28.10.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi
Bir
devlet idaresi hor kullanılıyorsa neyle yönetilseniz fark etmez. Halkını
gözetmiyor, onları bir arada tutamıyorsa
kraliyet olmuş, padişahlık olmuş, diktatörlük olmuş, dini idare olmuş,
cumhuriyet olmuş fark etmez. İnsana yaşaması zor olur o topraklar. Birliğin,
beraberliğin olmadığı devletin, milleti de olmaz. Milletsiz devlet, üflenmiş
sabun köpüğüdür, ilk müdahalede patlar, yokolur.
Osmanlı pastası
Osmanlı
İmparatorluğu, 620 yıl hüküm sürdü. Ancak hor kullanılan devlet eskidi, yoruldu,
pastasına sahip çıkamadı. Sansarların sofrası oldu sonunda. Başlangıçta
İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan İtilaf Devletleri’ne, pastanın kokusunu
alan katılmaya başladı. 30 Ekim 1918 gecesi, pastayı paylaşma anlaşması
diyebileceğimiz Mondoros Mütarekesi yani ateşkes anlaşması imzalandı. Pasta,
Osmanlı İmparatorluğu.
Bütün
egemenlik yetkilerini devrediyor, ülkenin işgal anlaşmasını imzalıyordu
imparatorluk. Ve ertesi gün İstanbul basını, “Savaş ihtimali ortadan kalktı” diye seviniyordu padişahları gibi. 10
Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’yla da idarenin tükenmişliği, alenen
mühürlenmiş oluyordu.
Sancıları uzun süren doğum
19 Mayıs 1919’da Samsun’da sahneye çıkan Mustafa Kemal
ve arkadaşları, 1920 sonbaharında Sarıkamış, Kars ve Gümrü'nün kurtarılışıyla
başlayıp, 26 Ağustos-9 Eylül 1922 arasındaki Büyük Taarruz’la biten hayati
savaşlar dizisi ardından
29 Ekim 1923’de
Cumhuriyet’i kuruyor. 1700’lerin sonlarında düzenli ordu Nizam-ı Cedid’le
başlayan, Birinci ve İkinci Meşrutiyet’le devam eden doğum sancıları sonucunu
veriyor, idare biçimi cumhuriyet olan yeni devlet, Türkiye Cumhuriyeti doğuyor.
Yeni
devlette, yönetmek için padişah çocuğu olmak gerekmiyor. Memleketin akıllısı,
en ücra köyüne kadar neredeyse oradan çıkıp, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan dahil
her şey olabiliyor. Artık halk, ülkesini idare edebiliyor. Başkent, güvensiz
İstanbul’dan Ankara’ya kayıyor. Doğu’nun Batı’ya, Batı’nın Doğu’ya açıldığı
kapıyı tutuyor yeni başkent. Olması gerektiği gibi, daha merkeze geliyor. Millet,
kendi kuruyor, kurduğu devletin yaş günü 29 Ekimler’i, coşkuyla kutluyor.
Kafa karışık
Kutluyorduk
demek lazım, geçti o coşkular. Geçiştiriyoruz artık 29 Ekimler’i. Şehri,
taşrası, köyü fark etmez, ülkenin dört bir yanından gelip her türlü kurumun,
şirketin olduğu kadar devlet idaresinin başına oturabilenler, oturduğu
koltukları borçlu oldukları Cumhuriyet’in Bayramı’nı kutlamaya isteksizler. Bazıları, hem o
koltukta oturup hem ona koltuğu veren Cumhuriyet’i aşağılayabiliyor. Kafa
karışık.
Ne
kadar bir zümreye mal edilmeye çalışılsa da yeni devlet, halk desteğiyle
kurulmuş, temeli ve tabanı olan bir devlettir. Onun bayramını kutlamamak, kendi
devletinden feragat etmek anlamına da gelebilir. Niye feragat ediyorsun, geliştir,
büyüt. Millet, o koltuğu vermiş işte. Değilse bayramını kutlamayacağın devletin,
koltuğuna niye oturuyorsun?
Niye 29 Ekim?
Ekim
1925’te Fahrettin Altay Paşa Atatürk’e soruyor, “Niye 29 Ekim Paşam?” diye. “Mondoros
30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim” yanıtını alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder