20 Kasım 2013 Çarşamba

HÜSRAN KALE’Sİ

19.11.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi
 

Yine mahcup olduk. Yine hoşça vaktin çoğunu, açıklamalarla geçirdik. Çok sık hatta hep mahcup oluyoruz Ankara Kalesi’nde. Kale ve çevresi, bir türlü ciddiyetle toparlanamadığı için ona sahip çıkmak isteyenler, hep mahcup oluyor. Dünyanın, içinde hala yaşamın sürdüğü en güzel birkaç kalesinden biri olan Ankara Kale’siyle övünemiyor, üstüne mahcup oluyoruz. Kapısına, “Turistler Kale’ye Giremez” diye yazsak yerdir. Ya da Ulus’la Samanpazarı girişindeki yön tabelalarını, “Hüsran Kale’si” diye değiştirebiliriz.



Ulucanlar’da karmaşık duygular

Haftasonu, şehir dışından misafirlerimiz vardı. Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ni merak ediyorlarmış, önce orayı gezdik. Hem bizim konuklarımız hem diğer ziyaretçilerin ağzından sık sık “Çok kötü oldum” cümlesi yansıdı kulağımıza. Bu müzenin eski salaşlığı daha fazla korunmalıydı ancak yine de her gezen üzerinde derin etkiler bırakmayı başarıyor bu haliyle bile. Yaşananlara üzüldü, müzedense memnun ayrıldı konuklarımız. Hemen mutlaka kimleri getireceklerini saymaya başladılar çıkışta. Yüzümüzün akıyla çıktık gezinin bu kısmından.



Hoplamalı zıplamalı yollar

Ankara Kalesi’ne yöneldik. Çok şikayetçiyiz ama Kale ve çevresine, uzun yıllardır uğramamış ya da hiç görmemiş konuklarımız olursa mutlaka görsünler istiyoruz. Samanpazarı girişinde kötü bir karşılama oldu; girişten kilitlendi trafik. Yollar, kazılmış, kaba toprağı yine üzerine atılarak kapatılmış, lunapark gibi, hoplamalı zıplamalı. Ankara’nın göbeği en turistik yerine, yarı şehir yarı köy yolu olmuş.  Geçmişi unutmayalım diye herhalde. Köyle kentin farkını, ilk yağmurda, aynı anda kıyaslamak mümkün olacak.



Kale kapısında indik, bu çift karakterli yollardan sokaklara daldık. Seke seke sek sek oynar gibi, atletik kabiliyetimiz ölçüsünde gezmeye koyulduk. Sokaklar kalabalık, kafeler, bazı lokantalar doluydu. Helal olsun. Belediye, hepsine teşekkür etmeli, birer plaketle ödüllendirmeli azim ve sabırlarından dolayı. Daha kötü günler için teşvik edici olur!



Duvardibi turistleri!

Daracık sokaklarda, bunca kalabalık içinde, bizi duvar diplerinde kıstıran arabalar geçiyordu. Ankara söyleşilerimizde anlatıyorlardı da gözümün önüne getiremiyordum. Örneğin şimdiki Talatpaşa Bulvarı, bir at arabası geçecek genişlikteymiş. Araba gelince duvara dizilirmiş ahali. Talatpaşa, bulvar oldu ama Kale, nedense rahatsızlık verecek konularda tüm özgünlüğünü koruyor hala. Misafirlerimiz, özensizliğin başsemtine katlandılar adeta.



Tuvalet yassah hemşerim!

Bir korkum daha vardı, çok şükür oturduğumuz kafeye kadar sesleri çıkmadı o konuda. Tuvaletin yerini soracaklar diye ödüm koptu! “Efendim böyle tarihi bir yerin içinde ne kadar ayıp!” derim diye hazırlamıştım kendimi. Bir başka tabelayla da bu işi çözeriz diye düşündüm; “Kale’de Tuvalete Gitmek Yasaktır!



Üzülmeden inilmiyor eteklerine

Uzun zamandır görmeyenler ve hiç görmeyenler, sözbirliği etmişçesine Kale’de olmaktan duydukları memnuniyeti paylaştılar bizimle. Ankara’ya geldiklerinde akıllarına bile gelmiyormuş Kale. Tarihi havanın içinde, dokuya uygun kafeler, dükkanlar, lokantalar çok hoşlarına gitti. Hele manzara… Nezaketlerini bozmadan, bizim şikayet ettiğimiz şeyleri, bize şikayet ettiler. Bir efkarlandım…
Ümitlendikçe kursağımıza diziliyor, hiç yapılmaması gereken yapılabiliyor, bir yapılan bütün yapılanları süpürüp, savurabiliyor. Ankara’nın sığınacak bir Kale’si var ama Hüsran Kale’si olmuş; her defasında üzülüp, efkarlanmadan eteklerine inilmiyor.

Hiç yorum yok: