Yayın tarihi:08.03.2017
Milliyet - Ankara Gazetesi
“ÖZGÜN ESKi DOKUSU DEĞiŞTiRiLEREK, KENT
KiMLiKSiZLEŞTiRiLDi”
Şehrin
dokusuna bakınca 1980’lerden sonra kurulmuş gibi Ankara. Arkeolog Prof.Dr.
Aliye Öztan, başkentin 150 bin yıllık tarihi eser birikimini, tarihe bakış
açısını ve şehrin son yıllarda tarihi eser bilincini kaybedişini anlattı.
Önce
Hacıbayram Camisi’nin “Genişletiyoruz”
diye özgünlüğünü bozduk, sonra bütün mahallenin. En az 2 bin 500 yıllık
Ankara’nın en eski kutsal mekanı Hacıbayram Höyüğü’nün altına girdik, kocaman
otopark yaptık. Höyük, tarih boyunca üst üste yerleşim katmanlarının olduğu
yere denir, arkeolojik kazı yapmaya kıyılamayan yere yaptık yani otoparkı.
Ayasofya ya da Mescid-i Aksa’nın altına otopark yapmak gibi bir şey. Ki burası,
onlardan daha eski bir kutsal mekandır Ankara’nın düzenli şehirleşmesinden bu
yana.
Müslüman
gelmiş, Bizans’ın Roma eserlerine gösterdiği hoyratlığı göstermemiş, Agustus
Tapınağı’nın yanına inşa etmiştir camisini. Duvar duvara 582 yıl yaşamışlar,
son 6 yılda ne höyüğün ne de çevresinin özgünlüğünden eser kalmadı. En fazla 2
katlı Ankara evleri, nasıl oluyorsa 4-5 kata çıkıyor tadilat ve düzenlemelerden
sonra.
Hamamönü’nde
sıyırdı ama Hamamarkası’nda 100-200-250 yıllık evler, tamamen yıkılıp, cillop
gibi yeniden yapılıyor. Kale’de başladı ufak ufak. 2 bin yıllık Kale’ye,
yakında 2020 bayrağını dikeriz imalat tarihi olarak. Kepçelerin pervasızca
daldığı tarihi doku, görgü tanıklarının anlattığı hafriyat kamyonları kasasında
taşınan moloz içindeki eser parçaları... Daha neler neler, maydonozlu
köfteler!..
Kuyumcu
hassaslığıyla bir eseri sağlimen çıkarmak için yıllarca küçücük bir yeri
kazmakla ömrü geçen arkeologları, kalp sektesiyle sınayacak manzaralar.
Onlardan biri, hem de has Ankaralı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Arkeoloji Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aliye Öztan hocamıza
sorduk. 4-5 bin diye biliyorduk, 150 bin yıl çıkmaz mı başkentin mazisi?
Ali İnandım- Aliye hocam, Ankara’da yerleşim
ne kadar geriye gidiyor?
Aliye Öztan- Paleolitik Dönem yani Taş Devri’nden beri
yerleşim var Ankara’da. En az 150 bin yıldır yaşandığına dair kanıtlar mevcut.
Örneğin Havagazı Fabrikası inşaatı sırasında Alt Paleolitik Dönem’e ait
baltalar ele geçirildi. İncesu’yla Kavaklıdere’nin birleştiği yerin kıyısında
oturuyorlardı büyükihtimal. Taş Devri’nde Orman Fidanlığı’nda (şimdiki Beştepe,
Gazi Üniversitesi alanı), Uzağıl köyünde, Üreğil köyünde, İmrahor’da, Dikmen
Deresi gibi dere yataklarında ve kıyılarında, bu devrin çeşitli dönemlerinden
aletler bulunmuştur. Bu buluntular, Ankara merkeziyle çevresinde, Taş
Devri’nden beri insanların yaşadığını kanıtlamaktadır. Neolitik Dönem’e
(Milattan Önce 7-5 bin arası) ait henüz elimizde bilgi yok. Ancak Kalkolitik
(M.Ö. 4 binli yıllar) ve Erken Tunç Çağı’nın başlarına ait tabakalar henüz
kazılmamış olsa da büyük olasılıkla Çayyolu höyüğünde olmalı. Çayyolu
Höyüğü’nde, daha aşağı tabakalara yani erken dönemlere inildikçe Kalkolitik
belki de Neolitik dönemlere ilişkin bilgiler edinebileceğiz. Çünkü yüksek bir
höyük ve kültürel dolgusu çok fazla. Çayyolu Höyüğü’nün üst katmanları, M.Ö. 3
bin-2 bin arasını, Erken Tunç Çağını kapsıyor. Erken Tunç Çağı ve Ankara
deyince ilk akla Ahlatlıbel gelir. Ahlatlıbel kazısı, Cumhuriyet döneminde
Türkler tarafından (1933 yılında) yapılan ilk kazı olması bakımından önemlidir.
Ne yazık ki bugün tamamen yok edilmiş durumdadır. Aynı dönem Etiyokuşu, ODTÜ
arazisinde Koçumbeli ve Yalıncak, Gölbaşı’nda Karaoğlan höyüklerinden bilinir.
Bunu takip eden Hitit krallık ve imparatorluğunun farklı zamanlarına ait
buluntular Kahramankazan’da Bitik Höyüğü’nde, Gölbaşı’nda Karaoğlan ve
Külhöyük’de ve en önemlisi Haymana Gavurkale’de yer alır.
“Beştepe, 5 tümülüsten alır adını”
- Ankara içinde düzenli şehirleşme ne zaman
başlıyor?
- Kentin
altyapısı Frig Dönemi’yle başlamıştır. Milattan önce 8. Yüzyıl’la 6. Yüzyıl
arasında Polatlı’daki Gordion şehri (Yassıhöyük), krallığın başkentidir.
Ankara’nın içi de önemli bir Frig kentidir. Hacıbayram Camisi’nin olduğu yerle
aşağıdaki Roma Hamamı arası, Çankırıkapı Höyüğü’dür (Hacıbayram Höyüğü). Kazılarda
ele geçen en erken Frig tabakası, daha 1930 lu yılların sonlarında orada
saptanmıştır. Ankara bölgesinin Frigler açısından önemli iskan alanlarından
olduğu, tümülüslerden de (anıtsal yığma mezar) anlaşılıyor. Polatlı’ daki
Gordion ve çevresinde tümülüsler çok yaygındır. 100 e yakını tespit edilmiş
ancak 25 tanesi kazılabilmiştir. Bu tümülüslerin en fazla örneği Gordion’da,
ikinci sırada Yozgat’ta Kerkenez Dağı’nda ve üçüncü olarak Ankara’nın
içindedir. Ankara tümülüslerine ilişkin ilk bilgiye, 1910 yılında Campbell
Thompson’ın yayınladığı bir araştırmada rastlıyoruz. Bu anlamda Ankara’yla
ilgili bilimsel araştırmayı yapan ilk kişidir. Bir kroki hazırlamış ve Ankara
içindeki 16 tümülüsü işaretlemiş orada. Daha sonraki araştırmalarda 4 tümülüs
daha bulunur, 20’ye çıkar sayıları. Örneğin 1950’li yıllara kadar
Ankaralılar’ın ‘Beştepe’ dedikleri
mahalle, Atatürk Orman Çifliği ile Anıtkabir’in olduğu Rasattepe arasıdır.
Adını oradaki 5 tümülüsten alır. Bu Beştepeler’deki büyük tümülüsleri İstanbul
Arkeoloji Müzesi’nde çalışmış, kazı gördüğü için bilen tek kişi olan Makridi
bey 1925 de kazmaya başlamış ama kesit çökünce kazı bırakılmış. Çok sonra
1986-88 yıllarında bu ve bir diğer tümülüs kazılmıştır. Ayrıca Anıtkabir’in
Aslanlı Yolu’na girmeden önceki yamaç üzerinde 2 tümülüs daha var. Anıtkabir
inşa edilirken (1944-1953) benim de hocam olan Prof. Dr. Tahsin Özgüç’den kazı
yapması istenir, her iki tümülüs de sistemli biçimde incelenip belgelenir ve o
tümülüslerden çıkarılanlar, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne taşınır. 1934’de
Gazi Orman Fidanlığı arazisinde iki ayrı tümülüsü, Ahlatlıbel’i de kazan Hamit
Zübeyir Koşay kazar. Boğa ve grifon (aslan vücutlu, kartal başlı ve kanatlı
mitolojik yaratık) ile metal kapları açığa çıkarır.
Hacı Bayram'a komşu Agustus Tapınağı |
‘Tanrılaşmış Augustus’un eylemleri’
- Frigler’den sonra kimlerin hakimiyetine
geçiyor Ankara?
- Frigler’den
sonra Milattan Önce 3.Yüzyıl’da Galatların hakimiyetine giriyor. Milattan Önce
25 yılında Roma’nın bir eyaleti olan Galatya’nın merkezi oluyor ve Milattan
Sonra 4. Yüzyıla kadar olan kalıntılarla temsil ediliyor. Roma devrinden bugün
görülebilen üç önemli eser var 1) Agustus Tapınağı, 2) Roma Hamamı ve 3) Roma
Tiyatrosu’dur. Hacıbayram Höyüğü’ndeki Augustus Tapınağı’yla ilgili ilk
çalışmaya ise Hans Dernschwam’ın ‘İstanbul
ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü’nde rastlıyoruz. Agustus Tapınağı’yla ilgili
en eski veriler onun günlüklerindedir (1555). Tapınağın içinde Hacıbayram
Külliyesi’nin hocaları için yapılmış odalardan bahseder. O zaman bir süre ‘Ak Medrese’ olarak kullanılmış tapınak.
Yapının en önemli özelliği, duvarlarındaki yazıtlardır. İçte Latince, dışta ise
Eski Yunanca/Helence olarak ‘Resgestae
Divi Augusti’ yani ‘Tanrılaşmış
Augustus’un eylemleri’ anlatılır. İçte de kuzeybatı duvarında, imparator rahiplerinin
adı ve her birinin yaptıkları işlerin listesi yer alır. Yani anıt sadece Ankara
ve Türkiye için değil, dünyanın da en önemli tarihi yapılarından biridir.
Roma Hamamı, türünün dünya çapında örneklerinden |
Ulus İşhanı altındaki saray
Ulus’ta
‘Roma Hamamı’ olarak bilinen yapı,
Ankyra’nın büyük hamamıdır ve kısmen daha iyi korunmuş durumdadır. Ankara
Kalesi’nin Bentderesi’ne bakan yamacındaki ‘Roma Tiyatrosu’nun bir kısmı, 1982-86 yılları arasında Anadolu
Medeniyetleri Müzesi kazılmıştı, 2012’den sonra yeniden başladı kazılar.
Tiyatrodan günümüze kısmen korunmuş olarak sadece alt oturma sırasının temeli
ve sıralar arasındaki yatay geçite ait bloklar kalmıştır. Ayrıca eski Sümerbank
binası arkasıyla Zincirli Cami arasında Vilayet binasına doğru, o dönemin ana
caddesinin bir kısmı duruyor. Ulus İşhanı altında hamam veya palatinum (saray)
kalıntıları çıkmıştır. Sarayın yanında, Ulus Hali’ne doğru bir yol kalıntısı
daha vardı. Hal girişi ile Toygur Han arasına çıkar. O yolun tiyatroya doğru
devam etmesi lazım diye düşünüyorum. 1998 yılında Balgat’ta bir temel kazısı
sırasında da M.S. 3.Yüzyıla yani Geç Roma devrine tarihlenen mezar çıkmıştı.
Ankara Garı inşaatında çıkan Bizans Mezarı -1931 |
Bahçelievler’de, Gar’da Bizans mezarı
- Bizanslılardan da günümüze kalan anıtsal pek
eser yok galiba?
- Ankara
merkezinde pek kalmadı. Bizans Dönemi’nde, Hacıbayram ve çevresindekiler hariç,
yerleşim daha çok Kale’nin bir bölümüyle Hamamönü’ne doğru kaymış olmalı. Çünkü
onlardan sonra gelen Selçuklu da onun üzerine kurmuş şehri daha çok. En
bilinenlerden Gar inşaatı sırasında çıkan Bizans mezarı, Roma Hamamı’na taşınmıştır.
Bahçelievler’de, Başkent Hastanesi’nin arkasında çıkarılan Bizans mezarında da
kapak taşı olarak ikinci kez kullanılmış bir Frig kabartması açığa çıkmıştır.
Yani aynı malzeme, farklı krallıklar döneminde kullanılmış.
- Selçuklu Dönemi’nden de az eser görüyoruz.
- Selçuklu
hakimiyeti sırasında 1178’de yapılan Alaedddin Camisi’den başka Karacabey
Hamamı, İmaret Camisi, Eynebey Hamamı, Akköprü gibi eserler var günümüze kalan.
Sonrasında 1288’de Saraç Sinan, 1299 Kızılbey Camileri yapılmış. Bunların nasıl
korunduklarıysa ayrı bir konu.
“Hacı Bayram kuzeye doğru geliştirdi”
- Osmanlı’dan neler kalmış?
- 1331’de
Ahi Şerafettin, 1382’de Ahi Elvan, 1392’de Ahi Yakub, 1438’deYeğenbey Camileri
yapılmış. 14. Yüzyıl’dan Kesikbaş, 1428’dan Hacı Bayram türbeleri, 15. Yüzyıl’dan
Kızılbey Medresesi, Ahi Yeşil Medresesi, 16. Yüzyıl’dan Kurşunlu Cami gibi
onlarca türbe, mescit ve cami vardır. Ticaretin hareketli olduğu zamanlardan
1471’de Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne çevirdiğimiz Mahmut Paşa Bedesteni
(Fatih’ in sadrazamı Mahmut Paşa yaptırmış), hemen aynı yerde aynı yıl yapılan
Mehmet Paşa Hanı (Kurşunlu Han) 1523’de Çengel Han, 16. Yüzyıl’dan Çukur Han,
Pilavoğlu Hanı, Yeni Han, 17. Yüzyıl’dan Kıbrıs Han, Zafran Han, Sulu Han
(Hasan Paşa Hanı) vardır. 14-15. Yüzyıllar’dan Kale ve çevresinde Hacettepe’ye
kadar uzanan kısımda Karacabey Külliyesi, 1440’larda güneye doğru gelişmeyi
sağlamış, İmaret, Buryacı, Hacı Seydi Mahalleleri kurulmuştur. Kuzeye doğru
gelişme, Hacı Bayram Camisi’nin 1428’de inşası ile olmuştur. 1914’le 1924
arasında sadece Bentderesi’nde, Bent ile Çankırı Kapısı arasında Taşköprü,
Tabakhane Köprüsü, Ördekli Köprü, Dağ Mahallesi Köprüsü, Çankırı Köprüsü olarak
tanımlanan 5 köprü vardı.
“Ahlatlıbel,
ilk Türk kazısıdır”
Mahmut Paşa Bedesteni ve Mehmet Paşa Hanı yanyana |
- Cumhuriyet’in tarihi eserlere yaklaşımı nasıl
olmuş?
- Cumhuriyet
Ankarası’nda ilk yapılan işlerden biri, arkeolojik eserlerine sahip çıkılması
olmuştur. Kente ve ülkeye bir kimlik kazandırmak için her döneme ait tarihi
eser incelenmiş, açığa çıkarılmış, müzelerde sergilenmiştir. “Bulunduğumuz toprakların tarihini ne kadar
iyi bilirsek topraklara o kadar iyi sahip çıkılır” der Atatürk. “Ahlatlıbel, ilk Türk kazısıdır”
demiştik ya başta, bir yerleşimin, başından sonuna kadar sistemli biçimde
incelenmesi, kazılması nedeniyle özellikle tercih edilmiştir orası. Yani
arkeolojiyi, bina temeli kazılırken altından çıkanlar olarak anlaşılmaması için
yaptırılan özellikli bir kazıdır.
Aliye Öztan |
“Torsoyu haber verdik”
- Devamını getirebildik mi?
- Cumhuriyet’in
başkenti olması ile başlayan süreçten itibaren 1970’lere kadar arkeolojik
çalışmalar, hem Türkiye’de hem Ankara’da altın dönemini yaşamıştır.
Cumhuriyet’le her bina yapımında çıkan eser olursa belgelenir, eğer gerekiyorsa
korunur, sonra inşaat başlardı. Bize de bu bilinç verilmişti. 1967’de,
üniversitede ilk yılımız, bir hocamızın verdiği ödev olarak Agustus Tapınağı’na
gidecek, gördüklerimizi yazacaktık. O sırada Hacıbayram’ın yolu
genişletiliyordu. İki arkadaş tapınağa doğru çıkarken yol kenarına bırakılmış
bir torso (kolsuz başsız heykel gövdesi) gördük. Kepçe bir yandan çalışmaya
devam ediyordu. Koşa koşa Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gittik, ısrarla müze
müdürünü görmek istediğimizi söyledik. Müdür bey kabul etti bizi, durumu
anlattık. Hemen müdahale ettiler, çalışma tamamen durduruldu. Heykeli kaldırıp
devam edilmedi yani. Şimdi Müze’nin orta bahçesinde sergileniyor o torso.
- 1970’lerde bitiyor mu altın dönem?
Bentderesi’ndeki Roma Tiyatrosu |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder