11.12.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Türkiye, derinden
gelen, yeni bir dönüşüm süreci yaşıyor. Dünyadaki dönüşümle eş zamanlı, gecikmiş
bir dönüşüm bizimki. Yeni doğmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüme çağı, İkinci
Dünya Savaşı’yla kesintiye uğramıştı. 60 yıldır ‘siyaset’ diye birbirimizi yediğimiz için, bu kesintiyi
devam ettirmiş olduk. Bedenimiz serpilemedi,
ilerlemiş yaşımıza rağmen güdük çocuk görüntümüzden kurtulamadık. İçinde, binlerce
yaşında devlet birikimi olan bir çocuk. Yeni
dünyada, birikimini, yaşını ve görüntüsünü denk düşürmek, kurulan yeni masaya, hazırlıklı
oturmak istiyor Türkiye. Bu yüzden sadece belli çevreleri değil, devleti de
milleti de kapsayan topyekün bir dönüşüm sürecine kalkışıyor. Bu süreçteki
gelişmeleri eksik yorumlayanlar, dönüşümü, kendi bildiğine, işine geldiğine uydurmaya çalışıyor. Birbirine düğümlenmiş ayakkabı
bağları gibi, dönüşümün ayağına dolanıyorlar.
Tıkalı kulaklar, eski alışkanlıklar
Cetveli alıp,
tahtaya geçtik ama dünyanın sırrını vermek için değil. Basit ve bir türlü düzelmeyen
aksaklıkların, yöneticilerin tek yönlü iletişim anlayışıyla bir ilgisi olduğu fikrine kapıldık. Sürekli anlatan ama hiç sizi
dinlemeyen biriyle sohbet etmeye benziyor. 5 milyonluk Ankara, bütün
yılgınlığına karşın ses vermeye devam ediyor, bir ümit duyulmasını bekliyor.
Yarım yüzyılı aşkındır tıkalı kulaklar, alışkanlığından vazgeçemiyor, böyle gelmişi
böyle götürme niyetinde görünüyor.
Kulaklar tıkalı
olduğu için, tarihi dokusunu, Cumhuriyet’in genç yapılarını bile koruyamadan
acımasızca bozduk, yok ettik bu şehirde.
Bırakın ilçeleri, köyleri, 21’inci yüzyıla altyapı eksikleriyle girmeyi
başarmış bir başkentte yaşadık. Yetersiz ulaşım olanakları nedeniyle ne
kendisine ne ülkesine ne de dünyaya açıktı Ankara. Planlama, yatırım ve düzen geciktiği
için ‘gecekonduların başkenti’ydik birkaç yıl öncesine kadar. Yatırımlar, başkente
değil, İstanbul’a yakıştırılıyordu. Can veren insanları uzaklaştırdığımız için
günlük yaşam, kansızlıktan benzi solmuş birinin halsizliğiyle akıyordu sokak
damarlarında. Onca yıl bir başkent, kent olmamaya çalıştı adeta.
Dönüşümün koşulları
Şimdi yeni bir
dönüşüm fırsatı doğdu ve bu treni kaçırmasına asla izin vermemeli Ankaralılar.
Kırık, dökük kaldırımları, kazılıp,
bırakılmış çamur deryası yolları, adam yutan çukurları, engelliye engel
sokakları, susuz ve elektriksiz
mahalleleri aşmalı artık Ankara. Ülkeye ve dünyaya kolay ulaşmalı, kent
içinde uzak semt kalmamalı. Ulaşım ihtiyacı, listeden silinmeli. Gecesi, gün
gibi aydınlık olmalı, sokaklar, gece 10 dedi mi boşalmamalı. Beklenenin
aksine Valisi’ni bile karanlıktan şikayet
edecek hale getirmemeli. Şehir
merkezlerinden semt merkezlerine ulaşım, 24 saat sürmeli. Geçici değil, turizm,
küçük ve büyük ölçekli sanayi, tarım ve hayvancılıkta, geleceğe yönelik
stratejik yatırımlar yapılmalı. Bunca üniversitesi, birikimi ve altyapısıyla
Bilişim Vadisi’ni, söke söke almalı. Bir Ankara markası Atatürk Orman
Çiftliği’ni korumalı, markasını, yemyeşil geleceğe taşımalı. Anacığı Ankara Kalesi’ni,
tedavi edeyim derken esnafıyla beraber yıkmamalı. Say say bitiremem. Bunca lafı
şuncağız uyarı için ettim:
Dönüşümün yöneticileri dikkat
Dünya, Türkiye ve
Ankara, bir dönüşüm sürecine girdi. Bu süreç, şirket idarecisinden, odalardan,
sivil toplum örgütlerinden, yerel yöneticilere, hatta devlet büyüklerine kadar uzayan
bir düşünce dönüşümü de gerektiriyor. Eski tarzla yürümez bu dönüşüm. Toplumda
da olumlu bir izlenim ve beklenti yaratacak yöneticiler dönemi. Özellikle
Ankara’nın ileri gelenleri toplanıp, bu sürecin yürümesine katkıda bulunacak
planları yapmalı, öncelikler belirlemeli, süreci kolaylaştıracak kararlar
almalı. Yöneticinin, bu süreci kavrayanı görevlendirilmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder