26 Kasım 2018 Pazartesi

Ankara Nasıl Şehirleşiyor (8)


Yayın tarihi:08.03.2017

Milliyet - Ankara Gazetesi


“ÖZGÜN ESKi DOKUSU DEĞiŞTiRiLEREK, KENT KiMLiKSiZLEŞTiRiLDi

Şehrin dokusuna bakınca 1980’lerden sonra kurulmuş gibi Ankara. Arkeolog Prof.Dr. Aliye Öztan, başkentin 150 bin yıllık tarihi eser birikimini, tarihe bakış açısını ve şehrin son yıllarda tarihi eser bilincini kaybedişini anlattı.


Önce Hacıbayram Camisi’nin “Genişletiyoruz” diye özgünlüğünü bozduk, sonra bütün mahallenin. En az 2 bin 500 yıllık Ankara’nın en eski kutsal mekanı Hacıbayram Höyüğü’nün altına girdik, kocaman otopark yaptık. Höyük, tarih boyunca üst üste yerleşim katmanlarının olduğu yere denir, arkeolojik kazı yapmaya kıyılamayan yere yaptık yani otoparkı. Ayasofya ya da Mescid-i Aksa’nın altına otopark yapmak gibi bir şey. Ki burası, onlardan daha eski bir kutsal mekandır Ankara’nın düzenli şehirleşmesinden bu yana.

Müslüman gelmiş, Bizans’ın Roma eserlerine gösterdiği hoyratlığı göstermemiş, Agustus Tapınağı’nın yanına inşa etmiştir camisini. Duvar duvara 582 yıl yaşamışlar, son 6 yılda ne höyüğün ne de çevresinin özgünlüğünden eser kalmadı. En fazla 2 katlı Ankara evleri, nasıl oluyorsa 4-5 kata çıkıyor tadilat ve düzenlemelerden sonra.

Hamamönü’nde sıyırdı ama Hamamarkası’nda 100-200-250 yıllık evler, tamamen yıkılıp, cillop gibi yeniden yapılıyor. Kale’de başladı ufak ufak. 2 bin yıllık Kale’ye, yakında 2020 bayrağını dikeriz imalat tarihi olarak. Kepçelerin pervasızca daldığı tarihi doku, görgü tanıklarının anlattığı hafriyat kamyonları kasasında taşınan moloz içindeki eser parçaları... Daha neler neler, maydonozlu köfteler!..

Kuyumcu hassaslığıyla bir eseri sağlimen çıkarmak için yıllarca küçücük bir yeri kazmakla ömrü geçen arkeologları, kalp sektesiyle sınayacak manzaralar. Onlardan biri, hem de has Ankaralı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aliye Öztan hocamıza sorduk. 4-5 bin diye biliyorduk, 150 bin yıl çıkmaz mı başkentin mazisi?

Ali İnandım- Aliye hocam, Ankara’da yerleşim ne kadar geriye gidiyor?
Aliye Öztan- Paleolitik Dönem yani Taş Devri’nden beri yerleşim var Ankara’da. En az 150 bin yıldır yaşandığına dair kanıtlar mevcut. Örneğin Havagazı Fabrikası inşaatı sırasında Alt Paleolitik Dönem’e ait baltalar ele geçirildi. İncesu’yla Kavaklıdere’nin birleştiği yerin kıyısında oturuyorlardı büyükihtimal. Taş Devri’nde Orman Fidanlığı’nda (şimdiki Beştepe, Gazi Üniversitesi alanı), Uzağıl köyünde, Üreğil köyünde, İmrahor’da, Dikmen Deresi gibi dere yataklarında ve kıyılarında, bu devrin çeşitli dönemlerinden aletler bulunmuştur. Bu buluntular, Ankara merkeziyle çevresinde, Taş Devri’nden beri insanların yaşadığını kanıtlamaktadır. Neolitik Dönem’e (Milattan Önce 7-5 bin arası) ait henüz elimizde bilgi yok. Ancak Kalkolitik (M.Ö. 4 binli yıllar) ve Erken Tunç Çağı’nın başlarına ait tabakalar henüz kazılmamış olsa da büyük olasılıkla Çayyolu höyüğünde olmalı. Çayyolu Höyüğü’nde, daha aşağı tabakalara yani erken dönemlere inildikçe Kalkolitik belki de Neolitik dönemlere ilişkin bilgiler edinebileceğiz. Çünkü yüksek bir höyük ve kültürel dolgusu çok fazla. Çayyolu Höyüğü’nün üst katmanları, M.Ö. 3 bin-2 bin arasını, Erken Tunç Çağını kapsıyor. Erken Tunç Çağı ve Ankara deyince ilk akla Ahlatlıbel gelir. Ahlatlıbel kazısı, Cumhuriyet döneminde Türkler tarafından (1933 yılında) yapılan ilk kazı olması bakımından önemlidir. Ne yazık ki bugün tamamen yok edilmiş durumdadır. Aynı dönem Etiyokuşu, ODTÜ arazisinde Koçumbeli ve Yalıncak, Gölbaşı’nda Karaoğlan höyüklerinden bilinir. Bunu takip eden Hitit krallık ve imparatorluğunun farklı zamanlarına ait buluntular Kahramankazan’da Bitik Höyüğü’nde, Gölbaşı’nda Karaoğlan ve Külhöyük’de ve en önemlisi Haymana Gavurkale’de yer alır.

“Beştepe, 5 tümülüsten alır adını”

- Ankara içinde düzenli şehirleşme ne zaman başlıyor?
- Kentin altyapısı Frig Dönemi’yle başlamıştır. Milattan önce 8. Yüzyıl’la 6. Yüzyıl arasında Polatlı’daki Gordion şehri (Yassıhöyük), krallığın başkentidir. Ankara’nın içi de önemli bir Frig kentidir. Hacıbayram Camisi’nin olduğu yerle aşağıdaki Roma Hamamı arası, Çankırıkapı Höyüğü’dür (Hacıbayram Höyüğü). Kazılarda ele geçen en erken Frig tabakası, daha 1930 lu yılların sonlarında orada saptanmıştır. Ankara bölgesinin Frigler açısından önemli iskan alanlarından olduğu, tümülüslerden de (anıtsal yığma mezar) anlaşılıyor. Polatlı’ daki Gordion ve çevresinde tümülüsler çok yaygındır. 100 e yakını tespit edilmiş ancak 25 tanesi kazılabilmiştir. Bu tümülüslerin en fazla örneği Gordion’da, ikinci sırada Yozgat’ta Kerkenez Dağı’nda ve üçüncü olarak Ankara’nın içindedir. Ankara tümülüslerine ilişkin ilk bilgiye, 1910 yılında Campbell Thompson’ın yayınladığı bir araştırmada rastlıyoruz. Bu anlamda Ankara’yla ilgili bilimsel araştırmayı yapan ilk kişidir. Bir kroki hazırlamış ve Ankara içindeki 16 tümülüsü işaretlemiş orada. Daha sonraki araştırmalarda 4 tümülüs daha bulunur, 20’ye çıkar sayıları. Örneğin 1950’li yıllara kadar Ankaralılar’ın ‘Beştepe’ dedikleri mahalle, Atatürk Orman Çifliği ile Anıtkabir’in olduğu Rasattepe arasıdır. Adını oradaki 5 tümülüsten alır. Bu Beştepeler’deki büyük tümülüsleri İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde çalışmış, kazı gördüğü için bilen tek kişi olan Makridi bey 1925 de kazmaya başlamış ama kesit çökünce kazı bırakılmış. Çok sonra 1986-88 yıllarında bu ve bir diğer tümülüs kazılmıştır. Ayrıca Anıtkabir’in Aslanlı Yolu’na girmeden önceki yamaç üzerinde 2 tümülüs daha var. Anıtkabir inşa edilirken (1944-1953) benim de hocam olan Prof. Dr. Tahsin Özgüç’den kazı yapması istenir, her iki tümülüs de sistemli biçimde incelenip belgelenir ve o tümülüslerden çıkarılanlar, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne taşınır. 1934’de Gazi Orman Fidanlığı arazisinde iki ayrı tümülüsü, Ahlatlıbel’i de kazan Hamit Zübeyir Koşay kazar. Boğa ve grifon (aslan vücutlu, kartal başlı ve kanatlı mitolojik yaratık) ile metal kapları açığa çıkarır.
Hacı Bayram'a komşu Agustus Tapınağı

‘Tanrılaşmış Augustus’un eylemleri’

- Frigler’den sonra kimlerin hakimiyetine geçiyor Ankara?
- Frigler’den sonra Milattan Önce 3.Yüzyıl’da Galatların hakimiyetine giriyor. Milattan Önce 25 yılında Roma’nın bir eyaleti olan Galatya’nın merkezi oluyor ve Milattan Sonra 4. Yüzyıla kadar olan kalıntılarla temsil ediliyor. Roma devrinden bugün görülebilen üç önemli eser var 1) Agustus Tapınağı, 2) Roma Hamamı ve 3) Roma Tiyatrosu’dur. Hacıbayram Höyüğü’ndeki Augustus Tapınağı’yla ilgili ilk çalışmaya ise Hans Dernschwam’ın ‘İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü’nde rastlıyoruz. Agustus Tapınağı’yla ilgili en eski veriler onun günlüklerindedir (1555). Tapınağın içinde Hacıbayram Külliyesi’nin hocaları için yapılmış odalardan bahseder. O zaman bir süre ‘Ak Medrese’ olarak kullanılmış tapınak. Yapının en önemli özelliği, duvarlarındaki yazıtlardır. İçte Latince, dışta ise Eski Yunanca/Helence olarak ‘Resgestae Divi Augusti’ yani ‘Tanrılaşmış Augustus’un eylemleri’ anlatılır. İçte de kuzeybatı duvarında, imparator rahiplerinin adı ve her birinin yaptıkları işlerin listesi yer alır. Yani anıt sadece Ankara ve Türkiye için değil, dünyanın da en önemli tarihi yapılarından biridir.
Roma Hamamı, türünün dünya çapında örneklerinden

Ulus İşhanı altındaki saray

Ulus’ta ‘Roma Hamamı’ olarak bilinen yapı, Ankyra’nın büyük hamamıdır ve kısmen daha iyi korunmuş durumdadır. Ankara Kalesi’nin Bentderesi’ne bakan yamacındaki ‘Roma Tiyatrosu’nun bir kısmı, 1982-86 yılları arasında Anadolu Medeniyetleri Müzesi kazılmıştı, 2012’den sonra yeniden başladı kazılar. Tiyatrodan günümüze kısmen korunmuş olarak sadece alt oturma sırasının temeli ve sıralar arasındaki yatay geçite ait bloklar kalmıştır. Ayrıca eski Sümerbank binası arkasıyla Zincirli Cami arasında Vilayet binasına doğru, o dönemin ana caddesinin bir kısmı duruyor. Ulus İşhanı altında hamam veya palatinum (saray) kalıntıları çıkmıştır. Sarayın yanında, Ulus Hali’ne doğru bir yol kalıntısı daha vardı. Hal girişi ile Toygur Han arasına çıkar. O yolun tiyatroya doğru devam etmesi lazım diye düşünüyorum. 1998 yılında Balgat’ta bir temel kazısı sırasında da M.S. 3.Yüzyıla yani Geç Roma devrine tarihlenen mezar çıkmıştı.
Ankara Garı inşaatında
çıkan Bizans Mezarı -1931

Bahçelievler’de, Gar’da Bizans mezarı

- Bizanslılardan da günümüze kalan anıtsal pek eser yok galiba?
- Ankara merkezinde pek kalmadı. Bizans Dönemi’nde, Hacıbayram ve çevresindekiler hariç, yerleşim daha çok Kale’nin bir bölümüyle Hamamönü’ne doğru kaymış olmalı. Çünkü onlardan sonra gelen Selçuklu da onun üzerine kurmuş şehri daha çok. En bilinenlerden Gar inşaatı sırasında çıkan Bizans mezarı, Roma Hamamı’na taşınmıştır. Bahçelievler’de, Başkent Hastanesi’nin arkasında çıkarılan Bizans mezarında da kapak taşı olarak ikinci kez kullanılmış bir Frig kabartması açığa çıkmıştır. Yani aynı malzeme, farklı krallıklar döneminde kullanılmış.

- Selçuklu Dönemi’nden de az eser görüyoruz.
- Selçuklu hakimiyeti sırasında 1178’de yapılan Alaedddin Camisi’den başka Karacabey Hamamı, İmaret Camisi, Eynebey Hamamı, Akköprü gibi eserler var günümüze kalan. Sonrasında 1288’de Saraç Sinan, 1299 Kızılbey Camileri yapılmış. Bunların nasıl korunduklarıysa ayrı bir konu.

“Hacı Bayram kuzeye doğru geliştirdi”

- Osmanlı’dan neler kalmış?
- 1331’de Ahi Şerafettin, 1382’de Ahi Elvan, 1392’de Ahi Yakub, 1438’deYeğenbey Camileri yapılmış. 14. Yüzyıl’dan Kesikbaş, 1428’dan Hacı Bayram türbeleri, 15. Yüzyıl’dan Kızılbey Medresesi, Ahi Yeşil Medresesi, 16. Yüzyıl’dan Kurşunlu Cami gibi onlarca türbe, mescit ve cami vardır. Ticaretin hareketli olduğu zamanlardan 1471’de Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne çevirdiğimiz Mahmut Paşa Bedesteni (Fatih’ in sadrazamı Mahmut Paşa yaptırmış), hemen aynı yerde aynı yıl yapılan Mehmet Paşa Hanı (Kurşunlu Han) 1523’de Çengel Han, 16. Yüzyıl’dan Çukur Han, Pilavoğlu Hanı, Yeni Han, 17. Yüzyıl’dan Kıbrıs Han, Zafran Han, Sulu Han (Hasan Paşa Hanı) vardır. 14-15. Yüzyıllar’dan Kale ve çevresinde Hacettepe’ye kadar uzanan kısımda Karacabey Külliyesi, 1440’larda güneye doğru gelişmeyi sağlamış, İmaret, Buryacı, Hacı Seydi Mahalleleri kurulmuştur. Kuzeye doğru gelişme, Hacı Bayram Camisi’nin 1428’de inşası ile olmuştur. 1914’le 1924 arasında sadece Bentderesi’nde, Bent ile Çankırı Kapısı arasında Taşköprü, Tabakhane Köprüsü, Ördekli Köprü, Dağ Mahallesi Köprüsü, Çankırı Köprüsü olarak tanımlanan 5 köprü vardı.
“Ahlatlıbel, ilk Türk kazısıdır”
Mahmut Paşa Bedesteni ve Mehmet Paşa Hanı yanyana

- Cumhuriyet’in tarihi eserlere yaklaşımı nasıl olmuş?
- Cumhuriyet Ankarası’nda ilk yapılan işlerden biri, arkeolojik eserlerine sahip çıkılması olmuştur. Kente ve ülkeye bir kimlik kazandırmak için her döneme ait tarihi eser incelenmiş, açığa çıkarılmış, müzelerde sergilenmiştir. “Bulunduğumuz toprakların tarihini ne kadar iyi bilirsek topraklara o kadar iyi sahip çıkılır” der Atatürk. “Ahlatlıbel, ilk Türk kazısıdır” demiştik ya başta, bir yerleşimin, başından sonuna kadar sistemli biçimde incelenmesi, kazılması nedeniyle özellikle tercih edilmiştir orası. Yani arkeolojiyi, bina temeli kazılırken altından çıkanlar olarak anlaşılmaması için yaptırılan özellikli bir kazıdır.
Aliye Öztan

“Torsoyu haber verdik”

- Devamını getirebildik mi?
- Cumhuriyet’in başkenti olması ile başlayan süreçten itibaren 1970’lere kadar arkeolojik çalışmalar, hem Türkiye’de hem Ankara’da altın dönemini yaşamıştır. Cumhuriyet’le her bina yapımında çıkan eser olursa belgelenir, eğer gerekiyorsa korunur, sonra inşaat başlardı. Bize de bu bilinç verilmişti. 1967’de, üniversitede ilk yılımız, bir hocamızın verdiği ödev olarak Agustus Tapınağı’na gidecek, gördüklerimizi yazacaktık. O sırada Hacıbayram’ın yolu genişletiliyordu. İki arkadaş tapınağa doğru çıkarken yol kenarına bırakılmış bir torso (kolsuz başsız heykel gövdesi) gördük. Kepçe bir yandan çalışmaya devam ediyordu. Koşa koşa Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gittik, ısrarla müze müdürünü görmek istediğimizi söyledik. Müdür bey kabul etti bizi, durumu anlattık. Hemen müdahale ettiler, çalışma tamamen durduruldu. Heykeli kaldırıp devam edilmedi yani. Şimdi Müze’nin orta bahçesinde sergileniyor o torso.

“Cumhuriyet’in eserlerine de sahip çıkılmalı”

- 1970’lerde bitiyor mu altın dönem?
- 1970’lerden sonra pek dikkat edildiği söylenemez ama 1980’lerden sonra giderek iyice ilgi azaldı ve son 30 yılda, hele 2000’li yıllarda, Ankara’nın eski eserleri göz ardı edilir hale geldi. Kayabaşı’na doğru çıkarken pirinç çeşmeler vardı mesela, nereye gitti onlar? Yeni Hacıbayram, yeni Hamamönü yapıyoruz eskiymiş gibi. Bu özgün eski dokusu değiştirilerek kent, yapay bir biçimde kimliksizleştirildi. Cumhuriyet’in eserlerine de Cumhuriyet’in Ankara tarihine sahip çıktığı özenle sahip çıkmalıyız tabii ki.
Bentderesi’ndeki Roma Tiyatrosu

“Soğuyorsunuz mahalleden”

- Öncesinde Ankaralı eserlerine sahip çıkmış mıdır?
- Ankaralılar, her dönemde bir eski kentte yaşadıklarını biliyorlardı. Onun eski parçalarını yapılarında kullanır veyahut işlevini değiştirdi. Mesela bir lahiti su yalağı yapmış, musalla taşı altında sütun parçalarını destek olmuş görebilirsiniz, duvar örerken kullanmıştır... Onun dışında sunaklar, sütun başlıkları, kaideler, heykel gövdesini almış, Kale içindeki Alaeddin Camisi’nin bahçesine ve çevresine adeta sergiler gibi dizmişlerdir mesela. Çok tahrip etmemiş, bırakmışlardır. Bugünse bırakın o tarihi yaşamayı, tarih içinde yaşadığını bile hissetmiyor insan. O eserlerin üzerine ya da dibine, otopark yapabiliyoruz. O evin, o mahallenin orijinalliğini bozduğumuz için tarihi dokudan da mahalleden de soğuyorsunuz.

Hiç yorum yok: