Çok bilmişlerin, örgütlü toplum olmayışımızdan yakındığı zamanlar. Gözünün üstünde kaşı olan dernek kurmuyor o zaman. Olanı da kahvehane gibi kullanıyor. İşte o zamanlarda Ankara’nın Çiğdem Mahallesi, ilk mahalle derneğini kuruyor; Çiğdemim Derneği. Çok bilmişler gibi sadece eleştirmek yerine, kendi sorunlarına sahip çıkıyor, koşullarını daha da iyileştirmek için yasaların ve güçlerinin elverdiği ölçüde çalışmaya başlıyorlar. Yıl 1996.
Çiğdemim bahanesiyle
Bu yıl 15 yaşına bastılar. 15 yıllık çabalarını, kağıt üstünde değil de çıplak gözle göstermek istediler. Yaptıklarınız ya da yapmak istedikleriniz karşılık bulmuyorsa ispat etme gereği duyarsınız. Mahalleliden karşılık bulsanız, destek olacak yerel yönetimler ve diğer resmi kurumlara, duyuramazsınız sesinizi. Gaza bassanız, olduğu yerde patinaj yapan lastiğe benzersiniz. Çiğdemim Derneği bahane olsun, ciddi bir sorunumuza değinelim.
Çabalıyor da çabalıyor
Ne yapıyor bu dernek? Önce çevresine sahip çıkıyor; atık pilleri, yağları, kağıtları, elektronik aletleri topluyor. Toplananları, depolarında gördüm. Yüzlerce ağaç dikiyor, yol kenarındaki ağaçların bakımını yapıyor. Kullanılmayan ilaçları toplayıp, sağlık ocağına veriyor. Kızılay’la kan bağışı günleri düzenliyor. Konserler verecek korolar oluşturuyor, halkoyunları, müzik aletleri, drama kurslarıyla gençlerin, yeteneklerini değerlendiriyor. İhtiyacı olan öğrencilere burslar veriyor. Mahalleliyi kaynaştıracak, komşuluk ilişkilerini güçlendirecek etkinliklere girişiyor. Geziler, panayırlar, seminerler bunlardan bazıları. 15 bin kitaplık bir kütüphanesi var. Hepsi kaplanmış, sınıflanmış, sıralanmış kitaplar. Gözümle gördüm, düzene inanamadım. İnternet sayfasında listesi var; Türkiye’nin bir yerinden aradığı kitabı bulamayan, başvurup, kitabın fotokopisine ulaşabiliyor. Köy okulları başta olmak üzere, birçok okul kütüphanesi çıkmış bu dernekten. İnşaat işleri dahil, işçi çalıştırarak değil, kendi üyeleriyle gerçekleştiriyor bütün çalışmalarını. Etkinlikleri buraya sığmıyor, devamını internet sayfasında bulabilirsiniz(*).
Bütün bu işleri, eski bir inşaat şantiyesinden kalan barakalarda gerçekleştiriyorlar. “Arazi sorunu olmayan Çiğdem’de, bir arsa versinler, binamızı, kendimiz yaparız” diyorlar. Medeni koşullarda, medeni bir dernek olmak istiyorlar.
İki tür STK
Yaklaşık 10 yıldır, iki lafımızdan biri ‘sivil toplum örgütü’ oldu. Yalnız bu ülkede iki tür sivil toplum örgütü oluştu: Birinin, icraatı yok ama sesi çok çıkıyor. En sahip çıkacağı sorunlardan başka her şeyle ilgileniyorlar. İkincisi; icraatı çok ama sesi duyulmayanlar. Kendinden kısık sesli sivil toplum örgütleri, rağbet görüyor. Çalışkanı ve gür seslisi, duyulmuyor bile. Ne bu?
Ne kalır geriye?
Türkiye’de, 88 bin dernek var. Hiç binlerce dernekle örgütlü bir topluma benziyor muyuz? Dilim varmıyor ama ‘örgütlü örgütsüzlük’ diyeceğim neredeyse. Bunca dernekle bırakın kalkınmayı, kalkınma taklaları atıyor olmamız lazımdı. Bütün tosladığı duvarlara ve bürokrasi engeline karşın, çalışmak ve çabalamaktaki hevesi kırılmayan Çiğdemim Derneği’ni, o yüzden konu etmek istedik; olacaksa böylesi örnek olsun diye.
88 binden Çiğdemimler’i çıkarsak ne kalır geriye?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder