yani
düşmanlı düşmansız rahat batıyor bize, ihtiyaç husulünde paslanmış ta olsa kendimiz
kuruyoruz hizip tezgahlarını.
Siyaset
ayrışması, denetim amaçlıdır ancak ülkenin, milletin çıkarı, kaderi söz
konusuysa birlik olunur. Bir milletin bir tarihi, bir hedefe yönlendirilmiş
eğitim sistemi, bir ekonomik hedefi, bir dış politikası, bir demokrasisi, bir
bağımsızlığı, bir devleti olur, farklı görüşler, o ortak hedefe ulaşmak için
çatışır. Bizdeyse herkes tuttuğu yerinden fili tarif eder, bir de ısrar eder. Ayrışma,
bölünme, dağılma pahasına... Çanakkale, Kurtuluş Savaşı gibi büyük savaşlara
kadar aklımız başımıza gelmez.
Kuyruğu kovalıyoruz
Yine
öyle bir zamanı mı zorluyoruz da Edelman kehanette bulunuyor acaba? Şehirlerimizin
ortasında bombalar patlıyor, patlatanla patlattırandan çok birbirimize
düşüyoruz dakikalar içinde,
Terörün
yuvasına gidiliyor, “Terör niye
bitirilemiyor?” diyen, “Niye gittik?”
demeye başlıyor,
Adamlar
devleti yıkmaya darbe yapıyor, engelleyip içeri alınca mağdur edebiyatı
başlıyor,
Dış
politika tek ses olmayı gerektirir, birbirinden uzak düşüncelerde geziniyor
mikrofonu bulan,
20
yıldır malından, mülkünden, canından edilen Türkmenler ile 2 yıldır bombardıman
altındaki Halepliler’in soykırıma dönüşen katliamında fikir birliği edemiyoruz,
Herkes
kendi fikrini demokrasi ve demokratik zannediyor, fikir gelişmeyince kendi
kuyruğunu kovalayıp yine kendiyle baş başa kalıyor.
Edelman’ın
rüyası için ne kadar uygun bir ortam değil mi?
Elin adamı avucunu
sıvazlıyor
29
Ekim öncesiydi, 28 Ekim’de, ‘Bu YürüyüşBeraber Yapılır’ başlıklı köşemizde, “Herkes,
durduğu yerden, kaç adım gerekiyorsa diğerine yaklaşacak. Ortak çıkarlarımızdır
söz konusu olan” demiştik. Gelişmiş ülkeler seviyesidir hedef.
Ancak
15 Temmuz’u idrak eden ve edemeyenler, hala bir karpuz gibi ikiye yarılmış
durumda. Herkes kendi yarısından oluşturmaya çalışıyor ama bu kadar keskinleşen
ayrışmadan, gelişmiş bir bütün yaratılabilir mi?
12 Eylül 1980 öncesi gibi ayrışmanın sınırlarını zorluyoruz. Ortak noktalarımız ve çıkarımız belli, olduğumuz yerde durarak geldiğimiz nokta da. Ortada buluşmak için adım atmak zorundayız, herkes kendine düşen adımı atmak zorunda. Elin adamı, ‘iç savaş’ diye avuçlarını sıvazlıyor yoksa.
12 Eylül 1980 öncesi gibi ayrışmanın sınırlarını zorluyoruz. Ortak noktalarımız ve çıkarımız belli, olduğumuz yerde durarak geldiğimiz nokta da. Ortada buluşmak için adım atmak zorundayız, herkes kendine düşen adımı atmak zorunda. Elin adamı, ‘iç savaş’ diye avuçlarını sıvazlıyor yoksa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder