01.05.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
2003 yılında,
“Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordusudur” demişti Corç Soroz (George Soros).
Dünyanın en başarılı borsa spekülatörü, yani vurguncusu olarak tanıtılır
kendisi. Hayatta aklımıza gelmezdi ama her şeyi parasal değer olarak gören bu
adamın yakıştırması, tokat gibi indi suratımıza. “Vay efendim öyledir, öyle
değildir” tartışmalarına boğuldu ama bu tokadın acısı, benim suratımda hiç
soğumadı. Bizim için kutsal ‘Peygamber Ocağı’na, hiç bu gözle
bakmamıştık.
Kore’de ucuz Amerika’da pahalı
Pazarlama çağının tüccar
gözüyle bakıldığında, devlet ve ordu konusunda marka olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak Soroz’un tarifinden
alınmıştım. 1950’de dahil olduğumuz Kore Savaşı’nda, ABD Dışişleri Bakanı Con
Fostır Düllıs’ın (John Foster Dulles) sözleri yankılandı kulağımda; Türk
askerinin kendilerine maliyetinin, ‘23 sent’ olduğunu söylemişti. Amerika’nın
23 kuruşu… Bütçeyi savunayım derken düne kadar ordusunu bir maliyet kalemi
olarak görmeyen milletin, askerlerini harcamıştı.
Oysa aynı Amerika,
ülkemizden göçen akıllı beyinleri, binlerce dolar maaş ödeyerek çalıştırıyordu
şirketlerinde, üniversitelerinde. Soroz, “En iyi ihraç ürününüz aklınız” dese hoşuma
giderdi. Aklına sahip çıkmayan milletin, kendisine yaramayan çocuklarının başarılarıyla
övünme garabeti. Ümit veriyor, güven aşılıyor çünkü. “Sahip çıkılsa akıldan
yana eksiğimiz yok” diye düşünüyorsunuz.
Çıldırtma lisesi
O akla sahip
çıkılmadığını, çok acı bir örnekle bir kez daha öğrendik geçen hafta: En
başarılı 500 çocuğumuzun okuduğu Ankara Fen Lisesi, dökülüyordu. Üstünzekalı
500 çocuğumuzu, 1960’lardan kalma teknoloji ve koşullarda eğitmeye çalıştığımız
çıktı ortaya. Etüt odası olmayan, tavanı çökmüş müzik odalı, 1960’tan kalma
kimya ile elektrik kaçağı olan fizik laboratuarlı bir okul. Üstünzekalıyı, çıldırtma
merkezi!
Tespiti yapan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Yeteneklileri Araştırma Komisyonu. Komisyondan
da böylece haberdar oldum. 400 yüzyıl önce Hezarfen Ahmet Çelebi’yi, uçtu diye
cebine altın koyup, süren, 1936 yılında kendi parasıyla uçak yapan Nuri
Demirağ’ı, şirketiyle batıran milletin Meclisi, böyle bir komisyon mu kurmuştu?
Üstünşaşkın oldum!
Ne zamandır bu halde?
Bizim zamanımızda
F’sini bile aklımızdan geçirmeye cesaret edemediğimiz Ankara Fen Lisesi,
komisyonun ziyaretinden sonra hareketlenmiş. Yenileme çalışmaları başlamış. Ne
kadar zamandır bu durumda olduğunu düşündükçe tüylerim diken diken oluyor.
Böyle bir akıl israfı, ya cehaletle ya da kasıtla olur çünkü. İkisi de
birbirinden beter. Başka ülkelere göçmesi için, beyinlerimize yol veriyoruz
demektir. Bir de siyasi bir manevra çıkmaması için dua ediyorum bu ziyaret ve
gelişmelerin ardından.
Aklı törpüleyenin ihraç ürünü
Üstünzeka, kolay
bulunur bir şey değil. Titizlikle kollanacak elmas beyinler onlar. Yolumuzu
açacak çözümler, dünyada söz sahibi olma kudreti, onların kıvrımlarında gizli.
Yüzyıllar süren bu zeka israfı ve kıskançlığıyla kuyruğumuzu kovalamaktan
yorulduk. Kıymayalım artık, akıl, bizim aklımız.
Yoksa biz,
üstünzekalı çocukları bir araya toplayıp, zekanın ‘üstün’ kısmını törpüleme
okullarına mı tıkıyoruz? Zekaya, deli gömleğinden okul forması iyi mi? Törpü
işlemeyeni de olabildiğince uzak ülkelere postalayıp, kurtuluyoruz. Aklına
sahip çıkmayan, kendi buluşlarını üretmeyen ülkenin, ihraç ürünü de askeri zekası
ve canı oluyormuş demek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder