17 Aralık 2016 Cumartesi

DAHA NE KADAR AYRIŞACAĞIZ?



16.12.2016 Milliyet - Ankara Gazetesi


Birbirimize düşüp, kırana kadar mı? Her konuda ayrışır mı bir millet, hep kendi tarafı haklı olabilir mi bir görüşün? Hele ki 15 Temmuz’da kıyısından döndüğümüz uçurumdan sonra hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden ayrışmaya devam edebilir mi? İçeride dışarıda kaç cephede saldırıları karşılamak zorundayken bir ülke, nasıl bir kayıtsızlık, nasıl bir düşünce tembelliğidir bu? Birlik olmaktan başka ikinci bir seçeneğimiz yokken şu anda, bu kadar gönüllü ayrışma yarışımız akılları istop ettiriyor.

“İç savaşın eşiğinde”
Bakın Amerika’nın Eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, Partilerüstü Siyaset Merkezi’nin bir hafta önce Vaşington’da düzenlediği ‘Türk-Amerikan İlişkilerinin Geleceği, İşbirliği Veya Hayal Kırıklığı’ başlıklı panelinde ne dedi; “Türkiye bir iç savaşın eşiğinde” dedi. Böyle geçmiş 60 yılından ders almayan, ayrışma heveslisi, hizip müptelası milleti bulmuş demez mi?

Uzmanlık alanı olduğu için iyi biliyor bu konuları, aynı zamanda paneli düzenleyenin de katılanların da dünyayı bir ateş topuna çevirmek isteyenlerin de Avrupa’nın da gelişmişlerin de altımızı oymakla meşgul komşularımızın da bir anlamda temennisini seslendirmiş Edelman.

Aklı başımıza alalım
Bunlar bize sataşıp duruyor, içimize kirli ellerini sokmaktan bir türlü kendilerini alamıyor ama bizim vallahi düşmana ihtiyacımız yok; kendin pişir kendi ye kültürümüzün bir yansıması olmalı, onu da aramızda halledebiliyoruz çok şükür. Yani düşmanlı düşmansız rahat batıyor bize, ihtiyaç husulünde paslanmış ta olsa kendimiz kuruyoruz hizip tezgahlarını.

Siyaset ayrışması, denetim amaçlıdır ancak ülkenin, milletin çıkarı, kaderi söz konusuysa birlik olunur. Bir milletin bir tarihi, bir hedefe yönlendirilmiş eğitim sistemi, bir ekonomik hedefi, bir dış politikası, bir demokrasisi, bir bağımsızlığı, bir devleti olur, farklı görüşler, o ortak hedefe ulaşmak için çatışır. Bizdeyse herkes tuttuğu yerinden fili tarif eder, bir de ısrar eder. Ayrışma, bölünme, dağılma pahasına... Çanakkale, Kurtuluş Savaşı gibi büyük savaşlara kadar aklımız başımıza gelmez.

Kuyruğu kovalıyoruz
Yine öyle bir zamanı mı zorluyoruz da Edelman kehanette bulunuyor acaba? Şehirlerimizin ortasında bombalar patlıyor, patlatanla patlattırandan çok birbirimize düşüyoruz dakikalar içinde,
Terörün yuvasına gidiliyor, “Terör niye bitirilemiyor?” diyen, “Niye gittik?” demeye başlıyor,
Adamlar devleti yıkmaya darbe yapıyor, engelleyip içeri alınca mağdur edebiyatı başlıyor,
Dış politika tek ses olmayı gerektirir, birbirinden uzak düşüncelerde geziniyor mikrofonu bulan,
20 yıldır malından, mülkünden, canından edilen Türkmenler ile 2 yıldır bombardıman altındaki Halepliler’in soykırıma dönüşen katliamında fikir birliği edemiyoruz,
Herkes kendi fikrini demokrasi ve demokratik zannediyor, fikir gelişmeyince kendi kuyruğunu kovalayıp yine kendiyle baş başa kalıyor.
Edelman’ın rüyası için ne kadar uygun bir ortam değil mi?

Elin adamı avucunu sıvazlıyor
29 Ekim öncesiydi, 28 Ekim’de, ‘Bu YürüyüşBeraber Yapılır’ başlıklı köşemizde, “Herkes, durduğu yerden, kaç adım gerekiyorsa diğerine yaklaşacak. Ortak çıkarlarımızdır söz konusu olan” demiştik. Gelişmiş ülkeler seviyesidir hedef.

Ancak 15 Temmuz’u idrak eden ve edemeyenler, hala bir karpuz gibi ikiye yarılmış durumda. Herkes kendi yarısından oluşturmaya çalışıyor ama bu kadar keskinleşen ayrışmadan, gelişmiş bir bütün yaratılabilir mi?

12 Eylül 1980 öncesi gibi ayrışmanın sınırlarını zorluyoruz. Ortak noktalarımız ve çıkarımız belli, olduğumuz yerde durarak geldiğimiz nokta da. Ortada buluşmak için adım atmak zorundayız, herkes kendine düşen adımı atmak zorunda. Elin adamı, ‘iç savaş’ diye avuçlarını sıvazlıyor yoksa.

Hiç yorum yok: