11 Aralık 2014 Perşembe

CEP TELEFONU UYUŞTURUCU GİBİ



09.12.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi


Güvenpark’ın önündeki Aşağı Ayrancı durağında otobüs bekliyoruz, metro asansörünün arkasında. Omzumuzdan belimize kadar sırtımıza hafifçe bir ağırlık yükleniyor. Kaldırımın ortasındayız, ne olabilir? Döndük ki içinde ayakkabı kutusundan biraz büyük kutular olan yük taşımaya yarayan bir el arabası. Konya Ovası’nda ağaca çarpan zatı muhteremi merak ettik, elindeki telefondan zor kaldırdı başını. Dalgın bir “Pardon” dedi, hiç inandırıcı değildi, yeniden yumuldu telefona. Takip ettik, kafayı kaldırmadan devam etti Kızılay kavşağına doğru, önünden kaçışan yayaları görmeden.



Hayatın sırrını mı veriyor?

Hayatın sırrını veriyorlar da biz mi atlıyoruz, nedir bu telefonlardan kalkmayan kafalar? “Efendi, o araba, artık yazman için bir uyarıydı” dedi içimizden bir ses. Uzun bir süredir yazmak istiyoruz ama “Aman demode adam!” demesinler diye yutuyor, içimize atıyorduk gördüklerimizi, duyduklarımızı. Sırtımıza yaslanan araba ittirdi, biz de saldık çayırdan aşağı demodelik pahasına.



Aklımızın önüne geçen telefon

Yahu nedir bu gençlerin hali?” filan diyoruz ama pek de ısrarcı değildik. Anlatılan bir olay, dikkatimizi keskinleştirmişti: Bir arkadaşımız, telefonun kulaklığı kulağında yola çıkan genci kapşonundan tutup, çekiyor son anda. Araba, sıyırıyor genci. Aynı biçimde bizim başımıza geldi, o olayı hatırlayarak tam yola çıkacakken bir genci, kolundan hafifçe çekerek uyardık. Duymadı çünkü gelen arabanın sesini. Elini “Sağol” dercesine kaldırdı, kulaklığıyla devam etti yola. Araba çarpsa şoförün hiç suçu yok aslında.



Telefondan başını kaldırmadan yürüyebilenler var. Hatta bizim mahallede, bunun spor yapan modeli var; başını kaldırmadan 40 dakika telefona bakarak yürüdü kız. Hala bakıyordu biz ayrılırken. Hep bu hisse kapılıyor, çatlıyoruz; “Hayatın sırrını kaçırıyorum vallahi!



Ayin mekanı metro trenleri

Metro seferleri, cep telefonu tarikatının ayin mekanı gibi. Önce kulaklık takılıyor, oraya kadar nasıl dayanmışsa artık, açılıyor telefon, hipnoz başlıyor. Gençlerse açıyor oyunu, 40-50 yaş büyük teyzeler, amcalar, ayakta seyahat ediyor onlar oynarken. 1 dakikayı bulmadan 30 saniyede bir, durmadan çantasından telefonu çıkarıp bakanlar mı istersiniz, bidi bidi bitmek tükenmek bilmeyen mesajlaşmalar mı istersiniz, arkadaşlarıyla sohbet kahkaha binip, herkesin mesai gibi cep telefonlarına gömülmesini mi istersiniz... Ne oluyor yahu?



Habere ya da söyleşiye gidiyoruz, adam laf anlatırken telefondan başını alamıyor arkadaşlarımız, hatta bir yandan mesajlaşıyor, havaya konuşuyor konuşan. İşin özünden kopuyor, yapan değil, takip eden durumuna düşüyor meslektaşlarımız.



Arkadaş toplantısına katılanlarınki sandalye ihlali oluyor, telefonla arkadaşlık ediyor çünkü. Geldiği gibi, telefona bakarak gidiyor evine. Aynı masada 4 kişi çay içiyoruz, 3’ü sessizce telefona bakıyor, siz de havaya. İnsan, kendini görünmez zannediyor herhalde telefona bakarken.



Bir varoluş biçimi mi?

Bir iki anı derken baktık büyük küçük fark etmiyor, bir millet, salgın hastalık gibi telefona bakıyor! Ya telefon bizim bir türlü keşfedemediğimiz hayatın sırrını veriyor ya da insanlar, telefon üzerinden kişilik oluşturmayı keşfetti, haberimiz yok. Orada, yan yana olmaktan daha güvenli hissediyorlar belki. Ancak dışarıya kapalı, pasif bir kişilik oluşturma ya da varolma hali bu. Gerçek hayatta genellikle karşılığı olmayan, olmayacağı için geçici bir varoluş yöntemi. Sanal...



Saplantılı bağımlılık

Televizyonculuğumuzun başlarında, televizyon için ‘aptal kutusu’ dendiğini duyunca çok şaşırmıştık. Üstelik Amerikalılar’dan duymak daha şaşırtıcı olmuştu. Çünkü o tarihlerde bizim televizyonlar, aptal kutusuna çevrilmemişti henüz. Özel televizyonların yaygınlaşmasıyla anladık ne denmek istendiğini.


Bu cep telefonları, kat be kat aştı televizyonun uyuşturucu niteliğini. Geçici bir heves gibi de görünmüyor. Uyuşturucu müptelalığı gibi, artarak benliği saran, geniş kitleleri de etkisi altına alan, saplantılı bir bağımlılık olma yolunda. Ve bir nesil, tam da bu bağımlılığın ortasına doğuyor.

Hiç yorum yok: