29 Ekim 2014 Çarşamba

BİZİM CUMHURİYETİMİZ



28.10.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Bir devlet idaresi hor kullanılıyorsa neyle yönetilseniz fark etmez. Halkını gözetmiyor, onları bir arada tutamıyorsa  kraliyet olmuş, padişahlık olmuş, diktatörlük olmuş, dini idare olmuş, cumhuriyet olmuş fark etmez. İnsana yaşaması zor olur o topraklar. Birliğin, beraberliğin olmadığı devletin, milleti de olmaz. Milletsiz devlet, üflenmiş sabun köpüğüdür, ilk müdahalede patlar, yokolur.



Osmanlı pastası

Osmanlı İmparatorluğu, 620 yıl hüküm sürdü. Ancak hor kullanılan devlet eskidi, yoruldu, pastasına sahip çıkamadı. Sansarların sofrası oldu sonunda. Başlangıçta İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan İtilaf Devletleri’ne, pastanın kokusunu alan katılmaya başladı. 30 Ekim 1918 gecesi, pastayı paylaşma anlaşması diyebileceğimiz Mondoros Mütarekesi yani ateşkes anlaşması imzalandı. Pasta, Osmanlı İmparatorluğu.



Bütün egemenlik yetkilerini devrediyor, ülkenin işgal anlaşmasını imzalıyordu imparatorluk. Ve ertesi gün İstanbul basını, “Savaş ihtimali ortadan kalktı” diye seviniyordu padişahları gibi. 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’yla da idarenin tükenmişliği, alenen mühürlenmiş oluyordu.



Sancıları uzun süren doğum

19 Mayıs 1919’da Samsun’da sahneye çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları, 1920 sonbaharında Sarıkamış, Kars ve Gümrü'nün kurtarılışıyla başlayıp, 26 Ağustos-9 Eylül 1922 arasındaki Büyük Taarruz’la biten hayati savaşlar dizisi ardından 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’i kuruyor. 1700’lerin sonlarında düzenli ordu Nizam-ı Cedid’le başlayan, Birinci ve İkinci Meşrutiyet’le devam eden doğum sancıları sonucunu veriyor, idare biçimi cumhuriyet olan yeni devlet, Türkiye Cumhuriyeti doğuyor.



Yeni devlette, yönetmek için padişah çocuğu olmak gerekmiyor. Memleketin akıllısı, en ücra köyüne kadar neredeyse oradan  çıkıp, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan dahil her şey olabiliyor. Artık halk, ülkesini idare edebiliyor. Başkent, güvensiz İstanbul’dan Ankara’ya kayıyor. Doğu’nun Batı’ya, Batı’nın Doğu’ya açıldığı kapıyı tutuyor yeni başkent. Olması gerektiği gibi, daha merkeze geliyor. Millet, kendi kuruyor, kurduğu devletin yaş günü 29 Ekimler’i, coşkuyla kutluyor.



Kafa karışık

Kutluyorduk demek lazım, geçti o coşkular. Geçiştiriyoruz artık 29 Ekimler’i. Şehri, taşrası, köyü fark etmez, ülkenin dört bir yanından gelip her türlü kurumun, şirketin olduğu kadar devlet idaresinin başına oturabilenler, oturduğu koltukları borçlu oldukları Cumhuriyet’in Bayramı’nı kutlamaya isteksizler. Bazıları, hem o koltukta oturup hem ona koltuğu veren Cumhuriyet’i aşağılayabiliyor. Kafa karışık.



Ne kadar bir zümreye mal edilmeye çalışılsa da yeni devlet, halk desteğiyle kurulmuş, temeli ve tabanı olan bir devlettir. Onun bayramını kutlamamak, kendi devletinden feragat etmek anlamına da gelebilir. Niye feragat ediyorsun, geliştir, büyüt. Millet, o koltuğu vermiş işte. Değilse bayramını kutlamayacağın devletin, koltuğuna niye oturuyorsun?



Niye 29 Ekim?

Ekim 1925’te Fahrettin Altay Paşa Atatürk’e soruyor, “Niye 29 Ekim Paşam?” diye. “Mondoros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim” yanıtını alıyor.


Cumhuriyet’in 91’inci yaşı, hepimize kutlu olsun.

Hiç yorum yok: