15.05.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Yenilikçilik ve
öncülük, yakışıyor Ankara’ya. Yarım yüzyıldan uzun bir zaman bozkırına
gizlenmiş bu niteliği, bir-iki yıldır yeniden yeşeriyor aynı bozkırda.
Özellikle son bir yılda ardı ardına gelen atılım ve gelişmeleri takip etmek zorlaşıyor
bazen. 70 yıl toprakta yağmuru beklemiş bir tohum sabırsızlığıyla fışkırıyor
düşünce ve girişimler. Zamanında bulmuş olsaydı suyu, kimbilir nasıl bir
Ankara’da yaşıyor olurduk!
Geleceğin ihtiyacı
Nisan ayı başında
çok ciddi bir adım atılmış, Ankara’nın 6 teknokenti bir araya gelerek ‘Ankara
Teknokentleri Platformu’nu oluşturmuştu. Kendi ‘Bilişim Vadisi’ni oluşturmak
için kendi adımını atma kararını, kendi arasında imzaladı Ankara. Kendisine
yakışanı yaptı. Birkaç hafta sonra bir teknopark talebi daha geldi; ‘Agropark’
yani tarım teknoparkı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı
Profesör Doktor Ahmet Çolak, özünde bir tarım kenti olan Ankara’ya, ürünlerin
kalitesini geliştirmek için bir tarım teknoparkı kurulmasını önerdi. Ülkenin de
dünyanın da en ciddi ihtiyacıdır. Gelecek, tarım ve hayvancılığındır. En yetkin üniversiteleri, yetişmiş nitelikli
uzmanları ve uygun coğrafyasıyla tabii ki Ankara’ya yakışacaktı tarımın
teknoparkı.
Rant güveleri
Bu düşünce Ankara
için yeni değil. 1925 yılında Atatürk Orman Çiftliği, sadece mesire yeri olarak
kurulmamıştır. Diğer amacı da tarım ve hayvancılık alanında üretilen ürünlerin,
kalitesini geliştirmektir. Kendi parasıyla aldığı ve geliştirdiği araziyi, 1937
yılında halkına bağışlarken bu amaç, iki şarttan biri olarak girmiştir Mustafa Kemal
Atatürk’ün vasiyetine. Şimdi ‘teknopark’ gibi güncel terimler kullansak ta aynı
noktada yeniden buluşmuş oluyoruz kendisiyle. Oysa işlevinden uzaklaştırılan
Çiftlik, bir yandan da rant güvelerinin kemirmesine kurban gidiyor günden güne.
Turşu surat markalaşmasın
‘Tarım Teknokenti’
önerisiyle aynı günlerde Ankaralı Genç İşadamları Derneği ANGİAD, ‘Fikri
Haklar, Marka Tescili ve Markalaşmak’ konulu bir toplantı düzenlemişti. O
toplantıda, Ankara’nın coğrafi işareti
olarak ‘Kalecik Karası Üzümü’ ve ‘Çubuk Turşusu’ dışında tescillenmiş bir ürünü
olmadığı ortaya çıktı. Duyunca turşuya döndü suratım. ‘Turşu Suratlı Ankara
Yazarları’ markalaşmazdı inşallah! 38 çeşit armudu, 10 çeşit üzümü, her biri
300 gram elması, ceviz gibi vişneleri, yuva kavunu, balı, keçisi, tavşanı
varken hala Ayaş domatesi, Polatlı durum buğdayı, kedisi, takla güvercini,
sevgi çiçeği, çiğdemi yaşarken turşu suratlı yazarları markalaşacaksa aşk olsundu!
Plan hazır, yapalım
“Daha önce
Malatya’da hazırlanan projeye büyük katkı sunduk. Ancak oradaki proje çeşitli
nedenlerle hayata geçirilemedi. Bizim fakülte olarak planımız hazır. Tek
başımıza gerçekleştiremeyeceğimiz için ortak bir birliktelik sağlamak gerekiyor”
dedi Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Ahmet Çolak
hoca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder