16.11.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
2 yıldır sürüyor,
üçüncü yıla kaldı. “Bu çalışma tarzı ve hızıyla 5’i de görür, 10’u da” diyor
Kale sakinleri. Herkes barut fıçısı gibi. Kızgınlığı, alayla şakalara
karıştırarak ağlanacak haline gülmeye çalışıyorlar sorulduğunda. Altyapı
çalışmaları öyle bir hale getirilip, bırakılmış ki bitmediği gibi bir kışı daha
haram edecek cümlesine. Hatta kışa kalmadan, şimdiden ediyor. Sokağından,
mahallesinden nefret etmiş, sorumlusuna, iletmem için selam söylüyorlar!
Altyapı çalışmaları
durmuştu, son halini görmeye anca fırsat oldu. Nereden çıktığını anlayamadığım,
iki kol halinde su akıntısı karşıladı Kale Kapısı’nda bizi. Üstünden atlaya
seke yürüdük içeri. Duvarlarda, çatılarda inşaat işçileri, tadilat yapıyor,
sokakta, hiçbir güvenlik önlemi almadan harıl harıl çalışıyordu. Anlayamadık; altyapı
dururken niye üste geçilmişti?
Tehlikeli, tozlu, önlemsiz işler
Kale Kapısı’ndan
girince sağda takıcı Özcan Gümüş var. Sormak için kapısına yöneldim. Çatıyı
onaran ve hiçbir önlem almayan çalışkan işçilerimizin yonttuğu tahta parçası, “takk”
önüme düştü. Yukarı doğru seslendim “Hoop hemşerim, aşağıda insan evladı var!”
İnsan evladına değer veren böyle çalışırmış gibi... Adam tınmadı bile. Savrulan
tozlar, hep dükkanların, evlerin içinde.
Tahtadan dersimi
aldım, girmedim dükkana. Kafamın sağlamlığından şüphe ettiğim için, çıkarken tepesinde kiremitler seksin istemedim.
Karşıdan, Kale’yi
gezmeye getirilmiş bir öğrenci kalabalığı göründü. Yerler çamur, havalar
tahtalı, duvarlarda, çatılarda, kendini tadilata
adamış inşaat işçileri arasından geçip, gittiler. Çok şükür sağlimen!.. Bu
çocukların, bir daha Kale’ye gelmek isteyeceğini sanmıyorum.
İçeri doğru yürüdüm
macera dolu sokaktan. Hala kablolar sarkıyor tepemizde. Bu yılda mı alınamamıştı
yeraltına? “Elektriği aldılar, bunlar telefon kablosu” dediler. Doğalgazı bağlamadan, telefon kablolarını yeraltına
almadan üstü kapatılmıştı kanalların. Yine açılacak yani. Ufukta yine toz,
toprak, çamur günleri görünüyordu.
Fareli kuralsız, alengirli Kale
6 metrede bir rögar
kapağı, esnafın aklını yoruyordu. Bu kapaklardan sonra fareler çıkmaya
başlamış. Sabahları çok oluyormuş. Kapakla ilgisini bilmem ama çare diye kedi
beslemeye başlamış esnaf, insandan kaçmayan farelere karşı!
Belli saatler
arasında Kale içine araç trafiği yasaklanmıştı. Stadyum otoparkı gibi giren
çıkan belli değildi o gün. İnşaat çalışmasına malzeme taşıyan araçlar hadi
neyse ama gelen geçiyordu sokaklarda.
Kılıfların gözlediği beceriksizlik
Kale Kapısı’ndan 10
metre içeriye, ters yönlere bakan 2 güvenlik kamerası konmuştu. Konmasından 1
ay sonra içleri sökülmüş, götürülmüş. Şahit olduk; kılıfları gözlüyordu
güvenliği!
Yine girişte tarihi
eser olduğunu herkesin iyi bildiği iki bina yıkılmış, sıfırdan inşaatına başlanmıştı.
“Yıllardır evimin bir penceresi var, onu kapıya çeviremedim, burada binayı
değiştiriyorlar” serzenişi geliyor. ‘Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma’ adlı
bir Kurul var, ondan kaçmaz diye biliyoruz.
Anadolu
Medeniyetleri Müzesi önündeki yolu ve kaldırımları düzenleyen müteahhit “kaçmış”
diyorlar. Kaçıncı müteahhit kaçan? Yol ve çevresi, öylece yarım ve harap
kalmış. Kale’nin şansı; beceriksiz müteahhitlere denk geliyor.
Fotoğraflar: Şenay Güner (Milliyet Ankara Gazetesi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder