25 Nisan 2012 Çarşamba

ÇOCUKLARIN EN BİRİNCİ HAKKI

24.04.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi

Çocukluğunu yaşamış biriyim ben. Çocukluğumu paylaştığım, beraber büyüdüğüm arkadaşlarımla her buluşmamızda tazeleriz çocukluğumuzu. O günden kalan şakalara, çocuklarımızın şaşkın bakışları arasında, bugün hala aynı çocuksu coşkuyla gülebiliriz. O şakalar ya da anılar, kirlenmiş yetişkinliğimizi yıkar, arındırır. Masumiyeti yeniden köpürtür, içine dalarız. O yüzden ruhumuzun bir parçası hiçbir zaman kir tutmaz, tümüyle kirlenmeyiz yani. Başkasını parçalayarak değil, beraber varolmaya çalışırız. Vahşileşmemek için, çocukluğun yaşanması şarttır.

Arkadaş mı rakip mi?
Bir çocuğun en temel hakkı, çocukluğunu yaşayabilme hakkı olmadır. Yapılmaya çalışılan yeni anayasaya bile öneriler sunan çocuklar, önce kendi anayasalarını yazmalılar bence. O anayasanın birinci maddesi, “Her çocuğun en temel hakkı, çocukluğunu yaşayabilme hakkıdır” diye yazılmalı. Apartmanda ya da sokakta, kendi gibi birkaç yaşıtıyla arkadaş olacaksa bu maddeyi yazmalılar. Yoksa ‘arkadaş’ yerine hep bir ‘rakip’leri olacak; paylaşacağı arkadaşı yerine, yenmek zorunda olduğu rakibi.

Bu maddeyi yazmalı, çocukluğunu yaşamalılar çünkü yaşanamayan çocukluk, en yetişkin göründüğünüz zamanlarda, umulmadık çocuksu kararlar almanıza neden olabilir. Karar da siz de komik duruma düşebilirsiniz. Belki çocukken gülünüp, geçilebilir pişmemiş bir karar, bir yetişkin tarafından alındığında tüm milleti, acı vererek ağlatabilir. Eksiğini kapatmayı, geç bir zamana ertelemenin bedelidir bu.

Çocuk değirmeni
Çocuklar, yenilgi ve kötüyle eğlenerek öğrendikleri, kindar olmadıkları çocukluk zamanında tanışmalılar belki. Çocuk saflığı ve enerjisi, hepsini öğütmeye kudretli bir değirmen gibidir; kin tanelerini, un ufak eder. Çocuklukta öğütülemeyen, sindirilemeyen bazı tohumlar, içimizde yeşerir, dallanır. O dalları kırmayı, birbirimizin canını yakmayı marifet sanırız. Yeşeren, huzursuzluktur oysa.

Çocuk, fabrika işçisi gibi çalışır, mesaisi oyundur. Oyunda öğrenir her şeyi. Arkadaşlarıyla oynarken beraber çözerler yaşamı. Okul, sınav, dershane kafesine kapatırsanız çocukluk  ertelenir. Bir yetişkin gibi acımasız koşulların içine atarsanız yine ertelenir. Çocuk, çocukluğunu yaşamalıdır.

Daha kendi dilini konuşamadan başka dillere zorluyor, dildaşıyla öz kültürüyle bağlarını zayıflatıyoruz. Günden güne değişen, düzeni olmayan bir eğitim sistemine kobay ediyor, kıyma gibi kıyıyoruz yaşamı kavrayacak kanaatlerine. Çocukluğunu yaşatmadığımız gibi çok acı veriyoruz çocuklarımıza.

Hormonlu meyveler mecliste
Sonra 23 Nisanlar’da, koltuğa oturtup, boyundan 10 metre yüksek laflar ettiriyoruz. O koltuklara, gelecekte oturacaklarını bilmeleri için oturtuyoruz ama çocuk gibi değil, hormonlu meyve gibiler; 10 yaşında 40 yaşındaki adam cümleleri kuruyorlar.

Ankara, 20 Kasım 2011’den bu yana, Çocuk Dostu Şehir İl Meclisi ve Büyükşehir Belediyesi Çocuk Meclisi’ni kurdu. Kararlar aldılar ve bir kısmını uygulamaya geçirmek üzereler. Kent bilincine sahip, Ankara’ya sahip çıkacak çocuklar yetişiyor. Dünyanın tek çocuk bayramını hediye eden kentin, bu öncülüğüyle de gurur duyduk. Ancak bu meclisteki çocuklarımızdan ilk beklentim, önce çocuk gibi yaşama haklarını haykırmalarıdır. Çocuksu kararlar veren yetişkin olmasınlar diye. Sonra 23 Nisan’ı, ısrarla tekrar kendi evi Ankara’ya çağırmalarını bekliyorum.

Çocukluğumdaki heyecanımla 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, çocuklarımızın, çocukluğuna doyarak büyümelerini diliyorum.

Hiç yorum yok: