16 Mayıs 2012 Çarşamba

TARIM TEKNOPARKI

15.05.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi

Yenilikçilik ve öncülük, yakışıyor Ankara’ya. Yarım yüzyıldan uzun bir zaman bozkırına gizlenmiş bu niteliği, bir-iki yıldır yeniden yeşeriyor aynı bozkırda. Özellikle son bir yılda ardı ardına gelen atılım ve gelişmeleri takip etmek zorlaşıyor bazen. 70 yıl toprakta yağmuru beklemiş bir tohum sabırsızlığıyla fışkırıyor düşünce ve girişimler. Zamanında bulmuş olsaydı suyu, kimbilir nasıl bir Ankara’da yaşıyor olurduk!

Geleceğin ihtiyacı
Nisan ayı başında çok ciddi bir adım atılmış, Ankara’nın 6 teknokenti bir araya gelerek ‘Ankara Teknokentleri Platformu’nu oluşturmuştu. Kendi ‘Bilişim Vadisi’ni oluşturmak için kendi adımını atma kararını, kendi arasında imzaladı Ankara. Kendisine yakışanı yaptı. Birkaç hafta sonra bir teknopark talebi daha geldi; ‘Agropark’ yani tarım teknoparkı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Ahmet Çolak, özünde bir tarım kenti olan Ankara’ya, ürünlerin kalitesini geliştirmek için bir tarım teknoparkı kurulmasını önerdi. Ülkenin de dünyanın da en ciddi ihtiyacıdır. Gelecek, tarım ve hayvancılığındır. En yetkin üniversiteleri, yetişmiş nitelikli uzmanları ve uygun coğrafyasıyla tabii ki Ankara’ya yakışacaktı tarımın teknoparkı.

Rant güveleri
Bu düşünce Ankara için yeni değil. 1925 yılında Atatürk Orman Çiftliği, sadece mesire yeri olarak kurulmamıştır. Diğer amacı da tarım ve hayvancılık alanında üretilen ürünlerin, kalitesini geliştirmektir. Kendi parasıyla aldığı ve geliştirdiği araziyi, 1937 yılında halkına bağışlarken bu amaç, iki şarttan biri olarak girmiştir Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetine. Şimdi ‘teknopark’ gibi güncel terimler kullansak ta aynı noktada yeniden buluşmuş oluyoruz kendisiyle. Oysa işlevinden uzaklaştırılan Çiftlik, bir yandan da rant güvelerinin kemirmesine kurban gidiyor günden güne.

Turşu surat markalaşmasın
‘Tarım Teknokenti’ önerisiyle aynı günlerde Ankaralı Genç İşadamları Derneği ANGİAD, ‘Fikri Haklar, Marka Tescili ve Markalaşmak’ konulu bir toplantı düzenlemişti. O toplantıda,  Ankara’nın coğrafi işareti olarak ‘Kalecik Karası Üzümü’ ve ‘Çubuk Turşusu’ dışında tescillenmiş bir ürünü olmadığı ortaya çıktı. Duyunca turşuya döndü suratım. ‘Turşu Suratlı Ankara Yazarları’ markalaşmazdı inşallah! 38 çeşit armudu, 10 çeşit üzümü, her biri 300 gram elması, ceviz gibi vişneleri, yuva kavunu, balı, keçisi, tavşanı varken hala Ayaş domatesi, Polatlı durum buğdayı, kedisi, takla güvercini, sevgi çiçeği, çiğdemi yaşarken turşu suratlı yazarları markalaşacaksa aşk olsundu!

Plan hazır, yapalım
“Daha önce Malatya’da hazırlanan projeye büyük katkı sunduk. Ancak oradaki proje çeşitli nedenlerle hayata geçirilemedi. Bizim fakülte olarak planımız hazır. Tek başımıza gerçekleştiremeyeceğimiz için ortak bir birliktelik sağlamak gerekiyor” dedi Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Ahmet Çolak hoca.

Ne duruyoruz? Çubuk’ta, Hayvancılık Organize Bölgesi, araştırma-geliştirme altyapısı hatta meslek okuluyla oluşturuluyor şu an. Plan hazırmış. Tarımınkini oluşturmak için bu önerinin, düşünülecek nesi var acaba?

Hiç yorum yok: