24.04.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Çocukluğunu yaşamış
biriyim ben. Çocukluğumu paylaştığım, beraber büyüdüğüm arkadaşlarımla her
buluşmamızda tazeleriz çocukluğumuzu. O günden kalan şakalara, çocuklarımızın
şaşkın bakışları arasında, bugün hala aynı çocuksu coşkuyla gülebiliriz. O şakalar ya da anılar, kirlenmiş
yetişkinliğimizi yıkar, arındırır. Masumiyeti yeniden köpürtür, içine dalarız. O
yüzden ruhumuzun bir parçası hiçbir zaman kir tutmaz, tümüyle kirlenmeyiz yani.
Başkasını parçalayarak değil, beraber varolmaya çalışırız. Vahşileşmemek için, çocukluğun yaşanması şarttır.
Arkadaş mı rakip mi?
Bir çocuğun en temel
hakkı, çocukluğunu yaşayabilme hakkı olmadır. Yapılmaya çalışılan yeni
anayasaya bile öneriler sunan çocuklar, önce kendi anayasalarını yazmalılar
bence. O anayasanın birinci maddesi, “Her çocuğun en temel hakkı, çocukluğunu
yaşayabilme hakkıdır” diye yazılmalı. Apartmanda ya da sokakta, kendi gibi
birkaç yaşıtıyla arkadaş olacaksa bu maddeyi yazmalılar. Yoksa ‘arkadaş’ yerine
hep bir ‘rakip’leri olacak; paylaşacağı arkadaşı yerine, yenmek zorunda olduğu
rakibi.
Bu maddeyi yazmalı,
çocukluğunu yaşamalılar çünkü yaşanamayan çocukluk, en yetişkin göründüğünüz
zamanlarda, umulmadık çocuksu kararlar
almanıza neden olabilir. Karar da siz de komik duruma düşebilirsiniz. Belki çocukken
gülünüp, geçilebilir pişmemiş bir karar, bir yetişkin tarafından alındığında tüm
milleti, acı vererek ağlatabilir. Eksiğini kapatmayı, geç bir zamana ertelemenin
bedelidir bu.
Çocuk değirmeni
Çocuklar, yenilgi ve
kötüyle eğlenerek öğrendikleri, kindar olmadıkları çocukluk zamanında
tanışmalılar belki. Çocuk saflığı ve enerjisi, hepsini öğütmeye kudretli bir
değirmen gibidir; kin tanelerini, un ufak eder. Çocuklukta öğütülemeyen,
sindirilemeyen bazı tohumlar, içimizde yeşerir, dallanır. O dalları kırmayı,
birbirimizin canını yakmayı marifet sanırız. Yeşeren, huzursuzluktur oysa.
Çocuk, fabrika
işçisi gibi çalışır, mesaisi oyundur. Oyunda öğrenir her şeyi. Arkadaşlarıyla
oynarken beraber çözerler yaşamı. Okul, sınav, dershane kafesine kapatırsanız
çocukluk ertelenir. Bir yetişkin gibi acımasız
koşulların içine atarsanız yine ertelenir. Çocuk, çocukluğunu yaşamalıdır.
Daha kendi dilini
konuşamadan başka dillere zorluyor, dildaşıyla öz kültürüyle bağlarını
zayıflatıyoruz. Günden güne değişen, düzeni olmayan bir eğitim sistemine kobay
ediyor, kıyma gibi kıyıyoruz yaşamı kavrayacak kanaatlerine. Çocukluğunu
yaşatmadığımız gibi çok acı veriyoruz çocuklarımıza.
Hormonlu meyveler mecliste
Sonra 23
Nisanlar’da, koltuğa oturtup, boyundan 10 metre yüksek laflar ettiriyoruz. O
koltuklara, gelecekte oturacaklarını bilmeleri için oturtuyoruz ama çocuk gibi
değil, hormonlu meyve gibiler; 10 yaşında 40 yaşındaki adam cümleleri
kuruyorlar.
Ankara, 20 Kasım
2011’den bu yana, Çocuk Dostu Şehir İl Meclisi ve Büyükşehir Belediyesi Çocuk
Meclisi’ni kurdu. Kararlar aldılar ve bir kısmını uygulamaya geçirmek üzereler.
Kent bilincine sahip, Ankara’ya sahip çıkacak çocuklar yetişiyor. Dünyanın tek
çocuk bayramını hediye eden kentin, bu öncülüğüyle de gurur duyduk. Ancak bu
meclisteki çocuklarımızdan ilk beklentim, önce çocuk gibi yaşama haklarını
haykırmalarıdır. Çocuksu kararlar veren yetişkin olmasınlar diye. Sonra 23
Nisan’ı, ısrarla tekrar kendi evi Ankara’ya çağırmalarını bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder